"Bana ne kadar hızlı kullanıp kullanmayacağımdan bahsetme."Bağırışımla beraber arabada bir sessizlik oluştu. Şehir içinde yüz yirmi ile sürmek tehlikeliydi ama konu Adela ise, pek umrumda olmuyordu.
"Hatırlatırım," dedi Naomi endişeyle. "En son bu kadar hızlı sürdüğünde kaza yapmıştık!"
"O zaman kucağımda beni döven bir Rose ile uğraşıyordum da ondan!" diye bağırdım tekrar.
Arkada oturan Naomi, Scorpius ve Hugo gerilmiş ve endişenmişti. Ama şu an yanımda olan Albus emniyet kemerine sıkı sıkı sarılmış ve gözlerini kapamıştı.
"Sizi öldürmeye çalışmıyorum, sakin olur musunuz?" dedim sesimi biraz daha yumuşatarak. "Hem bizi niye bu kadar strese sokuyorsunuz? İnsan bir polise bir ailesine haber verir. Siz niye süper kahramanlar gibi her işi kendi başınıza çözmeye çalışıyorsunuz?"
"Ama abi biz-"
"Ya sussana sen!" diye bağırdım Albus'a. "Üç gün olmuş lan üç gün! O zaman kadar neden bize söylemediniz?"
"Scorpius ve ben onu buluruz sanmıştık." dedi Albus burnunu çekerken. "Ama onu aradığımız zaman boyunca sabahlayıp durduk. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık."
"Size söyleyecek sözüm yok Al!" dedi Hugo üzüntüyle. "Resmen ablamı kaybettiniz, en son sizin yanınızdaydı."
"Araba kazasının olduğu akşam yanımıza gelmişti. Sabaha kadar birlikte takıldık ama sonra... yoktu."
"Ne güzel bir açıklama öyle abi?" diye cırladı Naomi öfkeyle.
Rose sahile değil, Albus ve Scor'un yanına gitmişti. Yani geçen Fred'in beni götürdüğü pislik dolu bara. Şimdi de oraya gelmiştik. Babamın arabasını özensiz bir şekilde park etmek zorunda kalmıştım. Arabayı bir anda boşalttık ve ben de bara girmeden önce arabayı kilitledim.
Barın içi boştu ve sadece çalışanlar temizlik yapıyordu. Mini barın orada barmenle konuşan Lovegood ikizlerini gördüm. Albus, "Lysander!" diye bağırınca hep birlikte yanlarına gittik.
İkizler şaşkınlıkla bize bakarken yine her ikisinin gözlerinde de yorgunluk vardı. Burası ikizlerin değildi ama onlar yönetiyordu."Albus," dedi şaşkınlıkla Lysander. "Burada sülalece, hem de gündüz ne işiniz var?"
Hugo konuşacaktı ki hemen ben öne atıldım.
"Rose üç gündür kayıp ve telefonuna ulaşılmıyor. Onu bulamıyoruz, en son Scorpius ve Albus ile buradaymış."Aramızdaki sessizlikte Lorcan sinir bozucu bir kahkaha attı. "Kayıp mı?" dedi gülmeye devam ederken. "Telefonunu bilerek kırdığını söyledi. İki günden beri de birlikteyiz. Şu an benim evimde, dün gece yaptıklarımızdan dolayı yorgun olmalı."
Herkes şaşkınlıktan donup kalırken ben sinirden olduğum yerde kuduruyordum.
Neye sinirlenmiştim? Bizi boş yere heyecanlandıran Rose'a mı, yoksa kuzenimle olan fantezilerini övünerek anlatan Lorcan'a mı?Hangisi olursa olsun. Sonuçta, kendimi tutamadım ve sinirle yumruğu Lorcan'ın yüzüne indirdim.
•