-2 hafta sonra-
Otel düzenleme işi ve ergüvenlerin ortaksak bazı değişikler gerek muhabbetleri nihayet biraz da olsa sona ermişti. Şuan ne mi yapıyorum?
Karşımda oturan Ateş'in ve o çakma sarışının gözlerinin birbirlerine kenetlenmişliklerine bakıyorum. Sanki onlar baktıkça, üzüntü değilde vicdanım yerinden oynuyor gibiydi. Çünkü ben hüznümü nefretle bastırır, ağlamalarımı gülüşlerimde gizlerdim.
Her alanda ağlayabilen insanları anlamıyordum. Niye küçük kırılma anlarınıza diğerlerini ortak ediyorsunuz ki? Sen kendini toparlayamazsan, yanına milyon tane insan gelse seni toparlayamaz.
Bir şeyler içip, sohbet ediyorlardı. En son kızın kahkahasını duyduktan sonra bende yine iplerin koptuğunu hissettim.
"Ya arkadaşım biraz sessiz olur musunuz? Kitap okuyoruz." Ne demiştik, hüznün yerine bende çığlıklar ağır basar.
"Yine aynı kitap mı? Lütfen sırf yirmi beş liraya ithafen okuduğunu söyleme, kızım sonunu söyledik hala aynı heves." Kızında dikkati dağılmış olacaktı ki dikkatlice beni izliyordu.
"kitabın gül satan kadından ibaret olmadığını biliyorum, baş karakter öldü diye hikayeyi mi bitireceğim?" Sırıttım. "Şuan sen ölsen, kim kendi hikayesini senin uğruna bitirir?"
Ortamda kelimelerimin gürültüsünün yankılandığını hissettim. İkisi de susmuştu. Ateş'in gözleri mi? Artık olmadık yere kitlenmişti. Beni delip geçecek gibi bakıyordu.
"Amacın ne kızım senin?" Sinirlenmişti. Gerçekler acımıyor Ateş bey.
"Ya Ateş sohbetinizi bölmek istemem ama sıkıldım bu karşılıklı atışmanızdan. Başka bir yere mi gitsek?"
Sabır duası falan yok mu? Çünkü bilincimin derinliklerinde kızın her lafında, kafasına bir bıçak saplıyorum. Hayır kesinlikle psikopat falan değilim."Yok canım sen zahmet etme. Kalkacağım zaten." İkisine ölümcül bakışımı attıktan sonra elime kitabımı alıp, otelin kapısına doğru bir çırpıda kalktım.
Bu ne salakça iştir arkadaşım daha geçen reçelden bahsediyordu, gevşek midir nedir ya?
Bir iki nefes alıp, sadece denizi izledim.
Beş dakika geçmeden, kapı hızlıca açıldı.
"Senin derdin ne ya? Ne bu tavırlar sabahtan beri?" Ateş beyi cidden sinirlendirmiştim.
"Bak otelimize ortak oldunuz hadi zorladık tamam, iki gün geçti sevgilini getirmek ne? Bende sülalemin geri kalan kısmını dizeyim buraya o zaman? İşini yap sadece Ateş."
"Ulan güldürme kızım, kelebekle orda burda otelin her tarafında fingirdeşen sen değil misin? İstediğimi getiririm anladın mı?"
Bir dakika ya kelebek mi? Sevgilim mi sanmıştı? Aptal cidden aptal
"Ne kelebe-?" inkar edecektim ki, madem öyle sanıldı,
Neden devam ettirmeyelim değil mi?
"En azından haddimizi biliyoruz canım biz, sevgilin gibi ortalıkta anırmıyoruz ne de olsa otel değil mi burası?" kelebek lafının her geçtiği cümlede yüzünde bir kas oynuyordu sanki.
"Beni, germe Aslı."
Tam o sırada kelebek kapıyı açıp, otele kutu getirmeye gelmişti.
"Aha geldi, senin piçoz." Çocuğu da boş boşuna alet ediyordum da hadi bakalım.
"Güldürme beni ateş, laf söylenecek birileri varsa madem burdan girdin, yanındaki çakma sarışını çok mu aradın ya?" Nedense şimdi de yüzü eğleniyor gibiydi.
"Niye sende sarıya boyat, çakma olursun ama havan değişir." Göz kırptı.
Şerefsiz."Yok yani bari güzel bir şeyler bulsaydın, simli pembe tavşan kulaklı bir Iphone kabı, kolyesinde bir A, ve sahip olunan bir travesti sesi. Basit uğraştırmıyor galiba ha?"
"FBI ajanı gibisin be kızım."
Eh yani genimizde var.
+15'te yenisi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bodrum Masalı (wattys 2017)
Fanfiction"Bak ben senin çevrendeki kızı saymıyorum, insan gibi bile değilim. Anladın mı? Sen düştüğünde, yanına gelecek, gözünün içine bakacak insanlar, dudağının kırpıntısına kadar izleyen o kız. Peki ben düştüğümde ne olacak? Güldü. Komik bulmaktan çok, z...