13.Bölüm \ Kahvaltı Macerası

72 7 0
                                    

Tekrar merhabaa :D uzun süredir hikayeyi yayınlamıyordum ancak sonunda tamamladım :D bildiğiniz kadarıyla 9 gün sonra sınavım var o nedenle yavaş yazıyorum :( ama sınavdan sonra daha hızlı yazacağım multimedyadaki şarkı çok sevdiğim bir şarkı değil ama bu aralar dilime takıldı :D isterseniz bir göz atın :D ayrıca perşembe günü başka bir hikayemin tanıtımını yayınlamayı düşünüyorum :D umarım beğenirsiniz :D iyi okumalarrrr öpüldünüz :D

Uyumuşuz. Gece Hazel'ın beni dürtüklemesiyle uyandım. Verandaya çıktık. "Noluyor burada?" dedi. Ben de gayet doğal bir şekilde "Sevgilimle uyuyoruz." dedim. Hazel kıkırdadı. "Hayır ondan bahsetmiyorum şapşal." dedi ve parmaklarını birbirine sürttü. Kızarıp "Hayır." dedim ve eline vurdum. Hayal kırıklığına uğramış gibi gözüküyordu. "Yaaa neden? Seni sevdiğini söylemiştin." dedi. Ben de sırıtıp Philip'in bana dediklerini anlattım.

Hazel ben anlatmayı bitirince kollarını göğüsünün altında kavuşturdu. "Neden benim Philip kadar tatlı bir sevgilim yok. Tamam Will de çok tatlı ama Philip gibi değil işte." dedi. Endişemi saklamaya çalışarak "Philip'le yakınlaşmassın di mi?" dedim. Hazel güldü. "Yok artık. Denesem bile bir şey olmaz çünkü sana sırılsıklam aşık görmüyor musun?" dedi. Kızardım. "Hadi içeri geçelim." dedim. İçeriye geçtik.

İçeri geçtiğimizde Philip hala uyuyordu. Çok tatlıydı. Fotoğraf makinemi alıp fotoğrafını çektim. Sonra tekrar kolunun altına girdim.

Uykusu çok derindi yani eğer bana bir şey olduğunu öğrenirse hemen uyanırdı fakat normalde evi başına yıksan uyanmazdı.

Sabah uyandığımda Philip yanımda değildi. Hazel da yatağında değildi. Mutfaktan nefis kokular geliyordu. Kokuları takip ettim. Mutfakta Philip'i gördüm bana kahvaltı hazırlıyordu!

Koşup sırtına atladım. "Günaydınnn." dedim. Gülüp "Sana da günaydın uykucu." diye cevap verdi. Kollarımı göğüsümün altında kavuşturdum. "Tamam, bir daha uyumam." dedim. Philip sırıttı. "Aslında uyuyabilirsin. Ne de olsa seni uyurken izlemek çok harika oluyor." dedi. Sırıttım.

Masaya baktım. Masayı bile kurmuştu. Kırmızı tabaklar, kırmızı-beyaz örtü ve bardaklar. Philip gene bir şaheser yaratmıştı. O, omletleri hazırlarken gidip yatağımı toplamıştım. Normalde asla toplamazdım. Hem zaten gece geri yatacaksam toplamanın amacı neydi? Sadece enerji kaybı. Philip ''Grace! Hadi gel kahvaltı hazır!'' diye bağırdı. Yanına gittim.

Omletlerimizi tabağa koyduktan sonra karşıma oturdu. Gülümsüyordu. Omletine dokunmamıştı. Sanki benim yememi ve vereceğim tepkiyi merak ediyordu. Çatalımı omlete batırıp omletin tadına baktım...

Hayatımda yediğim en güzel yemekti!

Philip'e baktım. "Nasıl olmuş?" dedi. Gözlerimin yaşardığına emindim. "Grace iyi misin?" dedi. "Şu an yemek krizi geçiriyorum Philip." dedim. Sırıttı. "Yani güzel olmuş diyorsun." dedi. "Dalga mı geçiyorsun! Harika olmuş!" diyip yanına gittim ve ona sarıldım.

Güldü. "O zaman bundan sonra kahvaltılarını ben hazırlıyorum." dedi. "Neden? Antrenmana geç kalırsın. Olmaz. Yani güzel olur ama yanlış anlama sakın." dedim. Philip kıkırdayıp "Seni her gün böyle göreceksem ve bana böyle sarılacaksan geç kalmaya razıyım." dedi.

Kahvaltımızı ettikten sonra birlikte sofrayı topladık. Philip'le bulaşıkları yıkarken Philip burnuma köpük sürdü. Gülüp ona birazcık su attım. O da sırıtıyordu. "Su savaşı mı istiyorsun?" dedi. Cevap vermek yerine tişörtüne su attım. O da bana su attı. Ufak bir su savaşı yapıyorduk işte.

Sonra yanıma gelip beni dudaklarımdan öptü. "Seni seviyorum Grace." dedi. Cevap vermek yerine onu öptüm. Öpücüklerimiz git gide hızlanıyordu. Beni tezgaha oturttu. Eğilmekten yorulmuştu herhalde.

Bir süre sonra geri çekildim ve kıkırdadım. Philip "Film izleyelim mi?" dedi. "Eveet. Süper olurr." dedim. Philip DVD'lerin olduğu tarafa doğru gitti. Bir tanesini eline alıp bana gösterdi. "The Notebook? En sevdiğin filmlerden biridir senin." dedi. Ne sevdiğimi bile biliyordu fakat onun bu filmi çok fazla sevmediğini biliyordum. Yani severdi ama benim kadar değil.

"Olmaz. Ortak olarak sevdiğimiz bir filmi izleyelim." dedim. Philip biraz film kutusunu karıştırdıktan sonra "A Walk To Remember?" dedi. Kaşlarımı çattım. "Hep benim sevdiğim senin çok sevmediğin filmlere bakıyorsun yalnız." dedim. Güldü. "Normal olmamıza izin vermeyeceksin değil mi?" dedi. Anlamamıştım. Bu konularda biraz öküzdüm yani. "Nasıl yani?" dedim. Philip "Normal erkek arkadaşlar sevgilisinin sevdiği filmi seçerler." dedi. Kıkırdadım. Kızardı. "Ne yani öyle yapmazlar mı?" dedi.

Ay canım ya! Çok tatlıydı.

Yanına gidip onun tatlı dudaklarına bir öpücük kondurdum. "Biz asla normal olamayacağız." dedim. Philip "Filmi iptal edip öpüşmeye devam mı etsek?" dedi ve güldü. "Sonra gelirlerse ayıramazlar bizi." dedim. Kıkırdadık.

Sonunda Iron Man' de karar kılmıştık. En az elli defa izlememe rağmen o filmi izlemeye doyamıyordum. Zaten ikimizin de favori filmlerinden biriydi. Philip filmi takıp yanıma oturdu. Tam kolunu omzuma uzatmıştı ki kapı çaldı. Bazen kapılardan nefret ediyordum.

Philip kapıya gidince bende peşinden gittim. Kapıda Jared vardı ve nefes nefese kalmıştı. Philip "Ne oldu?" dedi. Jared nefes nefese de olsa "Bizimkilerden birkaçı marketten bir şeyler almaya giderken ana birliğe yakalanmışlar. Şu an savaşıyorlarmış ama çok dayanamayacaklarmış. Hızlı ol 5 dakika sonra oraya gidiyoruz." dedi ve koşarak gitti.

Philip'le birlikte Philip'in odasına gittim. Kolundan tutup "Oraya gidemezsin." dedim. Philip omzunu silkti ve giyinmeye başladı. Söz konusu 'ana birlik'ti ve Philip bana omuz silkiyordu!

"Beni iyi dinle Philip Jefferson! Ya orada kaybederseniz ve seni esir alırlarsa? Hiç mi düşünmüyorsun! Ana birlik diyorlar Philip! Biz seninle en kötü birlikten zor kurtulduk! Sen sen..." diyordum ki beni öperek susturdu. Bana o içinde kaybolduğum yeşil gözleriyle bakıp "Kimseye bir şey olmayacak Grace. Söz veriyorum." dedi. Ona sarıldım. Philip güldü. "Eğer beni bırakmazsan tişörtümü giyemeyeceğim." dedi. Kafamı salladım ve yatağına oturdum.

Giyindikten sonra yanıma geldi. "Bana bir şans öpücüğü vermen gerekecek." dedi ve sırıttı. Dudaklarına hafif bir öpücük kondurdum. "Söz verdim ve sözümü tutacağım." dedi. Onu tekrar öptüm. Sırtımın yatağa yaslandığını hissediyordum. Üstüme doğru eğilip "Seni son kez öpüp gideceğim yoksa geç kalırım." dedi. Bana doğru iyice eğilip dudaklarıma öpücük bıraktı. "Seni seviyorum Grace."

Yatağında biraz uzandıktan sonra kalkıp odama gittim. Philip'le seçtiğimiz filmi izlemeye çalıştım ama olmuyordu. Saatler geçmek bilmiyor, içim içimi yiyordu.

Ya Philip iyi değilse ve geri dönemeyecekse? O zaman ne yapardım ben? Ama söz vermişti değil mi? O sözünü tutardı. Eğer iyi değilse tutamazdı.

Olumsuz düşünürken derin bir uykuya dalmıştım. Uyumuyordum aslında, gözlerimi açamıyordum sadece. Belki de korkudandı.

Philip'i kaybetme korkumdan...

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin