6- "Tuhafsın"

3.3K 151 10
                                    

"Tuhafsın"

Mutfakta birbirimizin suratına öylece bakarken dakikalar dakikaları kovaladı fakat ne ben onun cümlesini sindirebilmiştim ne de o söylediği cümlenin şokunu üzerinden atabilmişti. Bir an sonra yanımda, ayakta dikili durdu. Gözleri bir an olsun ayrılmamıştı gözlerimden. Emredici ses tonunda bir şehvet gizliydi. "Kalbimi koruduğun sürece," demişti o baştan çıkaran sesiyle, "Kalbinin istediği her şeyi sana vereceğim." Aklım hala söylediklerini algılamakta gecikiyordu. "Ne?" dedim nefes nefese. Bu bir soru olmamalıydı aslında. Bu bir feryat olmalıydı.

"Dediklerimi duydun," dedi Tuna fazla yakından. Öyle ki teninin ona has o erkeksi kokusunu duyabileceğim kadar yakınımdaydı. "Senin için deliriyorum." dedi eliyle yanağımı okşarken. "Benim olmanı istiyorum, Hazel." dedi dudakları saçlarımda gezinirken. Düşünme yetimi kaybetmiş gibi bir sağa bir sola yalpalıyordum. Elini ittim ve ayağa kalktım. Ondan etkileniyordum. Onun dokunuşlarından... Onun sesinden bile etkileniyordum evet ama bu doğru değildi. Düpedüz saçmalıktı. Ben 20 yaşındaydım! Hafızamın iki yılını kaybetmiştim ve tanımadığım bir adamla bu yola girecek kadar aptal değildim, hayır. Önceki Hazel onu tanıyıp ona aşık olmuş olabilirdi ama bu Hazel, bu dikbaşlı Hazel kendine zaman tanıyacaktı.

Elimin itişine pek aldırış etmemiş gibi ellerimi tuttu ve gözlerimin içine baka baka elimin içini öptü. Elimi hızla geri çekerken ondan yayılan şehvetin hayal dünyamın bir oyunu olmasını istediğimi fark ettim. "Özür dilerim," dedim Tunaya. Gözlerine bakamayacak kadar şaşkındım. Ve utanmıştım! "Bunu yapamam. Seni istemiyorum." dedim bir çırpıda. Söylediklerim kaşlarını çatmasına neden olmuştu, bana bakarken gözleri parlıyordu. "Neden?" diye sordu Tuna sakin bir sesle. "Sen beni zaten seviyordun, şimdi bende seni seviyorum ve aramızda hiçbir engel yok." Dudaklarım alaycı bir gülümsemeyle çarpıldı. "Öncelikle aramızdaki en büyük engel, hafızam. Ayrıca ben bana emirler veren biriyle birlikte olamam." Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Sen bana emirler veriyorsun, bundan hiç hoşlanmadım." Elindeki elmadan bir ısırık daha alırken sandalyesine geri çöktü. Eğlenen yüz ifadesi hiç beklemediğim bir şeydi. Sırıtması daha da genişlerken fark ettim; oyuna gelmiştim, sabahtır benimle eğleniyordu. Elimle yüzüme geçirdim bir tane. Hemde sertçe! "Benimle dalga geçiyorsun." dedim yeni anladığımı belli etmek istercesine. Kaşları yukarı kalktı ve yan sırıtışı yüzüne yayıldı. "Evet." derken sesi neşesinden esirgenmişti. "Her neyse," dedim baygın bakışlarım eşliğinde. "Zaten beni sevmiş olsanda fark etmezdi, ben seni sevmiyorum sonuçta." Omuz silkmemle gözlerine yerleşen bakışları dehşet hissi yaşatırdı insana. Bana cevap vermek yerine ayağa kalkmıştı ki, koridorda bir yerlerde, "Fatih!" diye bir ses işitince olduğu yerde donakaldı. "Oğlum neredesin?" diye bağıran ses bir kadına aitti. Gözleri bana döndüğünde gözlerindeki ifade... korku muydu? "Sana ne dersem ona uy, Hazel. Gelen annem." Gözleri bir saniyeliğine bende takılı kaldı, ardından mutfak kapısından alel acele çıktı. Mutfak kapısından kafamı uzatıp, konuşulanları dinledim, zira görüş açımda değillerdi. "Oğlum, ablan gelecek birazdan. Söyle de yemek hazırlasınlar, yemek yedikten sonra çıkalım biz." Kadının sesi son derece neşeliydi. "Dışarıda yiyelim, anne. Uzun zamandır görüşemiyoruz." diye mırıldanan ses Tuna'ya aitti ve oldukça tedirgindi. "Dışarıdan yeni geldim ve yorgunluktan ölüyorum çocuğum. Git söyle de bir şeyler hazırlasınlar. Hadi hadi." dedi. Tuna'yı kışkışlıyor muydu? Kıkırdadım. Tuna'nın tekrar ikna etmek için birkaç cümle söylediğini duysam da kadın Nuh diyor, Peygamber demiyordu. En sonunda kadının ayak seslerini duydum. Bana doğru geliyordu. Hemen mutfağa attım kendimi ve sandalyeye oturdum. İçeri giren kadının altın renginde mükemmel saçları ve yeşil zümrütten gözleri vardı. Eh, Tuna'nın gözlerini nereden aldığı belli olmuştu. Bana bir bakış atınca ayağa kalktım fakat ne yapacağımı şaşırmıştım. Kadın beni tanıyor muydu? "Tuna," dedi kadın hala bana tuhaf bakışlar atarken. "Hizmetçini değiştirdiğini bilmiyordum." Sinirlerim gerildi. "Ben hizmetçi değilim," diye mırıldandım fakat Tuna'nın bana bakışlarından kesinlikle yanlış bir şey söylediğimin de farkındaydım. Umurumda değildi. Bir hizmetçi olmadığım kalmıştı, o da annesi tarafından tescillenmişti. "Kimsin?" diye sordu gözlerini kısarak. Yeşil gözleri, bir yılanın avını boğmaya karar vermeden önceki halini anımsatmıştı. Tüylerim diken diken oldu.

"Tunanın arkadaşıyım ben." dedim Tuna'ya bakarken. O ise annesi ve benim aramda dolaştırıyordu gözlerini. "Fatih," diye üstüne basa basa başladı cümlesine. "Burada ne arıyor ki bu kız?" Tunanın cevabını beklemeden devam etti. "Sen eve asla kız getirmezdin." Tuna cevap vermek üzere ağzını açmıştı ki, kapının zili çalınca duraksadı ve bana baktıktan sonra kapıya yöneldi. Beni kötücül gözlerle süzen annesiyle beni baş başa bırakarak gitmişti tabi ki. Gerildim, ne yapacağımı bilemez bir halde salakça gülümsedim. "Oturmaz mıydınız?" Kaybettiğim son iki yılın, Türkçemi geliştirmediğini görmek üzücüydü. "Burası oğlumun evi. Ne zaman oturup ne zaman kalkacağımı, iki günlük bir kıza soracak değilim." Vay canına. Kadının kaynanalık güdüleri fazlasıyla gelişmişti. Kızarıp bozararak bende ayakta dikilmeye devam ettim. Ayrıca Tuna'nın annesi... nasıl olurda beni tanımazdı ki? Altı aydır onunla kalıyorsam, beni kesinlikle görmüş olması gerekirdi.
Bana ölümcül bakışlarını gönderen kadını yok saymak giderek güçleşirken geldi Tuna ve... yanındaki ikizi falan mıydı? Uzun altın sarısı saçları ve gösterişli fiziğiyle mutfağa bir afet girmişti resmen. Kızın üzerindekileri görünce, kendi üzerimdekilere bakma gereksinimi duydum. Kesinlikle hint fakiri gibi görünüyordum.

"Hazel?" Bana seslenen Tuna'ya doğru baktım. Gözlerindeki ateşler tüm şehri yakacak cinstendi ve şimdi neye bu kadar kızmıştı ki?

Bölüm kısa oldu ama her hafta cumartesi günleri yeni bölüm gelecek. :) (Yarın hariç.)

-Mihri.

BAĞDAT FATİHİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin