8!

96 17 71
                                    

Luke, Audrey'yle yaptığı konuşmanın etkisinden akşam yemeği yerken bile çıkamamıştı. Herkes yemeğini yerken Luke, Audrey'yi aramış fakat kız onun görebileceği herhangi bir yerde yoktu. Luke, onu ortak salonda veya kütüphanede mutlaka bulacağını bildiğinden hızlıca yemeğini yemişti ve ilk olarak kütüphaneye uğramıştı. Bomboş kütüphaneden hızlı adımlarla çıktı ve Ravenclaw ortak salonuna gitti. Audrey'yi masalardan birinde oturmuş bir şeyler yazarken gördüğünde yanına gitti. Audrey, onu fark ettiği anda yazdığı defteri kapattı.

"Sen ağlıyor musun?" dedi Luke şaşkınlıkla. Kız ona cevap vermeyince daha çok zorladı. "Audrey, sen iyi misin?"

"Evet, iyiyim ben." dedi elinin tersiyle yanaklarını silerken. 

"İyi gözükmüyorsun."

"Bu seni ne zamandan beri ilgilendiriyor? Yani nasıl hissettiğim. Eğer bunu umursuyor olsaydın baloda yaptıklarını yapmazdın."

"Seni önemsediğimi biliyorsun."

"Luke, bana yalan söyleme aptal değilim."

"Sana yalan söylemiyorum tanrı aşkına Audrey!"

"Luke, gerçekten ben sıkıldım. Sana hissettiklerimi görememeni anlıyorum ama gerçekten benim insan dışı bir varlık olduğumu falan mı sanıyorsun? Ya da herhangi bir kızın kırılacağı şeylere benim asla kırılmayacağımı? Seni gerçekten anlayamıyorum."

"Ben de seni!"

"Birbirimizi anlamıyorsak belki de arkadaş olmamalıyız." dedi kız sesi titrerken.

"Saçma." dedi Luke oldukça sakin bir ses tonuyla. Luke'un aksine Audrey çıldırmak üzere gibiydi. Luke'un sakinliği onu daha da sinirlendiren etkenlerden biriydi. "Şimdi lütfen neyin olduğunu anlatır mısın?"

"Tatilim pek iyi geçmedi. Yani mektubuna cevap vermememin sebebi sadece sana kırgın olmam değildi. Bunu neden sana anlatıyorum ki?"

"Devam etsene Audrey."

"Tamam, her neyse tatilde bir yakınımızı kaybettik ve benim için gerçekten önemli biriydi bu yüzden biraz kötüyüm."

"Çok üzgünüm Audrey." dedi Luke ve yanında oturan kıza sarıldı. 

"Neyse, sanırım bu gece erken yatacağım yarın görüşürüz." dedi Audrey ve Luke'tan ayrılıp defteriyle tüy kalemini alıp yatakhaneye çıktı. 

---------------------------------------------

"Ashton?" dedi Hestia karşısında oturan çocuğu dürtüklerken. "Ashton?" dedi tekrar, bu sefer sinirle. "Neden beni dinlemiyorsun?"

"Dinliyorum Tia, neden dinlemeyeyim?"

"Her neyse, işte böyle oldu."

"Çok sevindim Tia, harika olmuş."

"Ashton, sevinmeni gerektirecek bir şey anlatmadım."

"Aa, öyle mi?" dedi Ashton gülümseyerek.

"Neden beni dinlemiyorsun?"

"Dinliyorum dinlemesine de," dedi Ashton ve durdu. "Dinliyorum işte."

"Of Ashton!" diye söylendi Hestia ve çatalını Ashton'ın eline hafifçe batırdı. 

"Ah! Psikopat mısın sen?" diye bağırdı Ashton elini ovuştururken.

"Henüz değilim, sorduğun için teşekkür ederim. Sen?"

"Manyaksın sen." dedi Ashton ve derin gamzelerini sergileyerek gülümsedi.

---------------------------------------------

"Calum!" diye fısıldayan sesin üzerine Calum kafasını sağa çevirdi.

"Ne var? Dersteyiz Michael!" dedi sessizce ve sinirle.

"Sanki çok umursuyormuş gibi konuşma Calum, doğru sayfada bile değilsin!"

"Ne istiyorsun?"

"Bana yardım etmen gerekiyor."

"Bay Clifford, Bay Hood, konuşacağınız şey bu kadar önemliyse belki biz de duymalıyızdır." dedi Profesör McGonagall.

"Özür dilerim Profesör." dedi ikisi de sırayla ve önlerine döndüler.  Profesör, "Dersten sonra yanıma gelin." dediğinde Calum sinirle Michael'a döndü. Michael ise sadece gülümsedi. Uzun sayılabilecek bir dersin ardından Calum ve Michael sınıftaki herkes çıktıktan sonra Profesör McGonagall'ın yanına gitti. 

"Bu bu sene içerisinde sizi dersimde konuşurken onuncu kez yakalayışım oluyor! Dersim ilginizi çekmiyor olabilir Bay Clifford fakat başkalarını da etkilememelisiniz. Cumartesi günü duyduğum kadarıyla Profesör Longbottom'ın Bitkibilim sınıfında yardıma ihtiyacı varmış. Eminim siz ikiniz ona çok iyi yardımcı olacaksınızdır. Gidebilirsiniz, iyi dersler."

"İyi dersler Profesör." dedi ikisi aynı anda ve sınıftan çıktılar. Çıktıkları anda Calum, Michael'ın omzuna sert bir yumruk indirdi.

"Seni aptal!" diye bağırdı ve bir kere daha vurdu. "Senin yüzünden cezaya kaldım!" 

"Bir lanetlemediğin kaldı ha! Altı üstü ufak bir ceza, bir saatimizi bile almaz!" 

"Bir saatimizi bile almaz mı? Sen Bitkibilim sınıfına hiç girdin mi Michael? Bir saati bırak bir hafta sonumuzu versek dahi orayı temizleyemeyiz!"

"Sence de biraz abartmıyor musun?" dedi Michael aynı umursamaz tavırla.  

"Şu umursamaz havandan kurtulamaz mısın? Bazen gerçekten de-" Calum cümlesini tamamlayamadan lafı tanıdık birinin ona seslenmesiyle kesilmişti. 

"Calum!" Calum ismini tekrar duyduğunda kafasını çevirdi ve tanıdık simaya gülümsedi. 

"Selam Audrey!" dedi kızı gördüğünde. "Selam, konuşacak vaktin var mı?" dedi Audrey bir çırpıda.

"Evet, var. Bir şey mi oldu?"

"Hemen benimle gel." dedi Audrey ve çocuğu çekiştirip götürdü. İkisi de koşarak Michael'ın tersi yönüne ilerleyince Michael ne olduğunu anlamamıştı bile. Onları umursamamaya karar verip ağır adımlarla koridorda ilerlemeye devam etti. 

"April!" dedi Michael karşıdan gelen güzel kızı görünce. 

"Michael!" dedi kız gülümseyerek ve çocuğa sarıldı. "Seni özlemişim!" 

"Ben de seni." dedi Michael ve koridorda yürümeye devam ettiler. "Tatilin nasıldı?"

"Normal, her senekinden farklı değildi. Seninki?"

"Aynı işte. Büyükannem geldi, tek fark oydu yani." dedi Michael gülümseyerek. İkisi birlikte koridoru geçip bahçeye çıktılar ve havanın soğuğunu umursamadan bahçede oturup sohbet ettiler.

common room//5sosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin