Düşünceler

76 10 4
                                    

"Tabi güzelim, gel bakalım." Kucakladı beni. Birinin kucağında bebekmişim gibi sürükleniyorum. Bu daha ne kadar devam edecek böyle? Zaman her şeyin ilacı derler ama zaman geçtikçe ben, yeni yeni fark ediyorum çaresizliğimi. İmkânsızlar içinde dolaşıyor gibiyim. Sanki dört bir tarafım beni hapseden karanlıklarla dolu. Bundan daha kötü ne olabilir diye düşünüyorum ama kendime hakim olmalıyım. Böyle düşünmemeliyim. Çünkü ne zaman bunu desem başıma daha kötü bir şey geldi. Kazadan önce de yapmıştım aynı hatayı. Gökayla tartışırken senden daha kötü nasıl bir bela olabilir ki başımda demiştim. Varmış. Bacaklarımı kaybetmiş olmam ayrı bir durumken, bir hapishanenin içinde çaresiz düşüncelerle beraber kalmak apayrı. En iyisi uyumak. Tüm bunlardan sıyrılmak için en iyisi. Yatağımda kimseye, iç sesime dahi kulak asmadan, canımı imkânsız olduğu için acıtan hayallerin gerçek olduğu dünyaya dalmak. "Yemek için kaldıralım mı seni güzelim?" "Hayır, ben uyanırsam sana seslenirim." Çünkü aşağıya kendim inemiyorum. "Tamam güzelim. İyi uykular." "Sağol kuzen." Gülümsedim. Üzülmesin diye. Oysa, üzülmesin diye gülerken, ruhumun ağladığını bilse. Uyumam gerek. Unutturmaz bir şeyleri ama hatırlatmaz bir süre. Gözlerimden birkaç damla süzüldü. O süzülen damlaların içinde, kayıp giden hayal kırıklıkları vardır belki. Umduğum bu en azından. Yaşlarla birlikte derin bir uykuya daldım.
"Güzelim, haydi kalk kahvaltı hazır." Güne Tolga'nın güzelim lafıyla başlamak güzel ve huzur verici. En değerlim benim. -Annemle babam tabiki farklı bir değere sahip ama çoğu zaman onların beni anladığını düşünmem- "Ya Tolga! Daha çok erken." "Tabi prenses. Anladım ne demek istediğinizi. Gıdıkla beni diye bağırıyorsunuz adeta." Güldü. "Çok komik kas yığını seni." Bunu derken ben de güldüm. Bazen birilerinin ya da bir şeylerin hakkını yiyormuşum gibi geliyor. Bazense tek haklı ben gibi. "Evet güzelim. Üç saniye içinde gözlerini açıp yatağında doğrulmuş halde bulunmazsan üzgünüm ama acımasız planlarıma maruz kalacaksın." Açıkçası planlarını merak ettiğim için mızmızlığa devam ettim. "Peki prenses. Sen istedin." dedi ve gitti. Elinde bir şişe suyla döndü ve ben o suyu suratıma yedim. Yememle doğrulmam bir oldu. Kahkaha atmaya başladık. Tolga'nın koluna iki tane yumruk geçirdim. Onu kovalama gibi bir girişimde bulunmayacağım, bulunsam bile başarılı olamayacağımı bildiği için, o da yerini hiç değiştirmedi. Beraber aşağıya indik. "Yine donatmışsınız masayı, yok yok yani." Bu mutluluğum nereden geliyor ben de bilmiyorum. Tek bildiğim benim mutluluğumun çevremdeki insanları da mutlu ettiği. "Senin için kızım. Sevdiğin her şey var." Annem se çok mutlu olmuş. Her halinden belli. Tolga beni yerime oturttu ve o da kendi yerine oturdu. "Güzelim, bugün fizik tedavi doktorun Cem geliyor. Dün tanışmıştınız ama hatırlamıyorsundur tabi. Onca kişinin arasından nasıl hatırlayasın." Tolga bunu imalı söylediği için suratımın sofradaki domateslerle aynı renk olduğundan adım gibi eminim. Ama hiç bozuntuya vermedim. "Tabii. Hatırlayamadım kuzenciğim. O kadar kişi vardı nasıl hatırlayayım ki?" O an birbirimizle bakışmamızın şiddetinin haddi hesabı yoktu. Bakışmanın ardından gelen gülme isteğini ise hic söylemiyorum. Sofrada oturan herkesin bir şeyler anladığı apaçık ortadaydı. 'Bunun intikamını senden daha sonra alacağım Tolga' bakışımı attıktan sonra kahvaltıya döndüm. Kahvaltıdan sonra içeride oturmak istediğimi söyledim ve Tolga beni televizyonun karşısına oturttu. Biraz kanalları gezdikten sonra televizyonu kapadım. Tolga'ya seslendim ama ses vermedi. O sırada annem araya girdi. "Tolga markete gitti kızım." "Tamam anne." diyerek gülümsedim. Tam gözlerimi kapamış Cem'i düşünürken, Tolga Cemle birlikte içeri girdi. Cem'i görünce içimde nedensiz bir heyecan oluşuyor. "Merhaba Dünya, dün tanışmıştık ama tekrar tanışalım. Ben Cem." Güldü. O an dişlerinin beyazlığı, yüz hatlarının mükemmelliği ve tatlığı daha çok ortaya çıktı. Sesimin titrememesi için dua ederek "merhaba" dedim. Ben de gülümsedim. Tolga'nın arkadan 'rezil oldun' der gibi sırıtışı üzerine ben de "hadi be ordan kas yığını" bakışımı attım. "Evet Dünya hanım. Başlayalım isterseniz." "Tabii." Üstümdeki battaniyeyi kaldırdı. Bacaklarıma dokundu. Ama ben bunu hissedemiyorum. Tuhaf hareketler yaptırmaya başladı şimdi. Ara ara da bana bakıp gülümsüyor. Ah nasıl da tatlı. Birden bacağımı sıktı ve ben bunu az da olsa hissettim. Düzeliyor muyum yoksa? "Hissettim!" diye çığlık attım. Az da olsa hissettim bacağımı sıktığınızı. Düzelmeye başlamış olabilir miyim? İyileşiyor olabilir miyim? Cem ve Tolga birbirine baktı, sonra da bana döndüler. "Tabi Dünya hanım neden olmasın?" onların da çok sevindiği her hallerinde belli. "Bak güzelim. Ben dedim sana hissedersin diye." Tolga da çok mutlu oldu ama bana böyle bir şey demedi ki. "İyi de Tolga sen bana böyle bir şey demedin ki." dedim şaşkın gözlerle ona bakarak. "Dedim sayalım. Bozmasaydın be güzelim. İçimden dedim belki de. Dedim yani sonuçta." Hep beraber gülmeye başladık. "Tolga size çok yardımcı oluyor sanırım Dünya hanım." Yardımcı mı? Yalnız yardımcı az kalır. Aksine o benim için uğraşıyormuş da bende ona yardımcı olmak için mutlu oluyormuşum gibi. "Sağolsun Tolga, her şeyim benim. Kocamann bir kalbiyle durduramadığı merhamet duygusu var." "Ben de tanırım Tolga'yı çok eskiden beri. Çocukluk arkadaşım. Küçükken de hep böyleydi bu çocuk. Kimseyi kıramaz, üzemezdi. Ben sizi de hatırlıyorum. O zamanlar siz 5, Tolga 7, ben 8 yaşındaydım." Nasıl yani? Cem, küçükken beraber oynadığımız Cem mi? Ağzım açık kaldı, boş boş ikisine bakıp durdum. Ben küçükken de Cem'e abi demezdim. Hatta 10 yaşıma kadar ona bir şeyler hissettiğimden emindim. Günlüğüme de yazmıştım hatta. Bunları hatırlayıp kendi kendime gülüşüm gözlerinin bana çevrilmesine sebep oldu. "Hatırladımm. Hatta bir keresinde ikiniz birlik olup beni dışlamıştınız. Ben de sizi anneme söylemiştim." dedim. Böylece gülme sebebim buymuş gibi yırtmış oldum. Onlar da gülmeye başladı. "Evet Dünya hanım. Ya da sadece Dünya. Böyle hitap edebilirim sanırım." "Tabii. Rahat ol lütfen." "Peki o zaman. Bu günlük bitti. Ve çok iyi gittin. Bir dahakine seni daha güçlü görmek istiyorum. Çok çok daha güçlü tamam mı?" "Tamam anlaştık."

Dünyaya TutunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin