2!

139 22 47
                                    

MICHAEL:

Ortak salondan çıkıp ilk dersimin olduğu sınıfa ilerledim ve boş bulduğum bir yere oturdum. Dersimiz Karanlık Sanatlara Karşı Savunmaydı ve babamın anlattığına göre zor bir dersti. Yani bundan önceki dönem burada ders verdiği düşünülürse -bu dönem de ders verecekti-, doğruyu söylediğinden emin olabilirdim. Sınıfa giren Calum'la göz göze geldiğimizde, yanıma oturmasını umdum fakat o kendi binasından bir çocukla oturdu ve ben de derse en son giren, kendi binamda olan bir kızla oturmak durumunda kaldım ki bu çok da tercihim değildi. Calum'a yanıma gelmediği için onu gördüğüm zaman kızacağımı aklıma yazdıktan sonra babamın içeri girmesiyle dağılan dikkatimi tekrar topladım.

"Selam." dedi yanımdaki kız kısık sesle. Ona dönüp baktım ama cevap vermedim. "Neden cevap vermiyorsun?"

"Çünkü dersteyiz! Profesörün kızmasını istemiyorum."

"Ben April." dedi gülümseyerek.

"Ben de Michael." dedim ve gülümsedim.

"Demek sen de Slytherin'desin." dedi gülerek.

"Evet, öyleyim."

"Bu dersi abimden çok fazla duydum." dedi April ve babamla göz göze geldik.

"Bay Clifford, acaba en son söylediklerimi tekrar edebilir misiniz?"

"Üzgünüm profesör, dinlemiyordum."

"Dersten sonra odama gelin lütfen."

"Pekala profesör." dedim ve kafamı önüme eğip dersi dinledim. Ders bittiğinde sınıfta kaldım ve  babamla birlikte odasına geçtik.

"Michael, neden dersi dinlemiyordun?"

"Baba, dersi dinliyordum fakat yanımdaki kız konuşmaya başladı. İlk cevap vermedim ama kaba davranmak istemedim."

"Bir dahakine daha dikkatli ol. Baban olmam sana ceza vermekten çekineceğim anlamına gelmez. Bir daha böyle bir olay olursa annene bir baykuş göndermekten çekinmem."

"Özür dilerim baba." dedim kafamı öne eğerek.

"Önemli değil. Hadi, bir sonraki dersini kaçırma." dediğinde koşarak sınıftan çıktım ve zindanlara indim. İksir dersi için kitaplarımı aldıktan sonra koşarak iksir laboratuvarına gittim.

ASHTON:

Koşarak iksir laboratuvarına indiğimde beş dakika geç kalmıştım. Daha ilk günden geç kalmam hoş değildi ve muhtemelen azar işitecektim. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde profesör beklediğimin aksine bana kızmamıştı. Boş olan kazanın başına geçtiğimde profesör kısaca kuralları açıkladı ve iksir yapımıyla ilgili temel şeyleri anlattı. Benim fazla ilgimi çekmeyen bir ders olduğu için odaklanamıyordum.

"Ashton." diye fısıldadı biri. Kafamı çevirip etrafıma baktığımda kimden geldiğini anlayamamıştım. "Ashton buradayım, sağında." diye aynı ses tekrar ettiğinde kafamı çevirdim ve sağ tarafa baktım. Trenden tanıdık suratı gördüğümde gülümsedim.

"Selam Hestia." dedim gülmeye devam ederken.

"Acaba önündeki kitabı birlikte kullanabilir miyiz? Ben kitabımı sandığımda unutmuşum da."

"Tabii ki olur." dedim gülümseyerek ve kitabı aramıza koydum.

CALUM:

Gryffindor ortak salonuna girdiğimde hayatımın 7 senesini burada geçireceğimi yeni yeni idrak etmeye başlamıştım. Benim gibi birinci sınıf olan bir kaç kişiyle tanışıp kaynaşırken ders saatinin geldiğini gördüğümde, Bitki Bilimi için kitaplarımı alıp seraya gittim. Serada bir kaç Ravenclaw'dan başka pek kimse yoktu. Onların arasındaki Luke'u fark ettiğimde ona el salladım. O da beni görünce yanıma geldi ve gülümsedi.

"Selam Calum, günün nasıl geçiyor?"

"Oldukça iyi geçiyor, Mali'nin anlattığı kadar varmış." dedim gülerek. "Seninki nasıl?"

"Abilerimle henüz karşılaşmadığım için iyi. Karşılaştığımızda benimle çok dalga geçecekler." dedi sıkıntıyla.

"Saçmalama, Ravenclaw da oldukça iyi bir bina. Ravenclaw, çağlarının en iyi büyücü ve cadılarına ev sahipliği yapmış bir bina sonuçta. Oraya seçildiğine göre oldukça zeki olmalısın."  dedim gülerek. O ise benim aksime suratını asıp Ravenclawların yanına dönmüştü. Ders boyunca dışarıda Quidditch çalışan Gryffindor takımını izlemiş ve onlara özenmiştim. Ama 2. Sınıf olmadan takıma giremezdim, bu yüzden de sadece umutsuzca izlemekle yetinmiştim.

LUKE:

Abilerimden adeta kaçarcasına ortak salonumuza girdiğimde pek fazla insanın olmaması beni rahatlatmıştı. Cam kenarına oturup dışarıda yağan yağmuru izlerken öğle yemeği saati olmasının keyfini sürüyordum. Neyse ki herkes öğle yemeğindeydi, ben de sessizliğin keyfini sürebiliyordum. Portre deliği savrularak açılınca kafamı çevirdim.

"Luke?" dedi tanıdık bir ses.

"Selam Audrey." dedim ona dönerken.

"Neden yemekte değilsin?"

"Sen neden yemekte değilsin?"

"Bir şeyimi unutmuşum onu almak için gelmiştim." dedi eteğinin ucuyla oynarken.

"Peki." dedim ve tekrar önüme döndüm. Onun merdivenleri çıkmasının sesini duyduğumda tekrar rahatlamıştım.

"Hadi yemeğe gidelim." dedi karşıma geçerken.

"Yemek istemiyorum." dedim sessizce.

"Hadi ama aç kalacak halin yok ya." dediğinde ne kadar acıktığımı fark etmiştim. Ayağa kalkıp onunla birlikte ortak salondan çıkıp büyük salona indik.

common room//5sosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin