İYİ OKUMALAR!
*
"Evet Destiny, iyiyim bir şeyim yok". "Tanrım! Angela biraz dikkatli olmalısın." Onun ismimi tam olarak söylemesi iki şeye işarettir; Ya sinirlidir, ya da korkmuştur -ki bu iki şey bence pek de olumlu değil.
Aslına bakarsanız gayet garip algılanabilir hatta benim cani falan olduğumu düşünebilirsiniz ama gerçekten şunu söylemeliyim ki şuan tek istediğim Justin'in kafasını ikiye ayırıp, içinin boş olduğuna yemin edebileceğim beynini çöpe atmak.
Şu parlatıcı olayına gelirsek parlatıcıyı sevmeme rağmen eve gider gitmez planladığım ilk şey onu yakmak.
"Hey!" sesini duymamla arkama dönmem bir oldu. Ah evet gerçekten Tanrının benden nefret ettiğini düşünüyorum. Kim olabilir ki?
Bahsettiğim ponpon kızlar takımının kaptanı; Elena Goldberg. Anlamsız bakışlarımdan rahatsız olmasıyla iç çekti ve parlatıcıdan Elena'nanın dudağı değil dudağın Elena'sı olduğunu düşünebileceğim şeyleri araladı.
"Sana diyorum ezik!" diye cırladı. Evet evet! Bu tam anlamıyla bir cırlamaydı. "Ah Tanrım, Yine ne var Elena?" dememle birlikte gözlerini devirerek cevap verdi "Hangi masada oturduğunun farkındasın sanırım?" göz devirmesine karşılık onu taklit ettim
"Farkındayım,sanırım!". Arkasından kim geldi dersiniz. Tebrikler yine bildiniz "Bir sorun mu var sevgilim?" dedi az önce bana çarpıp o yetmezmiş gibi ukalalık yapan Justin. Bay Ukala mı demeliydim? "Sevgilim" kelimesini bastırdıktan sonra birbirlerini öptüler. Ya da birbirlerini sömürdüler. Evet, bu daha doğru oldu.
"Masamızdan kalksanız iyi edersiniz" diyerek bal rengi gözlerini kıstı. Ne kadar ukala olsa da -ki söyleyecekerim beni onun ukala olduğu düşüncesinden asla geri çevirmeyecek- bu çocuğun gözleri büyüleyici. Evet, tamam bunu söylemem oldukça tuhaf ama ne demeli?
Destiny bir bana bir de Justin'e bakıyordu. En sonunda kendi tepsisini avuçlarının arasına alıp mimikleriyle "Haydi gidelim" sinyali verdi. Şuan ne kadar gitmek istesem de ukalalığı gözlerini kırpmasından bile belli olan Dallas'a yenilemezdim.
"Sen git ben burda kalıp yemeğimi yiyeceğim" sözlerimi bitirir bitirmez Destiny şok dalgasına çoktan kendini kaptırdı bile.
Az önce bahsettiğim şok dalgasından kurtulmuş olan korkak arkadaşım sözü yine kendisi aldı "Angela iyi misin sen? Hadi kalk!" evet yine ismimi tam olarak söyledi. Hadi ama dostum bana Ange demelisin.
"Destiny dediğim gibi sen git, madem oturmak istiyorlar benimle oturmalarında bir sakınca yok." bu sefer de sözümü dudaktan oluşan varlık, ah şey yani Elena kesti "Bana bak küçük sürtük sana burda ne yapmamız gerektiğini değil yapman gerekeni söyledim. Şimdi uzaklaş burdan."
Zümrüt yeşili gözlerimi, bal rengi olarak adlandırabileceğim gözlerle buluşturduğumda içimde garip bir duygu oluştu.
Midemde kelebekler uçuştu diye klişe laflardan hiç hoşlanmam. Çünkü içime öküz oturdu lafı şuan benim için en uygun olanı.
Gözlerini benden uzaklaştırdığına şeftali rengi dudaklarını araladı "Tamam Elena, madem bu ezik bizim masamızda yemek yemek istiyor bırakalım da bir kez olsun bizimle aynı masada olmayı haketmiş gibi hissetsin".
Gözlerimi kısıp bağırmaya hazırlanacakken Jack yanıma geldi. Oldum olası Jack'ten hoşlanmışımdır ama bunu ona bir türlü söyleyemedim.
Jack tepsimi elimin altından alıp konuşmaya başladı "Onunla uğraşma Bieber. Buna kalkışma bile."
Cameron'ın gözünden ateş fışkırıyordu ve bağırmaya başladı "Seni bunu söylediğine pişman edeceğim Moore. Bundan sonra ona dikkat etmen gerekecek."
Birbirlerine soyadlarıyla hitap etmeleri ortamı her ne kadar soğuklaştırmış olsa da Jack'in beni koruması tüm soğukluğu ortadan kaldırdı.
"Sana minnettarım Jack eğer orada biraz daha dursaydım Bay Ukala ve Bayan Dudak ikilisi kendilerini başka yerlerde bulabilirdi"
Jack muhteşem gülümsemesini gözler önüne serdi ve gözlerimin içine baktı "Bana minnettar olmanı gerektirecek bir şey yok Ange bu benim görevim. Sana asla bir şey yapamazlar."
Jack her ne kadar güven verici konuşsa da Bieber'a olan öfkem bir türlü dinmiyordu.
Ve eğer ben Angela'ysam, Justin Drew Bieber benden özür dileyecek.
Ah, evet evet. Bunu yapacak.