Bölüm 5-Bizon en sevdiğim hayvandır.

67 5 2
                                    

Sağ kolumun üzerine düşüp canımın yanmasıyla gözlerimi açmaya çalışırken, ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Evet evet, kesinlikle az pay düşen bir yerde uyuyamama sorunum vardı. Ya yanımdakiyle sarmaş dolaş uyanıyordum, ya da böyle yeri boyluyordum(!) Can acısıyla bir yandan cırlayıp , bir yandan da kumralın duyması için '' Yoo ben ölürüm sorun yok yani sen devam et! '' diye bağırıyordum. Kumralı -gerçekten- endişeli bir halde mutfak kapısından çıkarken yüzümü buruşturup ona baktım. Çocuk çok büyük bir beklentiyle kapıdan fırlayıp da beklediği görüntüyü alamayınca rahatlamış bir halde nefes verip ağır adımlarla yanıma geldi. Hayır, kanlar içinde mi olmam lazım yani o taze endişeni koruyabilmen için, hayret bi şey! '' Ölüyorsun sanıp sevinmiştim..'' demez mi bir gelir gelmez.. Canımın derdine düşüp '' Ayy kesin kırıldı '' dedim beni kaldırıp koltuğa oturturken, bileğimi işaret ederek. Kalp ameliyatı yapar ciddiyetiyle bileğimden tutup birkaç hareket yaptırırken canımı daha da çok acıtmıştı, '' Abartma. '' dedi yüzüme bakmadan. '' İki güne geçer, bekle beni '' diyerek ayağa kalkıp mutfağın yolunu tutarken ''Bu arada, ölme fikri senin eline düşme fikrinden daha sıcak geldi! '' diye bağırdım arkasından. Önüme dönüp bileğimi ovuşturmamla ağh diye ses çıkarmam bir oldu. Canım harbiden çok acımıştı, herhalde incindi diye düşünürken kumral mutfak kapısında, elinde buz torbasıyla dalmış bir halde bana bakıyordu. Ona baktığımı görünce gözlerini kırpıştırıp yanıma geldi. Huysuz bir ses tonu ve mimikle '' Acele etmeseydin, buzlar eriyince getirirdin.'' dediğimde sinirle dudaklarını yalayıp alt dudağını dişledi. '' İyi, o zaman kalk soğuk suya sok elini. '' diyerek buzlarla beraber ayaklanıp mutfağa tekrar girerken '' Ayy aman sana da bir şey demeye gelmiyo! '' diye çıkıştım sinirle. Mutfaktan laf yetiştirmeye çalışarak ''Deme o zaman.'' dedi ve çıkmaya tenezzül etmeden mutfak kapısından buz dolu torbayı yanıma fırlattı. Olsundu, bu da bir şeydi.. İş başa düşünce buz dolu torbayı koluma koydum, acıyla kaşlarımı çattığımda ufak bir inilti fırladı dudaklarımdan. Biraz daha torbayı bileğimde tuttuktan sonra kumral -nereden bulduğunu bilmediğim- bir krem ve bandajla yanıma geldi. Hiçbir şey demeden yanıma oturup buz torbasını elimden çekti ve kremi bileğime sürüp yedirmeye başladı. Ben '' Kremi de tarihi geçince getirseydin .. '' der demez aynı sinirle ağzını açtığında gözlerimi irileştirerek ve masum bir surat ifadesiyle ''Şaka..'' dedim. Dudaklarını kapayıp alt dudağını tekrar dişleyerek kremi yedirmeye devam etti. Biraz zaman geçtikten sonra '' Teşekkür ederim.. '' dedim. Şaşkın ve dalga geçer bir surat ifadesiyle '' Sana iyilik yarıyor muydu ya ? '' dedi. Gözlerimi kısıp dil çıkarmakla yetindim. Gizlemeye çalıştığı tebessümüyle önüne dönerken benim de içimde şefkatli bir tebessüm etme isteği oluştu. Öküzdü möküzdü ama, iyi bir öküzdü. Nerden geldiğini bilemediğim ' elimi boynuna dolama ' isteğiyle boğuşurken mırıldanmış olacağım ki kaşları hafif çatık bir şekilde bana dönerken tebessüm etmekle yetindim. Kremi yedirme işlemi bittikten sonra bandaj gibi bir şeyle bileğimi sardı. Minnettar bakışlar atarken emreder bir dille '' Mutafağa gel. '' dedi. İyi bir öküz mü demiştim ? Siz onun yanına ' kaba bir öküz' ü de ekleyin. Ne incelik bekliyorsak, alt yapı öküz sonuçta..!

Mutfağa girdiğimde masa hazırlanmıştı ve kumral da önlüğünü takmış -tam bir biscolata erkeği edasında- omlet yapıyordu. Bu manzara karşısında içimden bir ses 'Heyytt bee elinden zehir olsa yerimm!' diye nidalar atarken başka bir ses de 'Yavaşş gell.' diye cevap vermekle yetindi ama bence kazanan ilk ses.. Afallamış halimden kurtulup masaya geçtiğimde kumral da elinde omlet tabağıyla karşıma oturdu. Benim payımı tabağıma koyarken "Yarın sabah sen hazırlıyorsun kahvaltıyı.." dedi omleti çatalladığında. Bende dudaklarımı büzerek ve yağmurda ıslanmış ponçik köpek bakışları atarak " Ama bileğimm.." dedim bileğimi işaret ederek. " Üç yıl tıp okudum ben, hiçbir şeyin yok merak etme.." dedi aşağılar bir bakışla ve önüne dönüp kahvaltısını yapmaya devam etti. Bana aşağılar gibi bakabilirsin yani hakkındır eğer o tıpı okuduysan diyeceğim de, üç yıl ? "Yuh, ciddi misin?" dediğimde 'evet' anlamında kafasını salladı ama söylediğinden pişman olmuş gibi bir surat ifadesi vardı. "Ee niye bıraktın? Yani tıpı bıraktığına göre salaksın diyeceğim, kazanmışsan salak olamazsın zaten.." diye yavan ve soru sorar bir şekilde cümlemi bitirdiğimde ağır ağır ağzındaki lokmayı çiğniyordu. İşte o an daha fazla devam etmemem gerektiğini farkettim. Gözlerinden lacivert dalgalar geçiyordu ama hepsi hüzün, hayal kırıklığı taşıyor gibiydi. Kaşlarımı çatıp gözlerimi kıstım ve daha derinleri görmek istedim. Kapalı kutuydu, ve bu daha da çok merak etmeme sebep oluyordu. Belliydi, bu genç adam zamanında fazlasıyla üzülmüştü. Acımasız, kaba davranmaya çalışıyordu, öyle olduğuna inandırmaya çalışıyordu belki de kendini. Ama öyle biri olsa, kremi bileğime öyle sürmezdi ki. Şefkatli dokunmazdı ki.. "Şey, ıımm, özür dilerim.." dedim ensemi sıvazlayarak ve devam ettim "Burnumu sokmamam gerekirdi, sonuçta banane di mi..?" Çatalla bıçağı tabağın iki yanına bırakıp dirseklerini masaya yasladı ve ellerini birleştirip ifadesiz bir yüzle bana bakmaya başladı. Kaşlarım ne düşündüğünü anlamak için biraz çatılsa da yüzümü ifadesiz tutmaya özen gösterdim ben de. Bana iki saatmiş gibi gelen ama aslında on beş saniye falan süren bu bakışmada ikimiz de kafamızı çevirmedik. Gözleri, ah o gözleri... İnsanın ne ağzını açmasına, ne de gözlerini kaçırmasına izin veriyordu. Daha sonra da bir şey söylemek için ağzını açtığında çaydanlıktan taşan su ağzını kapayıp aynı hızla ocağa koşmasına sebep oldu. Zaten ne zaman kritik bir anda ağzını açsa bir şey oluyordu ve o cümle ağzından bir türlü çıkmıyordu. O, ocağı kapatırken ben de bir müddettir nefesimi tuttuğumu farkedip kaşlarımı daha da çok çattığımda az önceki bakışmanın beni etkileyip etkilemediğini anlamaya çalışıyordum. Bakıyım, ee kalbim de hızlanmış. Noluyo yaa? Olabilir mi böyle birşey? İçimde konuşan sesler tekrar baş gösterdiğinde biri 'Oldu bile.! " derken diğeri de 'Valla bu sefer cidden oldu.' dedi. Bütün vücudum ilk defa aynı konuda hemfikir olmuştu, peki, ya doğruysa?

TESADÜF(Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin