''Onu sen mi öldürdün?'' diye soruyorum titrek sesimle. Hala kolları arasında uzanır haldeyim. Çoğu zaman bunun çok güzel olduğunu düşünüyorum. Jongin'in kendine has kokusu ile çevrelenmek beni şüphesiz her zaman güvende hissettiriyor. Onun kolları arasındayken karar vermem bile basit bir hale geliyor. Etkisi insanın kalbine bırakılan elektrik akımından farksız, şefkati sonsuz... Jongin benim kaçınılmazım, ondan kaçışım yok, geri dönüşüm imkânsız...
Ve ben, şimdi öyle bir haldeydim ki, kolları arasındayken bile güvende hissedemiyorum. Sorunun tamamıyla bende olduğunu biliyor, kolları arasından sıyrılmak gibi bir hata yapmıyorum.
Artık 'sen gerçek misin? Ölmüş olman gerekiyordu' sorularını bırakmıştım. Çünkü her seferinde Jongin bana burada olduğumu söylüyor varlığını en güzel ve beni savunmasız bırakacak silahıyla, yoğun bakışları eşliğinde dudağıma bıraktığı aşk kokulu öpücükleri ile kanıtlıyordu. Ve bu durumdan daha sinirlendiğim bir şey yoktu. Jongin her seferinde beni kaçınılmaza hazırlaması gerekirken sevgi dolu sözleriyle avutuyor, sorularımı cevapsız bırakıyordu. Ben ise bunu öylece kabulleniyorum.
Kafayı sıyırmıştım. Ailemin altı yaşında başlattığı işi on sekiz yaşımın ilk birkaç ayında sonlandırıyordum işte. Bu durumun ne başka bir açıklaması ne de mantığı vardı. Gerçeklik, harikalar diyarı ve var olmayan ülkeden bile daha hayali gelmeye başlamıştı. En azından artık gerçek denilen, kalın tahta kalemi ile çizilmiş doğrular siliniyordu. Benim çizgilerimin plastik bir zemine çizilip çizilmediğini merak ediyorum. Çünkü Jongin son bir yılda, fark ettirmeden tüm çizgilerimi elinin tersiyle silmişti. Ve şimdi ellerini avuçlarım arasına alıp tahta kaleminden geriye kalan o siyah posa var mı bakmaya korkuyorum. Sorumlunun ve katilimin o olduğunu kabullenmek istemiyorum.
Jongin katiyen ve asla bana zarar verecek bir şey yapmazdı.
Korkuyorum çünkü ben bunu adım gibi bilirken şu anda çevremde olup biten her şeyden bihaberim. Gerçeklik kavramım yok gibi. Var olan tek şeyin içinde bulunduğum oda, hissedebileceğim tek şeyin Jongin'in kolları arasındayken boynuma usulca üflenen nefes olduğuna inanıyorum. Tenime değen parmakların yaydığı sıcaklık, alnıma sürten burunla birlikte gözümün önüne dökülen pembe saçlar, sevdiğimin yüzünü kaplayan piercinglerin soğuk tadı.
Jongin'in varlığına kimse inanmazken ben Jongin'den başka bir şeyin var olduğuna inanmıyorum.
Jongin'in tutuşu sıkılaşıyor, beni biraz daha kucağına çekiyor. Dudakları aralık, bir şeyler düşündüğü belli. Onu seyrediyorum. Bakışlarını odamda duran kitaplığa kilitlemiş, yavaşça kitapları süzüyor. Kaşları çatık, ufak kırışıklar yüzünde belirmiş. Yüzünü yüzüme doğru eğip şakaklarıma ufak bir öpücük bırakıyor. ''Bilmiyorum.'' Diye fısıldıyor karanlığa doğru. Saatlerdir kimse beni kontrole gelmedi. Kimse ölü sevgilimle yarı çıplak vaziyette uzandığımı bilmiyor. Ailem evlerinde katil oğullarıyla oturmaktan hoşnut duruyorlar. Beni odama kilitleyeceklerini düşünürken ne kadar büyük hata yaptığımı şu anda fark ediyorum. Ailem koca bir nüfusu katletsem yine de umursamazdı beni. Jongin'den başka kimsem yok beni. Luhan ve Jongin dışında ailem yok. Ben her ikisini de kısacık bir zaman içinde kaybediyorum. Kimsem yok, ben hiç kimseyim...
''Ne demek bilmiyorsun?'' diye soruyorum titrek bir sesle. Sesim, o kadar kırılgan çıkıyor ki, Jongin'e kızamıyorum bile. Sadece sesim boş odada yankılanıyor. ''Nasıl bilmezsin?''
Ağlamaya meyilli olmuşum, gözyaşları utanmadan kendini ortaya atıyor. Jongin gözyaşlarımı öpe öpe ağlamamı dindiriyor.
''Bunu senden başkası bilemez.'' Diyor bu sefer. Sesindeki acı, her şeyi bildiğini fark etmemi sağlıyor. Her şeyi biliyor, Jongin her şeyi biliyor bilmesine de bana söylemiyor. Söyleyemiyor belki de. Benim sevgilim kendini bir enkaza atıp orayı şuursuzca korumaya hep hevesliydi zaten. Koruduğu yerin zaten mahvolmuşluğunu göremezdi. Acıyor belki de, yüreği elvermiyor. O gün her ne olduysa, benim duymamı istemiyor. Benim kendisinin bile var ile yok arasında gidip geldiğini görmekten korktuğumu fark ediyor ki daha fazlasından koruyor beni. Olacağı varsa olur, ben sana anlatamam diyor. Belki de sadece anlatmak istemiyor. Jongin'in şair ruhlu olduğu kadar kırılgan biri olduğunu biliyorum. Belki de ben değil de kendisi için söylemek istemiyor. Ben her şekilde kabul ediyorum Jongin'i. Her zaman ettiğim gibi kabul ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where Do Broken Hearts Go? // kaisoo
Fanfictionless i hear the less you'll say but you'll find that out anyway just like before...