📷→ Tayfa Katliam.
🎧→Matchbox Twenty'den "How Far We've Come"
Fall Out Boy "Immortals"★
Karanlığın arasından garip bir melodi sesi duyduğum anda gözlerimi aniden açtım ve artık alışkanlık olmuş gibi alarmın üstündeki düğmeye hızla vurdum. Hafif bir çatırt sesi geldiğinde inledim ellerimle yüzümü kapattım. Uyanmaktan iğreniyordum.
Annem cıvıldayarak içeri daldı ve binaların arasında kalmış manzarayı barındıran penceremin perdesini sağlam koluyla açtı. "Sana kahvaltı hazırladım hayatım. Hadi kalk Peter birazdan burada olur." dedi.
Yine inleyerek yatağımda doğruldum ve hafif sürünüp hafif emekleyerek yatağımdan çıktım. Banyoya hala yarı uyuyarak girdiğimde günün benim açımdan yine oldukça garip geçeceğinden bihaberdim.
Pamuk şeker pembesi bornozuma sarınarak odama geri döndüğümde komidinin üstündeki parçalara ayrılmış alarm dikkatimi çeken ilk şeydi. İstemsizce dudaklarımdan "Oha..." gibi bir tepki çıktı. Hafifçe eğilip alarma baktıktan sonra elime bir bakış attım. Acısını hissetmemiştim fakat onu parçalayacak gücüm olduğunu yeni öğreniyordum. Kaşlarımı çatarak kalktım ve hızlıca iç çamaşırlarımı giydikten sonra havlumu çıkartıp aynanın karşısına geçtim.
Bu ben değildim.
Gözlerimi kapatıp aynanın karşısından çıktım ve yirmiye kadar sayıp tekrar aynanın karşısında durdum ve kendime baktım. Ne vakitten beri karın kaslarım vardı benim?
"Gwen hala hazırlanmadın mı?" diye bir çığlık duyduğum anda gözlerimi hızlıca açıp dün akşamdan hazır ettiğim kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Saçlarım güzel görünüyordu. Makyaj yapmak çok istiyordum ama buna vaktim kalmamıştı.
Hem Peter geçenlerde makyaj sevmediğinden de söz etmişti. Gülümseyerek tacımı taktım. Belki kakül kestirebilirdim. Şirin kız imajı yaratmaya özen vermeliydim.
"Gwen sana diyorum kızım üç saattir..." Annem kapıya yaslanıp kırdığım saatime doğru bir bakış attı. "Kendini aşmaya başladın." Omuz silkti ve gülümseyerek bana baktı. "Gel kahvaltı edelim."
Kafamı salladım ve hızlıca peşinden koştum. Evimiz küçük olduğu için her zaman bir şekilde sıcak olmayı başarıyordu. New York'ta bu, kış aylarında gelen bir cennet gibi olsa da yazın tam anlamıyla işkenceydi.
Çoktan hazırlanmış ve oldukça da özen gösterilmiş masaya pırıltılı gözler ile baktım ve annemi yanağından kocaman öptüm. İkinci işinden ayrıldığından beri eve, dolaylı yoldan da bana, daha fazla ilgi gösterir olmuştu. Çok fazla yorulmuyordu. Parayı idareli kullanmamız gerekiyor olabilirdi ama hiç değilse artık kavga etmiyorduk.
Bu, elime geçen fazla harçlıktan çok daha önemliydi.
Tam masaya oturduğum anda zil tek defa uzunca çaldı. Bu bir koddu aramızda. Peter, eğer çok acelemiz varsa üç defa, daha zamanımız varsa iki defa kısa basardı. Tek, uzun basılmış ise bu tam iç kapıda olduğunu ve annemle sohbet edeceğini gösterirdi. Annem kaşlarını çatarak bana baktı ve kapıyı işaret etti.
"Bu ne demek oluyordu?"
"Tam kapıda demek. Onu oyalarsın değil mi?" diye sordum yardım dilenen gözlerimle. Gülümseyip alnımdan öptü ve "Elbette." diye yanıt verdikten sonra kapıyı Peter'a açtı.
Ağzıma attığım bir parça peynir yere düşmeden ağzımı tekrar kapadım ve erkek arkadaşıma, sevgilime ve hatta sadece bana ait olan Benjamin'ime, angut gibi bakmayı kesip masaya odaklandım. Saçlarını kestirmişti, şekil vermişti ve gözlüğünü tekrar takmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗄𝗎𝗅𝖺𝗄𝗅ı𝗄 ── peter PARKER
FanfictionGwendolyn Carol geç kaldığı için o sabah kulaklığını yanına almayı unutmuştu. ©oscen, 2016 cover; art by @hoseyokki