📷 Paris Harrison, Fransacığımız
🎧 Troye Sivan "Wild"
Troye Sivan "Youth"Aslında buna alıştığım bile sayılırdı.
Hiç değilse öğretmenlerim derse beş on dakika geç gelsem dahi iki sabah boyunca aynı saatte gelmeyi başardığım için memnun sayılırlardı. Hiç değilse artık ne zaman kapıyı hızlıca çalıp içeri dalacağımı kestiriyorlardı ki bu benim gibi birisi için başarılı sayılırdı.
Saçımdaki örgüyü sağlamlaştırdım, büyük ve biraz eskimiş bana annemden kalan aynanın önünde dönüp tişörtümü düzelttim. Sonunda iyi göründüğüm kanısına vardığımda saate baktım ve kocaman gülümseyerek dün akşamdan hazırlamayı unutmadığım sırt çantamı yerden aldım. Telefonum Paris'ten gelen mesaj ile titrediğinde onu da komidinin üstünden alıp cebime attım ve bu sabah kulaklığımı yanıma aldıktan sonra onu da bir diğer cebime sıkıştırdım.
Kalbimin göğüs kafesimde çırpınıp durması aklımın doğru düzgün çalışmasını önlemeliydi belki fakat ben de durum bunun tam tersi ilerliyordu. Kendimi hiç olmadığım kadar her şeyin farkındaymış gibi hissediyordum ve bu histen gerçekten hoşlanmıştım.
"Gwen ben ciddiyim. Kim o çocuk?"
Kapının önünde olduğum yerde önce korkudan sıçradım ve saniyelik kalp krizi geçirmem komik bir olaymış gibi annemin kahkahalarına göz devirdim. Kadın beni delirtecekti.
"Korkuttum mu canım?" Hala gülüyordu ama.
"Uyuduğunu sanıyordum." dedim hafif huysuzlukla. Sarı saçlarını kenardaki ahşap komidinden aldığı toka ile topuz yaptı ve omuz silkti.
"Sana kahvaltı almak hazırlamak istemiştim ama uyuyakalmışım." Hafif yorgunca iç çekti. "Geç kalıyorsun zaten. Seni daha iyi koşullarda yetiştirmek isterdim Gwendolyn."
Çatık kaşlarım her bir sözcüğü ile çözüldü ve yüzüme itiraz eden ifademi takınarak ona ilerledim. "Koşullar gayet iyi anne. Ama cidden geç kalıyorum."
Hızlıca yanağına öpücük kondurdum ve ayakkabılarımı giyip kapıya koştum. "Seni seviyorum anne."
"Koşma. Ve sorumdan kaçışın en usta hırsızlarda yok," merdivenlerden hızlıca inerken sırıttım ama bunu görmedi. "Koşma dedim sana Gwen."
Otobüs bu sefer çoktan gelmişti.
Ayakta kaldığımı ve dengesi sıfır biri olarak her tümsekte büyük tehlikeler atlatacağımı fark ettiğimde içimdeki büyük bir hüzünle otobüse koşmaya devam ettim. Otobüs kalkmadan hemen önce içeriye ceylan gibi sekerek atladım ve küçük bedenimin faydalarını kullanarak aralardan arkaya doğru ilerledim.
Son iki gündür oturduğum koltukta şimdi kıvır kıvır saçlı bir kızın oturduğunu gördüğümde içimde havai fişek gibi patlayan sinir karışımı bir kıskançlık duygusu gözlerimi kocaman açtırdı.
Dengemi bulmak adına kenarda bir yere tutundum ve bacaklarımı hafif araladım. Denge önemliydi.
Yandaki koltuğa baktığımda ise içimi acıtan bir şey beni bekliyordu; Peter orada değildi.
Otobüsteki kalabalığın arasında binbir zorlukla tüm koltuklara baktım fakat aradığım kumral saçları bulamadım. Hayal kırıklığı boğazımı saran bir el gibi nefesimi tıkamıştı şimdi. Peter yoktu bugün. Bundan sonra da yoktu belki. Onu son görüşüm dündü belki.
Yutkundum. Bir diğer durak hastane durağı olduğu için otobüsün yaklaşık yarısı indi ve ben de kendimi bir koltuğa atıp kulaklığımı taktım. Bu mucizeyi yanıma aldığım için şu an kendimle gurur duyuyordum. Rastgele bir parçaya dokundum ve arkama iyice yaslanıp gözlerimi ileriye diktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝗄𝗎𝗅𝖺𝗄𝗅ı𝗄 ── peter PARKER
FanficGwendolyn Carol geç kaldığı için o sabah kulaklığını yanına almayı unutmuştu. ©oscen, 2016 cover; art by @hoseyokki