-10 YIL SONRA-
ALEDA AKÇAKAYA
Genç kız, nefes nefese kalmış bir halde asansöre binmişti, 7.kata geldiğinde asansörden inip kapının ziline bastıktan sonra ellerini çamura bulanmış spor taytının dizlerine yerleştirip soluklanmaya çalıştı.
Kapının açılmasının ardından telaşlı bir ses, "Aleda!" diye bağırdı.
Aleda, başını kaldırıp karşısında duran annesine, "Ben iyiyim," dedi kısılmış sesiyle.
"Ne oldu?" dedi annesi panikle. "Başın kanıyor!"
Aleda, kurumuş dudaklarını ıslatırken dudaklarına kadar bulaşmış toprağın tadını aldı ve yüzünü buruşturdu. "Düştüm."
Aleda, dışarıdaki soğuğa rağmen su içinde kalmıştı, alnındaki teri silerken, "Bir sokak köpeği," dedi ve tekrar soluklanıp devam etti. "Peşime takıldı, kaçarken çamura düştüm." Tüm bu konuşmayı çoğu kişinin uğramadığı ormandan eve kadar koşarken kafasında hazırlamıştı. "Şimdi yıkanmam gerek, endişe edilecek bir şey yok, lütfen korkma," dedi ve kendini fazlasıyla zorlayarak kısa bir şekilde gülümsedi.
"Başka bir şey olmadığına eminsin, değil mi?" diye sordu annesi.
"Olmadı," dedi, Aleda. "Duş almam gerek, sonra yanına gelirim."
"Peki, ama bir şey olursa bana seslen lütfen."
Aleda hala nefes nefese olduğu için daha fazla konuşamadı, başını olumlu anlamda sallayıp odasına geçti. İçeri girer girmez kapıyı kapattı ve acı içinde yüzünü buruşturup üzerindeki spor swetşörtünü eteğinden kaldırdı, karnındaki yeşil-mor renge bakarken midesinin daha da bulandığını hissetti.
Göz yaşlarını tutmaya çalışırken lavaboya girdi, elini lambaya uzattığında parmaklarının ucundan çatırdayarak çıkan elektriği görünce hemen elini geri çekti. Olanlar aklına geldiğinde daha fazla dayanamamış gibi göz yaşları birden yanaklarından süzülmeye başladı.
Kısık sesle ağlarken titreyen eliyle suyu açtı, suyun ısınmasını beklerken klozetin kapağının üzerine oturup ağlamaya devam etti. O kadar çok ağlamıştı ki artık midesindekileri daha fazla tutamayıp kusmaya başladı. Ellerinin hala çamurlu olduğunu umursamadan avucuna su doldurup ağzını temizledi ve sonra üzerindekilerden kurtulup sıcak suyun altına girdi. Elleriyle kollarındaki çamuru suyla temizledikten sonra vakit kaybetmeden avucuna şampuan doldurup saçını yıkamaya koyuldu. Son yarım saati aklına getirmemeye çalışsa da bunu yapmak imkansız gibi geliyordu ona.
Mart ayının başlarında olmalarına rağmen bugün hava fazlasıyla sıcaktı, akşama doğru soğumuştu ama Aleda uzun süre bundan daha sıcak bir hava bulamayacağını bildiği için kimsenin uğramadığı -özellikle akşam saatlerinde- ormana gidip toprakta çıplak ayak koşuyordu, böylece hem spor yapmış hem de -aklı her ne kadar bunu hala kabul etmek istemese de- sahip olduğu garip özelliğini bir nebze olsun kontrol altına alıyordu. Bilerek geç bir saat seçmişti çünkü böylece vücudundan toprağa akan elektriği kimsenin görmeyeceğinden emin olarak rahat hareket edebiliyordu.
Bu akşam da yine uzun bir koşu yapıp evine dönmeyi planlıyordu ama olaylar hiç de planladığı gibi gerçekleşmemişti.
Yeteri kadar koştuğundan emin olduktan sonra soluklanmak için olduğu yerde durup derin derin nefesler aldı.
"Aleda?"
Aleda arkasını döndü ve karşısında okul arkadaşı, birkaç günlüğüne flört ettiği ama sonra birbirleriyle asla anlaşamayacaklarını anlayıp aralarına mesafe koyduğu Tibet'i gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON
FantasíaBir acı hatırlıyorum. Bir kaybın acısı. Öyle bir acı ki gördüğüm her yerde, attığım her adımda, aldığım her nefeste. Öyle bir acı ki beni karanlık sularının dibine çekiyor, zehrini yutturuyor, nefesimin kesildiğini gördüğünde beni yüzeye çıkarıp çır...