5.Bölüm

631 47 6
                                    

Hatırlatma;

Aşağı doğru koşuyordum. Nereye gittiğimi, ne yaptığımı bilmiyordum.

Hayatım keşkelerle dolu benim. Her cümlemde keşkeler saklı. Saklı keşkelerimin beslediği umut ışığında aydınlanmaya çalışırken her şeyi berbat eden biri çıktı karşıma.

Koşmaya devam ederken yorulmuş olduğumdan olsa gerek koşmayı durdurdum. Cameron'la aramızda yaklaşık üç metre vardı.

Ağlamaya devam ediyordum. Ve bağırıyordum "Senden nefret ediyorum! Git buradan."

Hayat hiç bir zaman bana gülenyüzünü göstermedi. Kaybettiğim şeylerin yerine gelen bir şeyi kazandığımı düşünürken bile düşüyordum ben.

Daha da aşağı..

Hayat gülümsemişti belki bana. Ama ben sırt çeviriyordum. Bunları düşünmüş yağmurda ıslanırken, Justin'in kadifemsi sesi kulaklarımı doldurdu;

"Angela gitme, lütfen."

Yeni bölüm;

Sesini duymamla birlikte topuklarımın üstünde ona doğru döndüm.

İfadesiz bi şekilde birbirimize bakıyorduk. Sessizliği bozan yine o oldu "Hadi ama" kollarını omuzlarımla dirseklerimin arasına koyup sıvazladı.

O sırada sert bir ses atmosferin içine bodozlama daldı "Bieber.. Bieber.. Bieber.. Kızımı kandırdığın yetmezmiş gibi bir de aldatıyorsun öyle mi?"

Justin sadece lanet edercesine sızlandı. Kafasını zengin görünümlü adama çevirdi ve "Kötü haldeydi tamam mı? Yardım etmem gerekti."

Adam dalga geçerek kıkırdadı ve yanıtladı "Biliyor musun Bieber, baban da böyleydi. Seni evlat edinirken de senin bu kıza acıdığın gibi acımıştı sana."

Justin yutkundu yüzünün hatları keskinleşti. Gözleri doluyodu. Yere doğru baktı ve dudaklarını birbirine bastırdı ve yere eğdiği kafasını Elena'nın babası olduğuna emin olduğum adama çevirdi.

"B-bunu nerden öğrendin?"

Evlatlık olduğunu yeni öğrenmişti ve canı yanıyordu. Canının yandığını gözyaşları yeterince yansıtıyordu.

Adam dikkatli bi şekilde Justin'i süzdü ve "Babana sor evlat." dedi ve arabasına binip uzaklaştı.

Justin elini yumruk şekline getirmiş, sıkıyordu. Evine doğru koşmaya başladı.

Dışardan bizi gören biri onu kolayca deli sanabilirdi. Peşinden gitmek zorundaydım. Yıkılmıştı.

Arabasının önüne geldi ve kapıyı açtı. Kapı kolundan elini çekmeyerek bana baktı "Hadi bin."

"Niye?" diye sordum. "Gidiyoruz" dedi tuttuğu nefesini verirken.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum tekrardan. "Ah, Tanrım! Soru sormayı bırak da bin şu arabaya."

Onu bu halde yalnız bırakamayacağım için arabaya bindim.

Yol boyunca nereye gittiğimizi sormamak için kendimi zor tuttum.

Arabayı durdurdu anahtarı çıkarıp cebine koydu. Her hareketini dikkatli bir şekilde inceliyordum. Arabadan indi.

Ben de onu beklemeden kapımı açtım ve indim. Gelip açmasını beklemiyordum zaten. Herneyse konumuz bu değil.

Bir binanın önünde durmuştuk. Anladığıma göre babasının bir reklamcılık şirketi vardı.

Justin'in arkasında o nereye giderse oraya gidiyordum. Bir kapıyı açtı ve "Merhaba Bay sahte baba!" diye bağırdı.

Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Babasının sandalyesinin üstüne elini koydu ve babasına kalkmasını söyledi.

Babası ayağa kalktığında Justin yakalarına yapıştı. Gerçekten öfke kontrol problemi olmalıydı.

Elini tuttum ve onu çektim. "Sakin ol Justin ne yapıyorsun?" diye bağırdım. Elini elimden kurtardı ve babasına(!) yumruk attı.

Bu sefer son gücümü kullanıp onu çekiştirdim. Bana doğru gelirken dağılmış yakasını düzeltiyordu. Terlemişti. Elini tutup koşmaya başladım.

Merdivenlerden de koşarak iniyorduk. Arabasının önüne geldiğimizde anahtarlarını istedim. İsteğimi "Ne yapacaksın?" diye yanıtladı. "Ben süreceğim" dedim sakince. "Hayatta olmaz" dedi ve sürücü koltuğunun tarafına doğru ilerledi.

Elimi cebine soktum ve anahtarlarını aldım. Yavru köpeğe dönüşen Angela'yı görünce dayanamayıp kabul etti ve sürücü koltuğuna oturdum.

Tek bi problem vardı. Araba kullanmayı hiç beceremem. Ama bunu ona söylememe gerek yoktu.

Gaza bastım. Düz gidiyordum fakat ani frenlerimin farkına varan Justin kekelemeye başladı "S-sen araba kullanmayı bildiğine emin misin?" Korkuyordu ve stresliydi. Ama diğer bir gerçek ise ben ondan daha stresliydim.

"Emin değilim ama bu bir şeyi değiştirmez ben kullanacağım." dedim ve yola konsantre olmaya çalıştım. Zaten gelmiştik. Deniz kenarı.. Her zaman kendimi iyi

hissettiğim tek yer burası. Saat gece 2'ye geliyordu.

O saatte babasının ofiste olması beni şaşırtmıştı. Herneyse. Kumlara oturdum. Justin bana bakıyordu.

"Hadisene sen de otur güven bana rahatlayacaksın."

Bana dikkatlice bakıyordu "Şaka mı yapıyorsun? Bu pantolon senin güzel kıçından daha pahalı bebeğim." Gözlerimi devirdim. Ama kızmamıştım. Şaka yapıyordu. Yani, sanırım.

Elinden tuttum aşağı doğru çekip oturmasını sağladım.

Sadece denizi izliyoduk. Bir süre daha izledikten sonra "Çok güzel değil mi?" diye sordum. Bekledi kafasını bana çevirdi. Kısa bir süre baktıktan sonra gülümsedi "Fazla güzel." dedi ve göz kırptı. Utanmıştım.

Kumlara uzandım. O ise hala oturup denizi izlemeyi tercih etmişti. Tepeden bana baktı ve "Angela?" dedi "Hmm?" diye sorarcasına mırıldandım. "Senden hoşlanıyorum." dedi tek bir nefeste.

Şaşırmıştım fakat uzatmak istemedim.

Ayağa kalktım pantolonumu elimle temizleyip "Hadi gidelim çok geç oldu." dedim. Bozulmuştu. Ama belli etmemeye çalışıyordu.

Ayağa kalktı arabanın önünde durdu ve bana göz kırptı "Ölmek istemiyorsak ben kullanıyorum."

Kıkırdadım ve yanıtladım "Haha pekala."

ConfusionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin