yirmi ikinci gün ↬ yalanlar

3K 264 221
                                    

📷 → Peter ve  Gwendolyn, Gwen reelim dldmfösödö
🎧 → Katy Perry'den "Unconditionally"
→ Wild Wild Horses'dan "Ordinary Life"

Bedenimin trilyon parçaya ayrılmamasının şokunu atlatsam bile, atlatamayacağım daha büyük şoklar vardı.

Birden kendimi eski bir fabrikada bulmam gibi şoklar.

Kaçırıldığım gerçeği gibi şoklar.

Peter'ın artık gerçekten de Örümcek Adam olduğunu anlamam gibi şoklar.

"Minik pis ağ kafayı nereden tanıyorsun küçük kız?"

"Ben küçük kız değilim."

"İsmini söylemek ister misin?"

"Adım Joy." dedim. Sesimi kesinlikle umursamaz çıkartmayı başarıyordum fakat nasıl böylesi bir şeyi becerdiğim hakkında en ufak fikrim yoktu. Bağlanmış olduğum paslı bir sandalye her soğuktan titreyişimde yerde yankılarla büyüyen korkunç gıcırtılar çıkarıyor, bir şekilde belli etmediğim korkumu iyice körüklüyordu. Adamın sesinin nereden geldiğini saptamak için çevreme bakındım ama boynumu uzatamadığım arka taraflarda olmalıydı.

"Yalan söylememelisin." Sesi kalındı. Hatta onun için ayırt edici bir özellik olabilirdi çünkü konuşmasını duyurabilmek için yüksek sesle konuşması gerekiyordu. Hangisi daha kötüydü bilmiyordum. Korkunç kalınlıktaki sesinin bu eski fabrikada yankılarla dört çevremi sarması mı, yoksa o sesin elinde benim tüm vücudumu saran mikro patlayıcıların kumandasının olması mı?

"Adım Joy." diye cevap verdim tekrar. Beni tanıyor olması imkansızdı. Birincisi, yoldan geçerken beni kapmıştı ki bu benim kötü şansımdan başka bir şey olamazdı. Peter ile kaçmam hakkındaki küçük konuşmamızda -bir konuşma bile sayılmazdı aslında- onu tanıdığımı fark edince gerçekten şaşırmıştı.

Bu yüzden Peter'ı tanıyor olamazdı. Onun gerçek kimliğini bilmesi imkansızdı. E beni de tanıyor olma ihtimaline sıfır biçiyordum.

"Yalan söylememelisin Gwendolyn Carol. Babanın sana en büyük tavsiyesi de bu değil miydi?"

Babanın sana en büyük tavsiyesi de bu değil miydi?

Kelepçelenmiş ellerimi demir bıçakların arasından kurtarmaya çalışmama bir son verdim ve kafamda artık gerçekten de sıfır düşünce ile kalakaldım. Yutkunamadım, gözlerimi oynatamadım, düşünemedim. Nefes bile alamıyordum.

Adımı biliyordu. Babamı biliyordu. Beni biliyordu fakat nasıl?

"Onurlu adamdı şu David yalan yok. Prensiplerine her zaman hayran olmuşumdur."

"Nereden tanıyordun onu?" diye sordum duygusuzca. Sesimin pürüzleri akıtılamayan göz yaşlarını barındırıyordu. Aslında ona babamın adını ağzına almamasını haykırmak istiyordum fakat kanım donmuş gibiydi. Bunun sebebi patlayıcılar mıydı yoksa sadece David Carol'ın bahsi mi?

"Bu zamana kadar buluşlarım adına birçok kişiyi öldürdüm hayatım." Kalın sesli ve yağlı saçlı adam sonunda görüş açıma girdi ve bana yaklaştı.

İki metre önümde durdu. Pespaye bir görüntüye sahipti. Yağlı saçları, en az bir on iki yıldır yıkanmamış gibi görünen kıyafetleri ve perişan yüzüyle onu kolayca bir evsiz sanabilirdiniz. Fakat Zeus'un sinirlenince her yana fırlattığı şimşeklerden bile daha büyük bir güçle parıldayan engin mavi gözleri kabullenmesi zor bir zekilikle dolup taşıyordu. Tanıdık bir çehreydi fakat silikti.

𝗄𝗎𝗅𝖺𝗄𝗅ı𝗄 ── peter PARKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin