yirmi üçüncü gün ↬ dinlenmek

3.1K 256 220
                                    

📷 → Peter Parker. (Küçük kalp krizleri yaşatan fragmandan.)

🎧 → Thousand Foot Krutch'tan "Be Somebody" ve Ruelle'den "War Of Hearts"

🍀

Beyaz önlüklü bir sürü insan arı kovanının çevresinde dönüp duran işçi arılar misali koşuşturup dururken kirli paslı üstüm ile acilin önündeki sandalyelere çökmüştüm. Saat geceyarısını biraz geçiyordu.

İlerime doğru uzattığım bacaklarıma baktım. Daha sabah okula giderken normal bir güne uyanmıştım. Sade desenli elbisem dizlerime kadar uzanıyordu. Şimdi ise açık renkli eteklerinin ucu çamura, kana ve toza batmış haldeydi. Kollarım çizikler morluklar içindeydi ama en kötüsü de bileklerimdi.

Acıyı hissetmiyordum. Ne bir şeyler düşünebiliyordum ne de acıyı hissedebiliyordum. Yapabildiğim tek şey orada bir salak gibi boş boş oturmaktı. Gözümün önünde kırmızı rengi vardı sürekli.

Sabah Felicia'nın atkısı kırmızı renkliydi.

Dolaplarımız kırmızı renkliydi.

Peter'ın maskesi kırmızı renkliydi.

Annemin kanı kırmızı renkliydi.

"Kusacakmış gibi görünüyorsun." Kafamı kaldırıp Peter'a doğru üç saniye boyunca baktım. Yüzü hala morluklar içindeydi ama kulağının kanını temizlemişti. Hızlıca ceketini çıkardı ve omuzlarımın üstünden bana sardı. Gömleğinin üstüne giydiği kırmızı renkli el dokuması kazağına bakakaldım.

"Gwendolyn?"

"Yok, iyiyim ya bir şeyim yok." dedim sesinin endişeli tınısı beni kendime getirince. Tek kaşını hadi ya valla mı der gibi kaldırdı. Omuz silktim.

Derince bir nefes verdi ve nasırlı elleriyle —nereden nasırlanmıştı bu eller sahi?— ellerimi kavradı. Avcu, kahverengi gözleri kadar sıcacıktı. "Bugün yaşadıkların için çok üzgünüm..." diyerek bir konuşmaya başlayacağı sırada başımı iki yana sallayarak onu kestim ve ellerini tutup hafifçe sıktım.

"O konuya girme orada sen varsın. Baya derin konuşacağız o konuyu. Ondan önce bir anneme bakalım mı?"

Peter, sımsıkı sıktığı dudaklarını daha da sıkarak kafasını hızla salladı. "Harika fikir."

Kafamı sallayarak yavaşça ayağa kalktım. Tüm vücudum karıncalanıyor, arada bir titriyordu fakat bayılmadığım sürece sıkıntı yoktu. Acilin pencereli odasından beyaz önlüklü bir kadın çıkıp bana memnuniyetsizlikle bir bakış attı.

"Sizin de bir muayeneye ihtiyacınız varmış gibi görünüyor Bayan Carol."

"Yok, teşekkür ederim böyle iyiyim. Annem nasıl?"

Kadın başından kayıp gözünün önüne düşen bir tutam kıvırcık saçını iç çekerek kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra elindeki dosyanın ön sayfasına kısaca göz attı. "Kurşun köprücük kemiğinin altındaki boşluğa denk gelmiş. Çıkardık, dikiş ve pansuman halledilip birkaç küçük işlemden sonra taburcu olabilir."

Gözlerimi kocaman açıp rahatlayarak derin bir nefes aldım. Peter'a bakarak gülümsediğimde bana karşılık verdi.

"Şimdi onu görebilir miyiz?" diye sordu.

Doktor yorgunlukla kafasını sallayıp kapının önünden çıktı. "Evet, tabi ki."

Hızla kapılara atıldım ve sensörlü kapılar açıldığı anda içeri girdim. Bir yatağın üzerine oturup sol omzuna dikiş diken hemşire ile konuşan annemi görünce ağlamak üzereydim.

𝗄𝗎𝗅𝖺𝗄𝗅ı𝗄 ── peter PARKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin