hikayecigirlNUR için...
~
Less I hear the less you'll say
But you'll find that out anyway
Just like before...~
Ayaklarım birkaç saat önce yağmış olan sağanak yağmur yüzünden çamur haline gelmiş toprağa batarken derin bir nefes alıyorum.
Dudaklarımda buruk, hüzünlü bir tebessüm beliriyor.
Buraya yıllar sonra ilk kez geliyorum.
Etrafı süsleyen kiraz çiçeklerine umutla bakıp bahçe kapısını aralıyorum.
Anahtar her zaman olduğu gibi ahşap verandanın üzerinde, hafif çıkıntısı olan tahta gözün içesindeydi. Tam da Bayan Kim'in koyduğu yerde...
Yere çömelip anahtarı aldıktan sonra kapıyı açıyor, paspasa ayaklarımı sürttükten sonra içeriye adımlıyorum.
İçerisi yıllarca kullanılmamış olmanın verdiği bir rutubet kokusu ile kaplanmış. Güneş ışıklarının yansıdığı yerlerde toz parçaları uçuşuyor.
Yavaşça içeride gezinirken tek tek camları açıyor, kapalı perdeleri ardına kadar aralıyorum.
Onca yıl geçmesine rağmen hala onun gibi kokuyor...
Jongin'siz bir güne uyanmamdan hemen sonra polisler tarafından yakalanmıştım. Beklediğim tepki kesinlikle sıkkın bakışlar eşliğinde omzuma geçirilen dostane bir yumruk ve "Bizi çok uğraştırdın evlat." lafı arasına sıkıştırılmış beraat haberi değildi.
Daha sonradan öğrenmiştim ki Minseok ben onu orada o halde bıraktıktan sonra her şeyi itiraf etmişti. Her ne kadar bu durum benim işime gelmiş olsa da Minseok tutuklanmış ve yardım ve yataklıktan hüküm giymişti.
Söylenenlere göre eğer Sehun onları kandırıp katliamı yaptıktan sonra söylemiş olsaydı o da benim gibi temize çıkacaktı. Ne yazıkki yasalar sertti. On yedi yaşında korkmuş bir çocuğun ruh halini umursamaz, adalet dedikleri şey için hayatlar yok ederlerdi.
Minseok ile ne tutukluluğum bittikten sonra, ne de sonrasında görüşebildim. Ona ait son hatıram yerde korkmuş ve acı içinde kıvranırken bana attığı pişman bakışlardı.
Minseok'u affetmem uzun zaman almıştı. Yaptığı şeyi anlayabilmem için kayıplarımı unutmam, onsuzluğa alışmam gerekmişti.
On yedi yaşında bu denli büyük bir işkenceye dahil olmak insanı mahvediyordu. On yedi yaşında çoğu insan gündelik hayatın zorluklarına karşı affedilemez şeyler yaparken Minseok'un yaptığı son derece olağan bir durum haline gelmişti. En az bizim kadar Minseok'da haksızlığa uğramış, yalnız kalmış ve korkmuştu. Nasıl ben onu affedemediysem o da yardım edememişti bana, konuşmamıştı.
Onu affettiğimde yaşadığım şehirden kilometrelerce uzakta, bir anaokulunda staj görüyordum. Bayan Kim'e Minseok ile konuşmak istediğimi söylediğimde bana onun çoktan ölmüş olduğunu söylemişti.
Cezaevinde geçirdiği birkaç ay içinde akıl sağlığını kaybetmişti. Vicdanı onu içten içe yiyip bitirmiş ve en sonunda sonunu hazırlamıştı. Minseok sessiz bir Şubat şafağında canına kıymıştı.
Bu haberi duyduğumda düşünebildiğim tek şey ailemizi ele geçiren lanetin birimizi daha bitirmiş olmasıydı. Sıra bana gelmişti.
Kimi geceler rüyamda Minseok'u görüyordum. Bakışları yüreğimin tam ortasında iflah olmaz bir acıya sebep oluyor, uykumdan uyanıp şafak çekene kadar tavanı izlememe sebep oluyordu.
Keşke... Keşke daha önceden onu ziyaret etmiş olsaydım.
Minseok ardından sıranın kendime gelmiş olduğunu düşünerek kendime en büyük kötülüğü yapıyorum. Artık bu işkenceden kurtulacağıma, sıranın bana gelmiş olduğuna o kadar inanıyorum ki bu umut acımasız bir sürprize dönüşüyor. Bir anda kendimi Bayan Kim'in cenazesinde, elimde bir paket çiçek ile dikilirken buluyorum.
Lanetli falan olmalıydım. Kimi sevsem, kime ait olsam elimden alınmıştı. Her birini, teker teker kaybetmiştim. Ve yapayalnız kalmıştım. Sertleşmiş ve griye dönmüş perdelerle baş başayım. Bu rutubet kokulu evde bir başımayım.
Domino taşından yapılma krallığım bir anda yerle bir olmuştu.
En kötüsü ise sonda kalan taş, hiçbir zaman yere devrilmemişti. Kendimi öldürüp bu çileden kurtulmayı çok düşledim, beraber tekerlemeler söylediğim bir oda dolusu anaokulu çocuğunu kucaklamak yerine Luhan'a sıkı sıkı sarılabilmeyi. Yanağıma bırakılan küçük öpücüklerin sahibinin üç yaşındaki Yun Hee'ye ait olmayıp da Jongin'den gelmesini...
Ama yapamıyordum.
Jongin için yaşamak düşünüldüğü gibi güzel veyahut romantik bir şey değildi. İnsanı içten içe bitiren bir hastalık gibiydi. Her zaman gülümsüyor, etrafımdaki insanlara çok iyi davranıyordum.
Başta küçük Yun Hee olmak üzere anaokulundaki her öğrencim beni çok seviyordu. Kimi akşamlar birkaç şişe devirdiğim komşularım ve sürekli kafesine gidip neşelendirdiğim Tao vardı.
Trajedilerimi çiçekten gülümsemeler ile saklamış, hayaller ile sulamıştım.
Ama içimde hep eksiktim.
Jongin'siz, annem yerine koyduğum Bayan Kim'siz bir hiç olan eskimiş evde ezbere dolaşırken içimi dolduran tarifsiz bir acı var.
Attığım her adımda onunla ilk temasımızdan bu yana olan şeyler canlanıyor. Ağzımın içinde hala vişneli içkinin o su ile karışmış, hafif tadı var.
Yıllar geçmiş olmasına rağmen tenim dokunuşları ile karıncalar gibi oluyorum.
Ne zaman acıdan iki büklüm, bir köşeye kırılsam ellerimi ağzıma götürüyorum. Uğunmamak için derin nefesler alırken ses çıkartmamaya çalışıyorum. Tıpkı zamanında Jongin'in benim için endişelendiği gibi, küçük sırrımdan hiçkimseye bahsetmiyorum.
Asırlar gibi geçen bir süre Jongin'in eski odası önünde dikiliyorum. Parmaklarım kulpu kavrayıp açarken içerinin boğuk havası ciğerlerimi dolduruyor.
Yatağına ilerliyor, kendimi bırakıyorum. Tıpkı eskisi gibi, yatağa biri oturunca gıcırdıyor.
Jongin'in yatağına kıvrılıp pijama takımlarını kucağıma alıyorum. Yorganını avuç içlerimde toplayıp üzerime çekiyorum.
Zencefil kokusu ciğerlerimi doldururken genzim yakıcı bir his ile doluyor. Usulca süzülüyor göz yaşları yanaklarımdan.
Bu yatak kendimi eksik hissetmediğim tek yer bile olabilir. Bu yatakta yatarken Jongin ile bir oluyorum. Öyle ki, yanı başımda hissediyorum.
Jongin kollarını belime dolayıp çenesini boyun girişime yaslıyor. Küçük kaşık oluyorum...
Orada saatlerce uzanıp Jongin ile uyuklarken dudağım sızlıyor. Jongin'in öpücüğünü hala ilk günkü gibi hissediyorum.
O günden sonra kimseyi öpemiyorum.
Hep Jongin'in kalıyorum...Ve en sonunda, Jongin'e kavuşuyorum
Ölümüm 28 yaşında, karşıdan karşıya geçerken altında kaldığım bir araba sayesinde oluyor.
En sonunda... En sonunda Jongin'e kavuşuyorum...
***
Kısa olduğunun farkındayım lakin amacım size sonradan neler olduğunu özet geçmekti... Umarım yardımcı olmuştur.
Teşekkürler bölümünde özel olarak içimi dökeceğim ama ne olur ne olmaz şimdiden herkese okuduğunuz için çok teşekkür ederim ❤
görüşürüz!
Her birinize tuzlu öpücükler~
Sizi seviyorum...
Sophie
~ ❤ ~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where Do Broken Hearts Go? // kaisoo
Fanfictionless i hear the less you'll say but you'll find that out anyway just like before...