~15~

13 1 0
                                    

Gözlerimi hafifçe açtım. Rüzgâr karşımda ayak uçlarımda oturuyordu. Arkası dönük birşeyler söylüyordu. Gözlerimi kapadım ve onu dinlemeye başladım
"Seni keşke o pislik bulmadan önce bulabilseydim. Seni ne kadar sevdiğimi bilemezsin. İlk defa böyle duygularla karışıyor kafam. Belki hâlâ ilk aşkını yaşıyorsun. Ama bende aynı durumdayım. İlk aşkım sen oldun. Belki hâlâ o pisliği seviyorsun. Belki benimle karşılaşmak bile istemedin  buna tabi ki de saygı duyarım. Çünkü hâlâ ilk sevgilini seviyorsun. Bunu anlamak hiçte zor olmadı. Her zaman dalıp gidiyorsun. Ama onu unutman için elimden geleni yapacağım. Sana söz veriyorum. Eğer istersen tabi. Benim seni öpmem kafanı iyice karıştırdı değil mi? Evet iyi ki beni durdurdun. Seni öpmem çok yanlış bir şeydi. Bu gün herşey için özür dilerim. Ne yapabilirim ki? Bende insanım benimde canım yandı bir kere. Bir daha asla yanmasına izin vermeyeceğim. Belki ben olmasaydım senin kafanı karıştıran, ne bileyim kimse seni üzmezdi. Özür dilerim. Seni sevmem bir hata ama ben... nasıl bu duygulara sahip oldum bilmiyorum." Ona
"Bende Mahmut için verdiğim değeri bir çırpıda sana veremem. Çünkü evet bende seni seviyor olabilirim. Seni her gördüğümde nefesim kesiliyor, heyecanlanıyorum, içimde mutlu bir his oluşuyor. Belki aşktır. Bilmem ama bende sana elimden geldiğince değer veriyorum. Senin beni öpmende hiçbir hata yok. Hatta ben senden bile mutlu olmuştum ama bunu sana bir çırpıda veremem. Bu da benim hislerim. Ama unu unutma seni sevebilirim. Sana ihtiyacım var. Desteğe ihtiyacım var. Sen benim en kötü günlerimde bile yanımda oldun, bana yardım ettin. Bunun karşılığı tabi ki olucak. Hem de özürün kabul edilmedi." Dedim. Ve gülümsedim. Arkasını döndü ve bana o kadar güzel baktı ki. Yine heyecanlandım. Yanıma geldi bana
"Beni seviyor musun?"
"Bilmiyorum." Buna biraz kırıldı ama belli etmedi.
"Ben acıktım. Yemekte ne var ustam?"
Bana güldü.
"Yemekte etli pilav ve mercimek çorbası var çırağım."
"İçecek ne var ustam?"
"Ayran var, meyve suyu var, ımm... şarap var. İstediğin herşey var çırağım." Bende buna güldüm. Bana gülerek
"Hadi inelim."  Dedi. Yanağındaki gamze belediye çukuru gibi. Ama çok tatlı. Benimde gamzem var. Ama onun kadar gel beni ye demiyor. Benim iki tane onun ise bir tane. Ayakkabılarımı giyindim. Ve başım dönüyor diye Rüzgâr'ın koluna girdim. Bana şaşkın gözlerle bakarken
"Başım dönüyor." Dedim. Bana tamam anlamında kafasını salladı. Merdivenden indik. Başım acayip dönüyordu. Mutfağa girdik. Sandalyeye oturdum. Telefonum çaldı

"Alo."

....

"Ne!!??"

....

"H-hangi hastane?"

....

"T-tamam. Geleceğim hem de hemen."

....

"İyi günler." Dedim. Bağıra bağıra ağlamaya başladım. Hepsi yanıma toplandı. Rabia bana
"Aşkım ne oldu sana böyle?"
" D-de-dem!!"
"Ne olmuş dedene?"
"Fenalaşmış. Zaten hastaydı. Şimdi ne olacak?"
"Zaten hastaydı derken? Şeyma açık konuş bilmece gibisin!"
"Ya dedem kanser!! Oldu mu?"
"N-ne?" Dedi. Evet dedem iki senedir kanser tedavisi görmüyordu. İşte lösemi olduğu için doktor bana iki veya üç senesi kaldı dedi. Bende biliyordum ama anneanneme söylemiyordum. Çünkü onun da kalp krizi riski var. Şu an bile hastane de dikkatli olması lazım ama işte....
"Hadi hazırlanın."
"Neyle gideceğiz?" Dedim. Rüzgâr ellerini yüzüme getirdi.
"Araba."
"Ama hızlı değil ki o."
"Merak etme. Her şey ayarlandı. Hadi bakalım kalk." Beni tuttu. Bende koluna girdim. Arabaya bindik. Biz önde oturduk. Oturduğumuz yerde kimse bizi duyamaz. Çünkü arkamızda cam vardı. Cam kenarına geçtim. Ve sessizce ağlamaya başladım. Aslında o kadar da çok üzülmüyorum. Sebebi önceden bilmemdi. Ama dedemin yaşamasını o kadar çok istiyorum ki. Anneannem de ölür diye korkuyorum. Rüzgâr çeneme elini koydu. Ona döndüm. Bana
"Hâlâ neden ağlıyorsun sen?"
"Bilmem ki neden?" Dedim. Omzuma kolunu koydu ve beni kendine çekti. Bende başımı göğsüne koydum. Kokusunu içime çektim. Imm... harika...
"Ne harika?" Dedi. Oha lan ben içimden söylemedim mi?
"Yok ya ben öyle demek istemedim. Hastane dedim ben. Hangi hastane olduğunu hatırlamaya çalıştım da olmadı. İmdi konumu öğreneceğim. Ondan bahsettim. Nereden öğreniliyor konumu numaranın?" Dedim. Kendimle gurur duyuyorum. Nasıl da kıvırdım. Yuh bana ya.
"Tamam. Eee telefon?"
"Hâ pardon." Dedim ve şifremi girip ona uzattım. Aklıma Mahmut geldi. Ona da aynı şeyi söylemiştim. Onun da kokusunu içime çekip harika demiştim. Ona da amcamların hastanelerini sormuştum. Ne kadar güzel anıydı. Gözlerim doldu. Cama geri döndüm. Araba birden durdu. Rüzgâr endişe içinde şoföre
"Ne oluyor?"
"Beyim bir adam önümüzde durdu." Dedi. Hemen indik. Rüzgâr ile arabadan indik.
Mahmut.... evet Mahmut önümde benim ona hediye ettiğim tişört ile karşımda duruyordu. Bana
"Şeyma." Dedi. Ayaklarım ister istemez ona gidiyordu. Hayır hayır olamaz diyerek yanına gittim. Ona sıkıca sarıldım. Kokusu ah yine şu koku. Ona daha da sıkıca sarıldım. Bana
"Beni seviyor musun?"
"Evet şebeğim benim. Tabi ki de seviyorum. Sen benim hayatımsın. Sana aşığım." Dedim. Beni tam öperken dudaklarına baktım. Geri çekildim. İğrendim. Ya yine hata yaparsa? Şeyma hemen oyununa gelme. Sakın! Nereden bilebilirim ki onun benimle oynamayacağını? Bana
"Ne oldu?"
"İğrençsin." Dedim ve koşarak Rüzgâr'ın koluna girdim. Bana
"Gidiyordun az daha." Dedi. Mahmut'a
"Sen yokken Rüzgâr vardı yanımda. Şimdi siktir olup git ve bir daha karşıma çıkma." Dedim. Mahmut
"Eeeh! Yeter be!" Dedi. Ve yanıma gelip beni kucağına aldı. Rüzgâr hiçbir şey yapmıyor beni izliyordu. Beni bir eve getirdi. Ona
"Neden geldik buraya?"
"Aaa karıcığım. Yapma böyle. Bak kızımıza. Merve!" Dedi ve beni indirdi.
"Efendim baba." Merve mi?
"Bak annen geldi." Annen mi? Yuh lan neler oluyor? Bir dakika Merve...
"Ne!? Anne!!" Ama benim annemin ismi de Merve. Bana sarıldı. Bana çok benziyordu. Masmavi gözleri, sarı beline kadar saçları, gamzeli,  çok güzel bir kız. Ona karşılık verdim. Bana
"Neden önceden gelmedin? Seni o kadar çok seviyorum ki... anne sen beni seviyor musun?" Dedi. Şimdi ben ona ne diyecektim ki?
"Evet birtanem. Seni çok seviyorum."
Bana daha çok sıkı sarıldı ve
"Bende seni çok seviyorum anne. Baba annemin yanına gelsene." Dedi. Mahmut yanıma geldi ve elini belime sardı. Yanağıma uzanacakken geri çekildim. Merve bana
"Neden öpmesine izin vermiyorsun anne!" Dedi ağlamaklı bir sesle. Veremezdim izin. O iğrenç kızın dudaklarının tadı vardır. Yanlarından ayrıldım. Lavaboya koştum ve kustum. Mahmut ve Merve kapıyı çalıp çalıp duruyordu. Sonunda
"Ben iyiyim. Siz gidin gelicem geri." Dedim. Kusmam bitince yeni kafama dank etti. Bu benim kızım mı? Ne zaman oldu bu? Benim hemen kaçmam lazım buradan! Nasıl kaçıcam. Her taraf kilitli! Sonunda
"Yardım edin!!" Dedim. Mahmut lavaboya geldi. Ona
"Yine bir oyundu değil mi?"
"Evet deniz gözlüm benim."
"Sus! Sakın konuşma. Yeter seni gördüğümde hemen midem bulanıyor. Yeter seni istemiyorum. Ben Rüzgâr'ı seviyorum. Seni değil."
"Ne?" Dedi sakince. Ona
"Evet. Seni değil onu seviyorum. Senden nefret ediyorum. Hem o kız da kimdi?"
"O... bizim kızımız. İkimizin."
"Saçmalama. Benim annemin ismini  neden koymuşsun?"
"Ben değil sen koydun. Hatta dedin ki annemin ismi olsun dedin."
"Yalan söylüyorsun." Dedim. Ve ekledim.
"Hayır." Dedim.

... Rüzgâr'ın ağzından...

Şeyma'yı uyandırmaya başladım. Kız kan ter içinde kalmıştı. Sonunda uyandı ve bana çok sıkı sarıldı. Ağlıyordu. Ona
"Şşşşt, tamam geçti petroldeyiz. Gel ellerini yüzünü yıka. Ben Sena ile Rabia'yı çağırıyorum. Sena! Rabia!" Dedim. İkisi de geldi ve aynı anda
"Ne oldu?" Dediler. Bende
"Şeyma'yı lavaboya götürün. Anlaşılan kötü bir rüya gördü." Dedim. Onu aldılar ve lavaboya götürürken araba hızla geldi ve onlara çarptı. Ben onlara bakarken herkes onların etrafına geldi. Sonunda Ali ve Serkan marketten çıkarken yanlarına koştum. Şeyma'yı kucağıma aldım. Ona
"Şeyma uyan! Uyan! Bakmayın hemen ambulans çağırın." Dedim etraftakilere. Biri telefonuna sarıldı ve ambulansı aradı. Bana
"Bey efendi gelecekler."
"Çok sağolun." dedim. Şeyma'nın yüzü kan içinde kalmış, mavi gözlerini açamıyordu. Canım benim. Titreyen elim ile yüzünü okşamaya başladım.
"Şeyma uyan artık yeter. Ne olur kalk şuradan da bana yaşadığını söyle! Kanıtla!!" Offf. Uyanmıyor. Kız uyanmıyor. Rabia ve Sena da aynı şekilde duruyorlardı. Şeyma'yı yere bıraktım ve çarpan kişiye doğru yürüdüm. Ona temiz bir dayak attıktan  sonra nihayet ambulanslar geldi. Şeyma'nın olduğu ambulansa bindim ve elini tuttum. Doktor bana
"Yaşıyor ama hayatı tehlikede. Dikkatli olmanız onu yormamanız gerek."
"T-tamam. Ama onu geri getirin ne olur? Yaşatın onu!" Dedim. Bana
"Elimizden geleni yapacağız. Merak etmeyin." Dedi. Şok olmuş izlerken Şeyma'nın ağzı aralandı. Ona umut dolu gözlerle baktım ve bana
"Dedem. Beni merak etmesin. Ben de onun gideceği yere gidicem. Hakkını helal et. Sana bu günleri borçluyum. Şimdi annem ve babamın yanına gidiyorum." Dedi. Ona bunu nasıl söylesem bilmiyorum ama annesi ve babası yaşıyor. Ve bu Mahmut ile kardeş olduğu anlamına da geliyor. Yani Mahmut ve Şeyma kardeş...

GENETİK PSİKOPAT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin