Multi: Siyahlı Kişi
Tüm bedenim kasıldı. Kaçıncı kez oldu bilmiyorum, bir kez daha korkuyla yutkundum. biri beni ısrarla sarsıyordu fakat ben, gizlendiğim yerden izlediğim siyahlı kişiye gözlerimi adeta hapsetmiştim. Bedenimi saran bu korkuya yabancıyım. Onu tanımıyorum, tanımlayamıyorum.
Bana çarptığı gün yüzüne bakmaya çalışmıştım. Ama siyah kapşonu, ışık vuran burnunun ucu dışında buna izin vermemişti. Şimdi ise yüzünü apaçık görebiliyordum. Dağılmış kahverengi saçları, ben tehlikeliyim diye bağıran kahverengi gözleriyle örtüşüyordu ve çatık kaşları, keskin yüz hatlarıyla ortaya harika bir manzara çıkıyordu. Üzerinde yine siyahlar vardı. Bana çarptığı gün giydikleri. Boyu, posu, ayakkabısı, bana hissettirdikleri... Bu o, eminim.
Bir kez daha bedenim sarsıldı fakat bu defa siyahlı kişiden gözlerimi alabileceğim kadar sert.
"Bu ne hal kızım kendine gel. Sen pis bir hırsıza göre baya korkak çıktın"
Afra'ya ne cevap vereceğimi bilemedim. Korktuğum her halimden belli oluyordu bu yüzden inkar edemezdim. Zaten bu işten de vazgeçmek istiyordum. Evime gitmek ve sadece kendim için, daha basit kişilerden ve yerlerden hırsızlık yapmak. Ayrıca bunların hepsi saçmalık. Bir baba ki bu baba siyahlı kişi kadar piskopat bir baba da olsa neden çocuğunun elinden annesinin fotoğrafını alsın ki? Çok daha mantıklı cezalar var. Küçük bir çocuğun sözüne güvenip fotoğraf çalmak mı? Yok kalsın ben yokum. Hem fotoğrafı çalsam ne olacak ki? Çocuğa nasıl verecekler?
Tam düşüncelerimi dile getirip isyan edecekken Birkan adeta duygularıma tercüman olurcasına lafa girdi;
"Adam tekin birine benzemiyor. Çocuğa güvenipte sizi böyle tehlikeli bir işe atmam. Yürüyün gidiyoruz."
Birkan'ın sözleriyle hemen gitmek için ayaklandım. Ama cesur salak, olduğu yerde durup kollarını birleştirdi ve ona göre yeterince uzun olan sessizliğini bozdu;
"Ya ne demek çocuğa güvenmiyorum abi? Çocuk nasıl ağlıyordu görmedin mi? Onu bırakıp nasıl gidelim dersin? Hadi bu pis hırsız neyse ama sen vicdanlı birisin gece uyurken hiç mi gelmeyecek aklına çocuğun hıçkırıkları?"
"Aman ne dokunaklı. Yine bana laf soktun ya helal olsun. Hayır yani ben boşuna mı hırsızlık yapıyorum. O yüce merhametini bende de kullansana biraz. Sustum falan ama yeter."
"Yeterse git çal şu fotoğrafı"
"Tamam be. git önden oyala adamı geliyorum."
Afra, sırıtarak yürümeye başladığında ağzım beş karış açık kaldım. Ben ne yaptım ya? Resmen kabul ettim. Bu kız nasıl başarıyor bunu? Şaşkınlıkla Birkan'a baktım. O da bezgin bir tavırla omuz silkti.
Kader mahkumu ben siyahlı kişiye doğru yürümeye başladım. Her adımımda korku katsayım artıyordu. İçimden çocuğun yalan söylemiş olması için dua ediyordum. İyice yaklaştıktan sonra adamın arka cebinde gerçekten de bir fotoğraf olduğunu gördüm. Fotoğrafın hepsi yerine sığmamıştı ve siyah bir saçla beyaz, açık bir alın dışarıda kalmıştı. Bu arada Afra ile koyu bir muhabbete giren siyahlı kişinin ses tonunu dinledim bir süre. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama merak etmiştim. Afra'nın bana kısa ve gergin bir bakış atmasıyla kendimi toparlayarak siyahlı kişiye odaklandım -yani keskin parfüm kokusuna ve kalın ses tonuna değil tabiki, Tamamen cebindeki fotoğrafa- Bu arada dikkatimi adamın belinde, pantolonun altında bir kabarıklık çekmişti.Ne olduğunu anlamaya çalıştım. Ama siyah poları, kabarıklığı kapatıyordu. İçimden onun silah olduğu düşüncesini ve korkumu yok saymaya çalışarak işime odaklandım. adamla aramdaki mesafeyi ayarladım ve elimi seri bir şekilde fotoğrafa atıp çektim. Fotoğrafı elime alır almaz hızla Birkan'ın yanına koştum. Ve soluğumu tuttuğumu fark ederek derin bir nefes aldım.
"Başardın" Birkan'ın gurur duyan ses tonuna benimde kendimi övmem düşer tabiki;
"Tabi başaracağım Birkan, aksini düşünmemiştin herhalde." İkimiz de gülümsedik fakat Afra henüz gelmediği için içimiz rahat değildi.
Afra gelene kadar bende elimde çevirip durduğum fotoğrafı inceliyordum. Kadın oldukça sevimli birine benziyordu. Ama onu, siyahlı kişiye bir türlü yakıştıramamıştım. Yani siyahlı kişi genç birisiydi bu kadınsa çok olgun. Ne diyordum ben ya bu onların evlenmelerine, çocuk yapmalarına engel olmazdı. Sonuçta aşk denen bir şey vardı. Ve aşk yaşa bakmıyordu. İçimden siyahlı kişinin aşkını merak edip kendi aklınca hayal etmeye çalışan tarafımı susturmaya çalıştım. Bananeydiki sonuçta.
"Nerede kaldı bu kız ya?" kaşları çatılmış oldukça gergin duran Birkan'a baktım. Kendi kendine sürekli söyleniyordu ve başımda sinir bozucu bir şekilde dolanıp duruyordu.
"hah işte geliyor." dedim ve bize doğru gelen Afra'yı gösterdim. Onun yanakları mı kızarmıştı? Evet evet Afra'nın yanakları haddinden fazla kızarmıştı.
"Lütfen bana becerebildiğini söyle" Aslında beceremedim diyip ibnelik yapardım ama sinirli olduğu için fotoğrafı elimde zaferle sallamakla yetindim.
Afra da derin bir nefes alarak bana sarıldı. Başta şaşırsam da kendimi toparlayıp bende onun sarılışına karşılık verdim. Sonra Birkan'ın duymamasına özen göstererek "o zaman o sapığın yanında durmama değmiş" dedi fısıltılı bir sesle. Ben de aynı ses tonuyla "sapık mı?" diye sordum kulağına doğru. "hım sorma. Çocuğunun yanında resmen bana yürüdü hayvan herif." Şimdi anlamıştım Afra'nın yanaklarının neden kızardığını.
"Pardon sarılışınızı bölmek istemezdim ama adam gidiyor." Birkan'ın sesiyle birbirimizden ayrıldık.
Afra: "Ee fotoğrafı çocuğa nasıl vereceğiz?"
Birkan: "Ceylin sen evine git. Biz bundan sonrasını hallederiz."
Afra: "Nasıl"
Birkan: "Çabuk arabaya Afra, Onları takip edeceğiz. Evlerini öğrendiğimizde bir yolunu buluruz."
Afra: "Tamam. Yarın görüşürüz Ceylin"
Ben: "Görüşürüz"
Onlar hızla giderlerken ben duygu karmaşasıyla arkalarından bakakalmıştım. Çabuk arabaya falan demişti de nerede arabaları ki bunların? Acaba taksiye mi bineceklerdi? Ya başlarına bir şey gelirse?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanalım O Zaman #Wattys2017
Teen FictionHırsız bir kız ve onun hayal gücü kadar güçlü, gerçekleri kadar da insafsız Siyahlı kişisi. İkisinin de geçmişleri unutmak istedikleri acı hatıralarla dolu. İkisi de daha önce sevgi görmemiş. Bu yüzden karşılarına çıkıp onlara sevgi gösteren ilk ki...