15.Bölüm \ Ölümle Savaş

64 6 0
                                    







Tekrar merhabaaa :D bölümlerin baya geç geldiğinin farkındayım arkadaşlar kusura bakmayın kamptayım ve internet paketim çok az o nedenle yavaş yazıyorum :( bu hikayemde de öteki hikayedeki gibi -maalesef ki- vote sınırlaması getiricem çok çok özür diliyorum sizden ama ne kadar istemesemde bunu yapmak zorunda kalıyorum 15 vote yeter de artar benim için sizi çoooook seviyorum :) iyi okumalarrr :D






Philip arkasını dönüp gittiğinde onun arkasından gitme merakı içimi kasıp kavuruyordu. Philip'in güvenini sarsabilirdim. Ona güvenmediğimi sanabilirdi fakat asıl problem ona güvenmediğimi sanması değildi, asıl problem merakımdı. Bütün riskleri alıp yanına doğru gittim.

Koridorda sessizce Philip'i takip etmeye devam ettim. Bir anda Philip arkasını dönünce bende temizlik arabasının arkasına saklandım. Omzunu silkip devam etmişti. Yürü yürü bir türlü gelememiştik gittiği yere. Sonunda bir odaya girdi.

Odanın camından bakmaya korkuyordum. Ya o anda beni görürlerse? Ya da orda hiç mi hiç istemediğim biri kalıyorsa? Ne yapabilirdim ki? En sonunda düşüncelerimle tartışmayı bırakıp odanın camından baktım.

Keşke bakmasaydım.

Baktığımda orda Ivy'nin olduğunu gördüm. Hayal kırıklığına uğramıştım. Gözlerim dolmuştu. Philip, Ivy'nin yanına çökmüştü.

Gözlerimdeki yaşları artık tutamıyordum çünkü Philip Ivy'nin elini tutmuştu! Bu kadar az mı seviyordu beni? Hiç mi sevmemişti!? Daha fazla orda durup olanları izlemeye dayanamazdım. Geri döndüm ve koşmaya başladım.

Tabiki de yüzyılın sakarı olarak saklandığım temizlik arabasına çarptım. Aşırı derecede ses çıkmıştı. Kahretsin! Dizim kanıyordu.

Ayak seslerini duydum. Kalkmaya çalıştım ama kalkamadım. "Grace?" dedi. Ses vermedim ama yanıma yaklaştığını hissedebiliyordum.

Önüme çöktü. Elimden tutmaya yeltenince "Bırak beni!" diye bağırdım. Hıçkırarak ağlıyordum. "Neler oluyor Grace? İyi misin? Neden ağlıyorsun?" dedi.

Sanki neler olduğunu bilmiyordu! "Neler olduğunu sen çok iyi biliyorsun Philip!" dedim. Philip uzunca bir iç çekip bana sarılmaya çalıştı. Geri çekildim.

Başını öne eğdi. "Neden...neden Grace?" dedi. Sesi çok kırgındı ama o benim neler hissettiğimi anlayamazdı. Kalbimi milyonlarca parçaya bölmüştü.

Bana yaklaşmaya çalıştıkça uzaklaşıyordum. Sonunda ayağa kalkabildim ve Philip'in bağırışlarına aldırmadan koşmaya başladım. Arkama asla ama asla bakmadım.

Odamın kapısını kapattım ve çöktüm. Hıçkırıklarıma engel olamıyordum. Kapımı çalıyordu. "Grace! Aç şu lanet olası kapıyı! Herşeyi yanlış anladın! Lütfen dinle beni." dedi. Ağlamamı durduramıyordum. Onu da dinleyemedim çünkü hıçkırıklarım sesini bastırıyordu.

Sanırım sonunda Philip kapının verandaya açıldığı yere çökmüştü. Hâlâ ağlıyordum. Belki de şokumu atlatmamın en kolay yolu buydu.

"Grace n'olur ağlama." dedi. Demesi kolaydı tabi. Ne kadar üzüldüğümün farkında bile değildi. Daha ne olduğunu bilmiyordu. Her şeyi bitirmek istiyordum. Tek istediğimi gerçekleştirmek için kapının önünden kalktım. "Grace?" diye seslendi. Ses vermedim çünkü cevap verdiğim an kapıyı açabilirdim Arkasından kapıya tekrar vurmaya başladı. "Grace sakın delice bir şeyler yapma! Sakın!" dedi.

Beni ne kadar da iyi tanıyordu! Aklımdan geçenleri bile bile neden Ivy'nin yanına gitmişti ki? Öyle yapıcağımı bilmeliydi. Belki de biliyordu ve görmemi istemişti. Lanet olsun! Koskoca dünyada hiç kimse mi beni sevmiyordu?

Banyoya yöneldim. Küveti suyla doldurmaya başladım. O sırada Philip kapıyı kırmaya çalışıyordu. Bir de yalvarışları geliyordu içeriden. "Grace n'olur yapma... Lütfen seni seviyorum Grace yapma lütfen bak her şeyi anlatacağım sana yapma n'olur..." diyordu.

Küvetin iyice dolduğunu hissettikten sonra içine girdim ve kendimi bıraktım.

Hani derler ya hayatın film şeridi gibi gözünün önünden geçer. Aynen öyle olmuştu işte. Philip'in beni ilk öpüşü, onla ilk tanıştığım an, ilk benim adımı söylediği zaman...

Bilincim kapanmaya başlarken kapının kırıldığını duydum. Gözlerimi açamıyordum. Banyonun kapısını kırmaya çalışıyorlardı. Tıkırtılar ve bağırışlardan anlaşılıyordu.

Beni küvetten çıkarıp yere yavaşça yatırdılar. Nefesimi tutuyordum. Çok az kalmıştı çok az...

Tam da bir ışık görmüşken biri dudaklarıma yapıştı. Suni tenefüs yapıyordu. Philip'ten başkası olamazdı. Öksürerek nefes almaya tekrar başladım.

Göz kapaklarımı açtığımda karşımda Philip, Jared ve Hazel duruyordu. Philip'in gözlerinde yaşlar birikmişti. Bana sarıldı. İşte o an yapmamam gereken şeyi yapıp Philip'i ittim.

Gözlerindeki hayal kırıklığı çok fazlaydı. Dayanamıyordum böyle olmasına fakat böyle yapmalıydım. Philip beni kucağına alıp koltuğa oturttu. Hazel ve Jared'a bir bakış attı. Ardından onlar da çıktılar. Philip'le yalnız kalmak istemiyordum.

Olabildiğince soğuk bir sesle "Ne istiyorsun?" dedim. Philip sonunda patlayıp "Neden böyle davranıyorsun Grace?! En önemlisi orada ölüyordun ya! Benim yüzümden canına kıyacaktın. Eğer öyle bişey olsaydı kendimi asla affetmezdim ki şu an bile affedemiyorum!" dedi.

En sadist halimi takınarak bir gülüş attım. Philip şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Neden böyle davrandığımı en iyi sen biliyorsun Philip. Ben sadece yolundaki engelleri kaldırıyorum." dedim. Philip kaşlarını çattı. "Ne yolu, ne engelinden bahsediyorsun Grace? Adamakıllı..." diyordu ki sözünü kestim.

"Sadece beni sevdiğini sanmıştım Philip ama yanılmışım..." Ağzını açıp konuşmaya yeltendi ama onu susturdum. "Gidip Ivy'inle rahat rahat yaşayabilirsin Philip. Artık ben bir engel olarak önünde değilim. Mutlu olman için seni bırakıyorum." dedim. Gözümden yaşlar akıyordu.

Bir an boşluğuma gelmiş olmalı ki Philip beni büyük bir tutkuyla öptü. Onu ittiremedim. İttirmeye yeltenmedim bile çünkü onu ne olursa olsun seviyordum.

Koltukta üstümde duruyordu. "Şimdi anlatmama izin var mı Grace Hanım." dedi. Ukala Philip, sinir Philip, uyuz Philip... Soğuk bir sesle "Anlatabilirsin." dedim.

Kaşlarını çattı. "Böyle davranacaksan bir daha öperim seni." dedi. Kızarmıştım. "Bilmiyorum bakarız." dedim. Philip sırıttı. "Aslında bana uyardı ama..." diyordu ki onu hafif tokadımla susturdum. Gülüyorduk.

Az önce ölmeye çalışan Grace'e ne olmuştu? Philip bir kez daha beni öptükten sonra "Birincisi Grace kimse seni benim kadar sevemez..." dedi ve beni tekrar öptü. "... İkincisi Ivy savaş alanında 'eğer ölmezsem yanıma gel lütfen' demişti. O yüzden gittim..." dedi ve beni tekrar öptü.

O sırada onu durdurdum. "Peki neden onun elini tutmuştun?" dedim. Gülüp "Elindeki sargıyı düzeltmeye çalışıyodum Grace. Artık bana inanıyor musun?" dedi.

"İnanıyorum Philip ama bir daha seni onunla görürsem..." derken beni dudaklarıyla susturdu. "Bir daha diye bir şey mi vardı?" dedi.

Güldük. Onu seviyordum ve sonsuza kadar da sevecektim. Tam bir kez daha üstüme eğilicekken kapı çaldı. Philip büyük bir öfkeyle ayağa kalkıp kapıya baktı. Arkadan kapıda kimin olduğu görünüyordu.

Jared.

BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin