-3-

3 1 0
                                    

Tamam yeter artık bu numaradan da bir aydır attığı bu anlamlı(!) mesajlardan da bıkmıştım. Ekrandaki numarayı aradım kimse açmadı. Herhalde önemsiz biriydi. Çok da umrumda değildi zaten.

Televizyonu açıp Friends bölümü seçmeye başladık. İkimiz de önceden sezonları bitirdiğimizden her izleyişimizde istediğimiz bölümü açabiliyorduk. İkimizin de en sevdiklerinden olan "the one with ross' tan"i izlemeye karar verdik. O bölüm şu bölüm derken 10 bölüm devirmiştik. Sezgi kucağımda uyuyakaldı ben de onu hiç bozmadan olduğum yerde yattım. Yorgunluktan bayılmış gibi uyudum.

Rüyamda 12 yaşlarımdaki halimi gördüm ,henüz Onur ile tanışmamıştık, Sezgi'yle beraber el ele tutuşup yürüyor onların arka bahçesindeki parkta oyun oynuyorduk. Mutluydum. Mutluluk. Son yıllarda gerçekten çok uzak olduğum bir kavramdı ve ben bunu ilk kez rüyamda hissetmiştim. Arkamızdan gülen iki çocuk sesi geldi ve arkamı döndüm. Uğur ve yanındaki arkadaşı bize doğru koşuyorlardı, ebe sende oynuyorduk. Mutluluk. Yine hissetmiştim. Arkamdaki çocuk beni itti ve yere düştüm. O sırada da uyandım. Sezgi kalkıp yandaki misafir yatağına yatmıştı hala uyuyordu.

Yatakta doğruldum gözlerimi ovuşturarak uyanmaya çalıştım. Dört yıldır mutlu hissetmemiş olan ben bir rüya içinde nasıl bu kadar mutlu olabilirdim ki? Sanki...Sanki bir rüyadan çok anı gibiydi. Ama anı olsa Uğur'un yanındaki çocuğun yüzünü görebilirdim. Çocuk bulanıktı. Sesi boğuk ve uzaktan geliyordu. Onur o zamanlar hayatımda yoktu. Belki de ondan kaynaklıydı.

Nasıl olurdu? Birbirine bu kadar aşık insan nasıl mutlu edemezdi birbirini? Tanışmamız belki ben Onur'a adım atmasam olmayacaktı çünkü ben 14 yaşında lise sınavına hazırlanan bir kızdım benden 3 yaş büyük olduğu için ondan çekinmiştim ama o bana kalbini açmıştı ve ben orada büyük bir yer edinmiştim. Böyle bir şey olmasaydı annem beni okumaya şehir dışına yollayacaktı. Ki çoğu yeri kazandığım için giderdim de.

O'nu bırakamazdım. Üzerinden beş yıl geçti. Hala bırakamıyorum. Aklımdan asla gitmeyecek biliyorum. Çok aşığım, biliyorum. Çok aşık, biliyorum. Çok saçma mutlu olamamamız çok saçma. Her şeyine aşıktım. Gülüşüne dudaklarına, sarı dalgalı saçlarına, kahverengi gözlerine, sesine ve o kocaman kalbine... Biliyordum aramızda ne olursa olsun, ne geçerse geçsin ayrılmayacaktık. Bu imkansızdı. Bunu pek çok kez kanıtlamıştık birbirimize. "Gelme" dedim, ama gelecekti. "Bizi mutlu edecek bir şey bulana kadar gelme" bulmasak da gelecekti.

Düşündükçe kötü olduğumu fark ettim. Uykum açılmıştı oysa ki saat sabahın dördüydü. Pijamalarımı çıkarıp eşofmanlarımı giydim. Tek katlı evimin bahçesine çıktım. Köpeğim Phoebo uyanıktı ki ben ne zaman uykusuzluk çeksem o bütün gün uyuyan tembel köpeğimi uyanık bulurdum. Onu gezmeye çıkarmak için tasmasını taktım. Uzun bir yürüyüşün ardından eve geldim saat altı olmuştu.

Phoebo hemen uykuya daldı, tabii önce mamasını yedi. Ben de kendime güzel bir omlet yapıp domates, salatalık ve biberden oluşan söğüş tabağı hazırladım Sezgi öğlene kadar uyanmazdı. Telefonu çıkarıp Uğur'u aradım. "Sezgi orada mı?" dedi. "Bu ne soğukluk küçük adam?" şaşırmıştım çünkü Uğur benimle ne zaman konuşsa dünyanın en neşeli insanına dönerdi. "Sen de iyice paranoyak oldun he, uykum var bebeğim." dedi.

"Rüyamda seni gördüm vallahi. Sen geri uyumayacaksan gel bir sabah kahvesi içelim senine Hayal Kafe'de" karşıdan homurdanma sesi geldi. "Mmmh tamam tamam yarım saate buluşalım" dedi.

**

Kafeye oturduğumuzda neredeyse boştu. Türk kahvelerimizi söyledik. "Özlemişim be küçük adam. Uzun zamandır görüşemiyoruz. Ne haberler senden?" dedim. "Asıl ben özledim be. Sen beni bir bırak rüyanda nasıl gördün beni?" dedi muzipçe. "Küçüklüğümüzü gördüm. Hani sizin eskiden bahçenizde oyun parkı vardı. Çok oynardık."

Mutsuzluğuma MutlulukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin