Bölüm 6- Her günüme böyle baklavalı şöbiyetli beylerle başlarım..

67 6 8
                                    

Eve girerken az önce sarfettiği cümleyi düşünüyordum, " Ben, ve senin aklını başından alan yine 'ben' .." Bu cümlesinden sonra hiçbir şey söylememiştim, söyleyememiştim. Bazı şeyleri daha kendime itiraf edemezken nereden geliyordu bu çocuğun bu tavrı ? Ona olan bakışlarımı falan mı yakalıyordu acaba? Off, çorba oldu kafam yinee..
Merdivenleri çıkarken kumral da kapıyı kapamıştı. Doğru mutfağa girdim, buzdolabına su koymuştum çıkmadan. Suyu bardağa boşaltıp limon dilimlerken salona geçtiğini tahmin ettiğim kumrala seslendim "İçecek bir şey istiyor musun? " Beni duymamış gibi yaparak yanıma geldi ve üst raftan kahve kutusunu çıkardı. " Kahvenin ayarını tutturamayacağını düşünüyorum.." demesi beni duyduğu anlamına geliyordu, ve aynı zamanda beni sinir etmesi anlamına da.. "Yuh, o kadar da değil. Yemek konusunda kötü olabilirim ama kahve becerim karamel makiyatoya kadar uzanır.." dedim çarpık bir gülüş eşliğinde. Büyük bir kupa seçip kahveyi boşaltırken benimkinin benzeri bir gülüş ve 'yav he he' bakışıyla karşılık verdi. Yaptığı şey sinirimi bozduğu için elimdeki ıslaklığı yüzüne sıçrattığımda çocuğun gözlerini tutup "Yanlız o limon, su değil.! " diye sesini yükseltmesiyle bakışlarım ellerime kaydı. Aptal ben! Ellerime hemen su tutup kumrala yaklaştığımda zar zor gözlerini açmaya çalışıyordu. " Elinde kezzap falan olmadığına emin olmadan yaklaşma.! " dedi ve hızlı adımlarla banyoya gitti. Bakakalmıştım ardından.
Gözleri hafif kırmızı bir halde yanıma gelirken bedenimi ona doğru çevirip mutfak tezgahına yaslandım. Ellerimi teslim olur gibi kaldırıp "Gerçekten yıkadım.." dedim ve ona doğru yaklaşıp sol elimi kafasının üzerine koyup göz kapağını kaldırdım, sağ elimle de aynı hareketi gözünün alt kısmına yaptım. Nasıl olduğuna bakmak için yaklaşmıştım ama kırmızılardan daha çok dikkatimi çeken maviler vardı. Dikkatli bakışları da düşünmeme engel oluyordu. Gözleri kızarmıştı kızarmasına ama mavisinin güzelliği hiç eksilmemişti. Hayran hayran mavini katmanlarını izlerken bu yakınlığın çok da doğru olmadığı farketip gözlerimi kırpıştırdım ve yapılabilecek en güzel espriyi yaptım; "Yanlız, gözlerin cam gibi olmuş haa.." dediğimde geri çekilirken hafif bir tebessüm etti, "O güzel mavileri parçalasın da, ben de seni parçalıyım." dediğinde hayretle gözlerimi açtım "Harbi mii?" Harbi mi ne ya, çarşıda taraftar mısın o nasıl tepki? "Sevinme,  onun olması için daha fazla limon suyuna ihtiyacın var.." dediğinde rahatlamış bir halde nefes verdim. Çok komiksin..!

Salonda ikimiz de birer koltuğa kurulmuş, ellerimizde içeceklerimiz -kahve ve su- televizyon izliyorduk. Daha doğrusu kumandayı ele geçiren taraf kumral olduğu için, zaplamadığı aralıklarda izleyebiliyorduk. Kanaldan kanala geçerken aralarda "Ayy bu dizi çok güzeel, aman geç geç şu kıza gıcık oluyorum, bak bu filmi ilk kez vermişler ben sinemada izledim çok güzeldi, ayy burası durmasın ağlarım..." diyebiliyordum anca. Ve tabiki benim tepkilerime göre bir seçim yapmıyordu, canı hangi kanalı isterse onu açıyordu. Bir belgesel kanalında durduğunda 'ciddi olamazsın' bakışları attım ama gergedanlardan kafasını çevirip bana bakmaya tenezzül etmediği için bakışlarım boşa gitmişti. Yani ben kimim ki gergedanın yanında, haklısın.. Biraz sonra bizonların gösterildiği belgesele geçtiklerinde gülerek "Aaa, en sevdiğim hayvan çıkmış lütfen değiştirme." dedim gülerek ve muzip bir ses tonuyla. Dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdığında önüme dönüp sessizce gülmeye devam ettim. Bir iki dakika daha belgesel izledikten sonra kanalı değiştirdiğinde evlenme programına denk geldik, en sevdiğim.. "Bence olmaz.." diye umutsuz bir cümle kurduğumda "Bence olur.." dedi kumral beni şaşırtarak. Paravanın açılmasını sol tarafta oturan kadından daha çok bekliyordum herhalde. Paravan açıldığında adaylar biraz daha konuşup çay içmeye karar verdiklerinde "Ama kadın yanına yakışmasını istiyordu ve adamın sadece evi var.." dediğimde " Bazen bir ev adamdan daha değerli olabiliyor." diye cevap verdi. "Çok saçma." diye mırıldandığımda kumral yüzünü bana çevirdi ve bir müddet öyle kaldı. Ve beklemediğim bir şey söyledi "Yarın bir ara alyans işini halledelim." Açıkçası beklemiyordum bunu. "Olurr.." dedim ve suyumun son damlasını içip bardağı mutfağa bırakmak için ayaklandım. Bardağı bıraktıktan sonra salona geri döndüğümde kumral televizyonu kapatmış ve dünkü pozisyonu alıp uyumaya başlamıştı tahminimce. Ben de yerime yattığımda uyumayı bekliyordum ama bir türlü uykum gelmiyordu. Bir müddet yatakta dönüp durduktan sonra Kemal Eraslan hakkında araştırma yapma isteğim kabarmıştı. Anket yapmaya giderken kapıdaki su faturasından Kemal beyin soy isminin Eraslan olduğunu öğrenmem işime yaramıştı. Sessizce yataktan doğrulup yavaş adımlarla yatak odasına girdim. Komodinlerin çekmecelerini geçen gün karıştırdığım için, ceviz dolaptan başlamayı seçtim bu sefer. Dolabın karşısına dikilip kapağını araladığımda naftalin ve gardenya karışımı doldurdu burnumu. Derin derin çektim içime, annemi kokluyor gibiydim sanki. Farkında olmadan gözlerimi kapamıştım. Gözlerimi açtığımda da pek bir şey göremiyordum gerçi, kumral uyanmasın diye hiçbir lambayı yakmamıştım. Sokak lambasının aydınlattığı kadarını görebiliyordum yani. Dolaptaki elbiselerde elimi gezdirirken bir şey şıkırdamıştı. Şıkırdayan şeyin ne olduğunu merak edip kıyafetleri araladığımda askıdaki elbiselerden birinin kolyesi olduğunu farkettim. Elips şeklinde, altın bir kolyeydi bu. Elime alır almaz bir yerine dokunmuş olacağım ki kolyenin elips kısmı iki yana açıldı. İçine fotoğraf konan kolyelerdendi. Kolyeyi daha da açıp içindeki fotoğrafa baktım. Kolyenin bir yanında gayet yakışıklı genç bir delikanlı vardı. Diğer yanında ise üzeri defalarca çizilmiş, görünen kısımlarında da dalgalı saçları olan, kadın olduğunu tahmin ettiğim biri vardı. Kolyeyi kapatıp yerine koydum. Biraz daha bakınıp bu ışıkta daha fazla bir şey göremeyeceğimi anlayınca yatağıma gitmeye karar verdim. Dolabın kapağını kapatmak için hamle yaptığımda kapağın arkasındaki turkuvaza çalan bir çift göz, çığlık atmama sebep oldu. Susmam için elini ağzıma kapayan kumral, gözlerimi iri iri açmama sebep olmuştu. Sanki sokağın başında karşılaşmışız gibi bir sakinlikle "Sakin ol.." dedi. Elini ağzımdan indirince fısıldayarak "Ya deli misin nesin niye sessizce geliyorsun.! " diye çemkirdim. O ise normal bir ses tonuyla "Ben sessiz gelmedim, sen duymadın.." dediğinde derin bir soluk verdim. "Neyse, zaten bir şey bulamadım yine.." derken 'yine' kelimesini daha baskın ve kollarımı iki yana açarak söylemiştim. "Niye sessiz konuşuyorsun? " diye sorduğunda boğazımı temizleyip normal ses tonuma geri döndüm ve " Aynen yaa.. Ne biliyim, ortam 'yakalanacakmışız' hissine çok müsait olduğu için.." dedim. Ben bunları söylerken keskin gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmadı. Mavinin bu tonu gecenin bu karanlığıyla birleşince inanılmaz görünüyordu. Gözlerimi kırpıştırıp düşüncelerden sıyrılınca "Hadi yatalım. " deyip yanından geçtim ve doğru yatağıma sıvıştım. Kumralın da yatmasını beklerken etrafta kime ait olduğunu bilmediğim bir telefon sesi yankılandı. Bu saatte? Sesin üzerine kumral seri adımlarla telefonu kaptığı gibi bana en uzak olan odaya girip kapıyı kapattı, demek ki telefon kumralındı. Peki ya meraklı Anka durur mu? Asla! Tamam, geçen çantasını karıştırmamıştım, ama bu seferki farklıydı, öncekinden daha gizemli geliyordu artık. Bu da meraklı yönümü dürtüyordu. Sessizce yataktan kalkıp bir iki adım atınca ne konuştuğu anlaşılıyordu zaten. Telefonu açtığı ana yetiştiğim için bütün konuştuklarını duymuştum. Karşısındaki fazla konuşuyordu herhalde, uzun aralıklarla ve az kelimelerle cevap veriyordu "Efendim, hayır, yok, tamamdır.." Son kelimesiyle telefonu kapattığını düşünüp hızlıca yatağa girdiğimde arkamı dönüp hızlanan nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Kapıyı açıp ağır adımlarla yatağına girdiğinde nefesim de düzene girmişti. Uykuya dalmadan önce bugün olanları düşündüm. Gecenin bu saatinde gelen telefonu, anket için ilk gittiğimiz evde gözlerinin dolmasını mesela.. Sebebini inanılmaz merak etsem de, ertelemem gerekiyordu. Belki de hiç bilmemem gerekiyordu. 'Önceliklerin farklı, unutma! ' diye hatırlattım kendi kendime. 'Kemal Eraslan, artık haftasonu gelsin, sen de gel..' diye devam ettim..

TESADÜF(Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin