''Jongin,'' hızla ayağa doğrulurken onu da kendimle birlikte ayağa kaldırıyorum. Dokunuşlarım aceleci. ''Kim Jongdae'nin evine gitmeliyiz.''
Jongin bana alayla bakıyor. Gözlerinin kenarlarında kırışıklıklar oluşurken boğazından, iç çekişe
Benzer bir ses çıkıyor. Garip bir tonda kıkırdıyor. ''Bebeğim her zaman dişli bir rakip olmuşsundur ama sence de şu an bir yumruğun hesabını almak için yanlış zaman değil mi?''
Ona inanamayan gözlerle bakıyorum, istemsizce çatılıyor kaşlarım. Yumruk atacağım doğruydu, ama kesinlikle bir tarafları moraracak olan Kim Jongdae değildi.
''Onu öptün,'' diyorum tıslarcasına. Jongin'in gülüşü soluyor, bakışları donuklaşıyor. Bariz bir gerçek, gün yüzüne seriliyor. Reddetme zahmetine bile girmiyor. ''Sence bunu konuşmak için doğru zaman mı? Madem Jongdae'nin evine gidip, gerçekleri açığa çıkarmak için elimde var olan siktiğimin tek yolunu kullanmıyoruz, o zaman bunu konuşalım. İster misin Jongin? Beni nasıl aldattığını konuşalım mı?'' öfkeyle bağırıyorum. Kürek kemiklerim arasında tarifsiz bir ağrı var, göğüs kafesim sıkışıyor. Öfkeden ne yapacağımı, kime bulaşacağımı şaşırıyorum. Yaşadığım yük yetmezmiş gibi, kucağıma bir de hayal kırıklığı bırakıyorlar. Yük ağır geliyor, dizlerim titriyor.
''Gerçeği biliyorsun.'' Diyor buz gibi bir sesle. Ona hayret içinde bakıyorum. ''Sadece bir öpücüktü, hangi tarafta olduğumu biliyorsun...'' Jongin sadece bunu söylüyor. Ardından adımlayarak beni arkasında bırakıyor. Ses tonu katı ve duygusuz, canım yanıyor.
''Hadi Kim Jongdae'nin evine gidelim...''
***
Kim Jongdae'nin ormanlık evine tekrardan gelmek birden fazla duygu barındırıyor. Jongin'e karşı içimde körüklenen bir ateş var. Öfkeliyim, ona olduğu kadar kendime de. Onu uyardığımı hatırlıyordum, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Jongin benim sınır çizgimin sadakat olduğunu bildiği halde bunu yapıyor ki onu affedip affetmediğim konusunu anlamlandıramıyorum. Hala Jongin'e sıkı sıkıya bağlı olduğum için kendime öfkeliyim. Acınası hissediyorum, ama şu an omuzlarımdaki yük ile yaslanabileceğim Jongin'den başka kimsem yok. Bu... Gerçekten acınası hissettiriyor.
Öte yandan, gerçekten heyecanlıyım. Gerçekleri öğrenebileceğimi umut ediyorum. Nasıl ve neden bilmiyorum ama filmlerdeki gibi o gün içinde yaptığım şeyleri tekrarlarsam hatırlayacağımı umut ediyorum.
Umarım bir oda dolusu insanı katletmem gerekmez.
Kendi kendime gülüyorum.
Jongin'in parmakları parmaklarıma dolanıyor, kafamı ona çevirdiğimde bana hüzünlü bir tebessüm yolluyor. Donup kalıyorum, öfkem eriyor.
Tanrım... Onu çok seviyordum...
Bir şey söylemeye dilim varmıyor. İç çekip titreyen alt dudağımı dişlerken gözyaşlarımı akıtmamak için bakışlarımı yukarıya dikiyorum. Hava kapalı, bulutlar güneşin önüne geçmiş. Huzursuzluğumuzu etrafa yansıttığımızı düşünmeden edemiyorum.
Buraya ilk ve son gelişim, tahminimce bir hayli olaylı geçmişti. Pek bir şey hatırlamıyorum. Yapbozu andıran zihnimde birleştirebildiğim birkaç parça var.
Eğer şu bir yılda yaşadıklarım iki bin parçalık bir yapboza tekabül etseydi ben sadece köşeleri birleştirebilmiş olurdum.
Nemli hava ile ciğerlerimi dolduruyorum. Buram buram toprak kokuyor, eve bakıyorum. Birkaç adımda verandayı tırmanmış, parmaklarımı kapı kulpuna dayamış oluyorum. Tok ses tahtaya üç vuruşumda da aynı tonlamada yankılanıyor. Ev içinde birkaç tıkırtı, ardından da boğuk bir kahkaha geliyor. Doğru tahmin ediyorum; kayıplarımız sadece bizi etkiliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where Do Broken Hearts Go? // kaisoo
Fanficless i hear the less you'll say but you'll find that out anyway just like before...