1- "Ölümün Hafızası"

10K 218 61
                                    


Fatih Tuna Han her zaman yaptığı gibi saat tam 19.45'te odasına kahvesini istetmiş ve yarım saat boyunca rahatsız edilmek istemediğini tekrardan hatırlatmıştı. Şimdi kahvesinin ilk yudumunu aldığı anda kızda kaldırımdan karşıya geçti ve dalgınca rüzgardan yüzüne gelen saçlarını geriye itti. Ve yine her zaman olduğu gibi aynı saatte saatine göz gezdirdi. Üzerindeki kırmızı monta biraz daha sarındı ve ellerini ovuştururken yoluna devam etti. Mayıs ayının 2. veya 3. günüydü bu kızı gördüğünde. Yine sıkıcı bir iş toplantısındayken görmüştü bu kızı ve hemencecik kolundaki milyarlık saatine göz gezdirmişti. 19.54 rakamlarını aklına not ederken kızın geçişini büyük bir hayranlıkla izlemişti. Bugün Ekim ayının 22. günü olmasına rağmen kızı hala izlemeye devam ediyordu. 6 aydır olduğu gibi kız hiç şaşmadan aynı saatte geçiyordu Şirketinin önünden. İlk başta neden onu izlediğine bir anlam veremese de yinede vazgeçmedi izlemekten. Buna rağmen kızı her ayrıntısına kadar araştırdı.

Hazel Altınok idi adı. 20 yaşına yeni girmişti ve 14 yaşında ailesini kaybettiğinden beri çalışıyordu. Liseyi dışarıdan tamamlasa da Üniversiteyi okumak için fırsatı yoktu. Hergün hiç aksatmadan çalıştığı Tekstil firmasından çıkıyor, Şirketin önünden geçip evinin yakınındaki Pastahaneden kendine çikolata alıyordu, ardından evine gidiyordu. Haftasonları da dahil tek yaptığı şey bunlardı. Ayrıca kızın çalıştığı şirket onu kovmak için fırsat kolladığı için Tekstil firmasını satın almak zorunda kalmıştı. Fatih Tuna Han'ın babası, hesabına nakit 8.5 milyar dolar yatırdığı için işi kolay olsa da fuzuli masraftan her zaman kaçınmıştı ki kızın fuzuli olduğunu da düşünmüyordu.

Düşüncelerinden sıyrılıp tekrar ona baktı.Kız düşen kırmızı beresini yerden aldıktan sonra duraksadı ve sanki hissetmiş gibi ilk defa tam Fatih Tuna Han'ın penceresine dikti gözlerini. Kız yeşil gözlerini iki defa kırpıştırırken Fatih Tuna Han elindeki kahve fincanını yere düşürdü. İlk defa göz göze gelmişlerdi ve yine ilk defa ne yapacağını bilememişti. Kızın gözleri gözlerinden çekildiğinde rahat bir nefes alacağını düşünmüştü ama aksine tüm kasları donup kalmıştı. Çünkü kızın yanına saniyelik bir yakınlaşmadan sonra koşar adım kaçan herif, kızın yere düşmesini sağlamıştı!
Fatih Tuna Han sakinleşti ve hemen, asansörün gelmesini bile beklemeden merdivenlerden koştu kızın yanına. Onu koşarken görenler telaşlansa da onları umursamadı o an, tek önemsediği nedense bu kızdı. Şirketinin kapısından hemen kaldırıma koştu ve başında toplanan kalabalığı dağıttı tek sözüyle. "Çekilin!" Onun bu bağırışından etkilenen kalabalık hemen birkaç adım geriye çıktı ve Fatih Tuna Han onu ilk defa bu kadar yakından gördü. Resimleri vardı evet ama dokunabileceği kadar yakınında olması tuhaftı. Koyu kahverengi saçlarından düşen beresini sıkı sıkıya tutmuştu. Gözleri karın boşluğundaki bıçağa takılınca gözleri karardı. Kızı sarsmadan kaldırdı ve onu koşarken gören Valesinin hemen getirdiği arabasına bindirdi. Emniyet kemerini düşmemesi için kollarından geçirdi ve kendisini hemen sürücü koltuğuna attı.

En yakın hastaneye sürerken gözleri sürekli dikiz aynasındaydı.

Rastgele park ettiği arabasından kızı sarsmadan çıkarmaya dikkat ettikten sonra "Sedye" diye bağırdı en yakınındaki hemşireye. Kızın gözlerini aralayıp ona baktığından habersizdi. Sedye hızla onların tarafına gelirken o da hızla sedyeye yürüdü ve kızı sedyeye yatırırlarken kızın başını okşadı ve "İyileşeceksin." diye fısıldadı güç vermek istercesine. Kız Acile alınırken gözlerini kapadı o da. Hastanenin önünde dört dönerken telefonuna gelen aramayı tekrar reddetti. Yaklaşık 3.5 saatin sonunda Acilden çıkan bir doktor çevresine bakındı ve sordu. "Hazel Altınok'un yakını var mı?" Hemen ayağa kalkarken yakını olup olmadığımı sorguladım. Değildim ama şuan yakın'a en yakın kişide bendim. "Benim?" dedim beyaz saçlı doktora doğru. "Neyi oluyorsunuz?" dedi kaşları çatılırken. Bende kaşlarımı çatarken ağzımdan birden "Nişanlısıyım." lafı çıktı. Hayatını belki ondan bile iyi biliyordum ama nedense abisi veya kardeşi demeyi de pek yediremedim kendime. Doktorun kaşları gevşerken yüzü endişeli bir hale büründü. Beni banklardan birine oturturken sordu; "Adınız neydi?" Yanına otururken cevapladım. "Fatih Tuna Han." Doktor kaşlarını kaldırdıktan sonra başladı konuşmasına. "Hazel hanımın hafızası ne yazık ki silindi. Nörolojik olarak söyleyecek olursak 2 veya 3 yıl kadar geriye gitmiş bulunuyor. Hafızasının geri gelmesi gibi bir olasılık çok düşük. Bıçaklanması değilde bu olayı yaşamış olmak onu çok etkilemiş durumda ve tekrar bıçaklanmadığı veya buna muteakiben ona benzer bir şok yaşamadığı müddetçe ne yazık ki hafızasının geri gelmesi gibi bir olasılık yok." Kaşlarım doktorun her sözünde biraz daha çatılırken ne yapılabileceğini düşündüm. Kızın ailesi yoktu. Kardeşi, halası, teyzesi vesaire hiçbir şeyi yoktu ve eğer onu burada öylece bırakacak olursam onu aramaya gelecek kimsede yoktu. Belki iş arkadaşlarından arayanlar olurdu ama kızın bu durumda onları tanımayacak olması yine işleri yokuşa sürüyordu. Doktor benim kendimle yaptığım iç çatışmaya dahil oldu. "Ayrıca bıçak derine insede herhangi bir damarı zedelememiş, o yüzden tek endişeniz hafızası olmalı, çünkü sizi bile tanımayacak." Kaşlarım çatıldı.

Sizi bile tanımayacak.

Aklıma gelen fikirlerden ben bile ürkmüştüm. Kafamı olumsuz anlamda sallarken aklımdaki fikirlerden kurtulmaktı asıl amacım. "Ne zaman taburcu olabilir?" diye sordum sanki beni çok ilgilendiriyormuş gibi. "Bugün ve gece müşehade altında tutalım. Eğer yarın kendisine gelirse, onun ertesi gün taburcu edebiliriz." 2 gün düşünmem için yeterli gibi duruyor olabilir ama zihnimin altında yatan ve beni heran ikna etmeye hazır bir şeytan varken 2 gün çok kısaydı. Kafamı olumlu anlamda salladım ve doktorun yanından ayrılıp arabama atladım.
Sizi bile tanımayacak. Bu söz aklımı çeliyordu. "Kimsesi yok zaten." diyen şeytanım benimle yarışa girmiş durumda. Onu yanıtlarken kafayı sıyırmamak için çok çabalıyordum. "Kimsesi olmaması onu evime götürmem gerektiği anlamına gelmez." Şeytanım bana gözlerini kısarak baktı. "Onunla yapabileceğin o kadar çok şey var ki..." Kıza tuhaf bir şekilde hayrandım ve şeytanımın sayesinde bu hayranlığın sapıklık mertebesine ulaşmaması konusunda kararlıydım. "Yapamam!" Hırladığım kişi kafamın içindeki şeytan mıydı, yoksa kendim miydim? Emin olamadığım şeyler beni boğarken düşünmeye devam ettim.

Şeytanım olaya dahil oldu. "Onu istediğini biliyorsun. Git ve al."

Son derece bomba bir kurgu olduğunu düşündüğüm yeni bir hikayeyle daha karşınızdayım. Umarım seversiniz!

-Mihri.

BAĞDAT FATİHİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin