14.Bölüm \ Savaş

55 5 0
                                    

Bu hikayeme bayadır zaman ayıramadığımın farkındayım ve hepinizden teker teker özür diliyorum nolur okumayı bırakmayın defterim hala kayıplarda umarım çabukcak bulur ve daha rahat geçirmeye devam edebilirim vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfennn :D sizi çok seviyorum öpüldünüzzz :D





-Philip-


Grace'i öyle bırakıp asla gitmek istemiyordum ama buna mecburdum. Jared bana orada savaşanların arasında Will ve Ivy'nin de olduğunu söylemişti.


Sakın yanlış anlamayın Ivy'nin gözümdeki değeri asla Grace kadar olamazdı. O sadece iyi biriydi işte. Yani en nihayetinde herkes iyidir öyle değil mi?


Arabadayken kimse konuşmuyordu. Ortam çok gergindi. Keşke Grace olsaydı, diye düşündüm bir ara fakat sonra savaşa gittiğimiz aklıma geldi. Grace'i O'nun ya da ana birliğin önüne atamazdım.


Sonunda saldırının olduğu yere geldik. Herkesin silahlarındaki mermiler tükenmişti kılıçla savaşıyorlardı.

Ah! Ne mükemmel!

O sırada ana birlikten ikisi Will'in omzundan bileğine kadar bir yara açtı. Will'in gözündeki acıyı görmüştüm. Arkadaşıma böyle davranamazlardı. O benim Grace dışındaki tek gerçek arkadaşımdı. Hiç düşünmeden Will'in kolunu yaran adamları öldürdüm. Will yerde yatıyordu. Onu arabaya götürdüm. "İyi olacaksın Will." dedim. Will'in gözleri kapalıydı ama kafasını sallamıştı.


Will'i doktora teslim ettikten sonra savaşın olduğu yere döndüm. Jared baya bir insanı öldürmüştü. Ben de ona yardım etmeye başladım. İnsanları öldürmeyi hiç sevmiyordum ama mecburdum. Ben öldürmezsem onlar bizi öldürecekti.


O sırada arkamdan ana birliğin komutanının geldiğini gördüm fakat çok geç kalmıştım. Komutan sağ omzumdan sırtıma doğru inen bi yara açmıştı. Omzumda derin bir yara izi kalacaktı.


Ben de ona saldırmaya başladım. Jared ve diğerleri meşguldü. Mecburen adamların en iyi dövüşçüsüyle dövüşmek zorundaydım. Neden hep bana düşerdi ki? Çok çevikti. Kolum zonkluyordu. Ağrımı azaltmak için Grace'i düşündüm. Ona söz vermiştim. Sözümü tutmalıydım. O sırada komutanın kolunda ve bacağında yaralar açtığımı gördüm. Bundan sonrası kolaydı. Kolum deli gibi zonklasada bunu yapmalıydım. Grace için...


Kolunun altından geçtim o arkasını dönemeden kılıcı kalbine sapladım. İlk önce bana korkulu gözlerle bakmıştı fakat ne yapabilirdim ki? Grace'i güvende tutmak için kendimi bile öldürürdüm. Komutan elini kaldırıp yaklaşmam için bir işaret yaptı. Yaklaştım. "Asla o kızı O'ndan kurtaramayacaksın." diye fısıldadı. "Hayır kurtaracağım! Onunla muhteşem bir geleceğimiz olacak!" dedim. Komutan güldü. "O kızın kaderinde var. Devamını görüyorum sadece acı." dedi ve sonra gözlerini bu hayata kapadı. Adam yalan söylüyordu. Grace'i kurtaracaktım. Ölsem de kurtaracaktım.


Yaralanmıştım. Baya hem de. Omzum için dikiş gerekiyordu. Öyle olsa bile Jared'a yardıma gittim. Jared çoğu adamı halletmişti fakat o da yaralıydı. Şakağından kan akıyordu. O sırada gözüm Ivy'i aradı. Yerde yüz üstü yatıyordu. Yanına koştum. Kan kaybından ve yaralarından bayılmıştı. Onu kucağıma alıp arabaya taşıdım. Çok zor nefes alıyordu.


O sırada Jared'ın çığlığını duydum. Yanına koştum. İyi görünüyordu. Sadece dizlerinin üstüne çökmüş ve ağlıyordu. Savaştığımız yerde -yaşayan- sadece ikimiz kalmıştık. Yanına çöktüm. Dizlerim yaralıydı ama bunu umursamıyordum. "Ne oldu?" dedim. Jared kekeleyerek "B-ben..." diyebildi. Omuzlarından tutup onu sarstım. "Ne oldu?" dedim. Jared bana bakıyordu. "B-ben... öz abimi öldürdüm." dedi.


Demek yerde yatan adam abisiydi. Ayağa kalktım. "Ayağa kalk!" diye bağırdım ancak böyle güçlenebilirdi. Bana biraz şaşkın şaşkın baktıktan sonra ayağa kalktı. "Güçlü olacaksın! O senin öz abin değildi! Kim olduğunu bile bilmeyen bir köleydi!" dedim.


Jared'ın beni oracıkta öldürme olasılığı ne kadar yüksek olsa da umursamıyordum. Jared kafasını salladı. Beni takmayacağını düşünüyordum. Belki bir süre konuşmazdık fakat beni şaşırtarak yanımdan geçerken "Teşekkür ederim." diye fısıldadı. Sonra da arabaya gittik.


Kampa geldiğimizde kolum hala zonkluyordu. Kapıda Grace'imin beni beklediğini gördüm. Karnından yaralandığından beri suratı kireç gibi beyazdı fakat bazen onu kızartabiliyordum.


Arabadan indiğimi görünce yanıma koştu. Tam bana sarılacakken durdu ve yaralarıma baktı. Gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. "Philip... Hadi doktora gidiyoruz. Gel benimle." dedi. Ona doğru eğilip dudaklarına minik bir öpücük kondurdum. "Ben iyiyim Grace. Sadece omzum biraz zonkluyor o kadar." dedim.


Grace o anda kaşlarını çattı. "Ya benimle geliyorsun ya da seninle bir hafta konuşmam." dedi. Sırıttım. "Beni o kadar çok seviyorsun yani." dedim. "Hayır şapşal. Hadi gel yoksa dediklerimi yaparım." dedi. Seviyordum ben bu kızı ya.


Doktorun odasında tişörtümü çıkarıp sandalyeye fırlattım. Grace'in kaslarıma bakıp iç çektiğini görünce suratımda bir sırıtma ortaya çıktı. O da gülmeye başlamıştı. Bir öpücük attım. Kızardı. Her haliyle güzel görünüyordu. Gülerken, ağlarken, kızarken, kızarmışken...


O sırada doktor içeri girdi. Omzuma bakınca yüzünü buruşturdu. "Dikiş gerekiyor." dedi. Sağ omzumdan sırtıma doğru yaklaşık 5 cm'lik bir şeydi. Grace, doktor ipliği almaya gidince hemen yanıma geldi. Bana dikkat ederek sarıldı. "Canın acımayacak Philip. Söz veriyorum canını acıtırsa onu doğduğuna pişman ederim." dedi.


Ciddi miydi? Benim canım çok acımazdı. Sadece Grace acıtabilirdi canımı. O da fiziksel anlamda değil, duygusal anlamda.


"Benim canımı senin dışında kimse acıtamaz Grace." dedim. Şaşırmıştı. "Nasıl yani?" dedi. Ben gülümseyince o da gülümsedi. "Sadece sen beni terk edersen canım acır." dedim. Kızararak da olsa "Ben seni asla terk etmem." diye mırıldandı. Duyduğumu görünce eliyle ağzını kapadı. Güldüm.


Doktor omzumu dikerken sol tarafıma geçmiş elimi tutuyordu. Doktor iğneyi omzuma geçirdikçe elimi daha çok sıkıyordu. Sanki benim değil de onun canı yanıyormuş gibi. Gözleri dolmuştu. "Grace sakin ol. Ben iyiyim." dedim. "Canının acımasına dayanamıyorum." dedi. "Sen üzüldükçe benim canım yanıyor Grace. Lütfen daha fazla üzülme." dedim.


Bir an bana baktı. "Neden bu kadar tatlısın?" dedi. "Sen neden bu kadar çekiciysen ondan." dedim. O sırada Doktor "İğrenç sulu aşıklara benziyorsunuz." dedi. Hepimiz güldük. "İğrenç ve sulu yanlış olsa da aşık olduğum bir gerçek Doktor." dedim.


Grace kızarmıştı. Doktor dikişi bitirince "2 gün antremana gitme sonra gidebilirsin." dedi. İşime de gelmişti Grace'imle kalabilecektim.


Grace'le kapıdan tam çıkarken aklıma bir şey gelmişti. "Grace beni iki dakika bekler misin?" dedim. Grace kafasını salladı. "Niçin gidiyorsun?" dedi. Sorgulamazsa olmazdı. O Grace'ti. Her zaman meraklı olan benim minik sevdiceğim.


"Bir arkadaşıma bakacağım." dedim. Teknik olarak yalan söylemiyordum, bir arkadaşıma bakacaktım. Sadece kim olduğunu söylememiştim. "Tamam. Çabuk ol ama." dedi. Ona yaklaşıp dudaklarına hafif bir öpücük kondurdum. "Mümkün olduğu kadar çabuk geleceğime emin olabilirsin." dedim. Kızardı.


Yalan söylemekten nefret ederdim. Özellikle söylemek zorunda kaldıklarımdan daha da çok nefret ederdim. Bu yalanı belki bir ara açıklayabilirdin fakat Grace'in annesinin bana verdiği sırrı asla ona söyleyemezdim Söylememeliydim de.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin