Yalnızlık hissinin aslında beni her zaman sarmalamış olduğunu hissediyordum çünkü şuan benim için ayrılan odada, bana ait olmayan eşyalar ve konuşsam sesimi duyacak kimsenin olmadığı bu yabancı yerde kendimi yalnız hissetmiyordum. Ama bu yalnızlığı hissedememe durumu bunu sevdiğimden değil, yalnızlık hissine alışık olduğumdandı.
Kafamı kurcalayan çok fazla şey olduğundan uyuyamadım. Bu yüzden yataktan yavaşça kalkarak odayı karışlamaya başladım ve yemekte konuşmadan sonra olanları düşündüm.
Lincoln sorumun cevabını verdikten sonra salon ölüm sessizliğine boğulmuştu, sanki herkes içinde olduğumuz işin ciddiyetini o anda anlamıştı. Ve o andan sonra yemekte gülüşmeler ve şakaların yerini soğukluk ve akıllarını kurcalayan bir sürü soru aldı. Bu adamlar doğru mu söylüyor? Ailem nerede? Onlarla görüşmeye izin verilecek mi? Eğitim nasıl olacak ve en önemlisi eğitim tamamlandıktan sonra ne olacak?
Ama bu soruların hiçbiri sorulmadı ve cevap alınmadı. Çünkü hiç kimse dikkati kendi üzerine çekip Lincoln'ü kızdırmak istemiyordu. Bunun sebebi ise benim sorumdan sonra adamda bizi karşılarken ki neşesinin yerini ciddiyetin alışıydı. Sanki bunu bilerek yapıyor ve kendisine soru sormamızı engellemeye çalışıyordu.
Odada pencerenin olmayışı odayı katlanılmaz kıldığından dolayı burada kalmam imkansız hâle geliyordu çünkü boğuluyordum. Binanın en üst katında teras bulma umuduyla asansöre koştum. Ve evet, odanın kapısı kilitli değildi. Ama eminim binadan çıkmamızı engelleyecek başka bir engel koymuşlardır. Asansöre bindiğimde en üst katın tuşuna bastım ve asansörün varmasını bekledim.
Kapı açıldığında içeriye dolan soğuk hava ile anında rahatladım.
Hemen asansörden çıktım, çatı teras şeklindeydi. Soğuk tüm bedenimi sarmalıyordu ve asla üşümüyordum. Gözlerimi kapatıp derin derin nefes alırken öyle kaç dakika durduğumu bilmiyorum.
Sonunda gözlerimi açtığımda bir hıçkırık kaçtı ağzımdan. Hıçkırıklar sayılarını arttırırken sessizce ağlamam sesli bir haykırışa dönüştü. Dizlerimin üstüne düştüm ve parmaklarımı saçlarıma geçirerek çığlık attım. Çığlığım gecede kaybolurken birisi bir şey anlar diye yuttuğum o bütün duyguları karanlığa akıttım.
Bir süre sonra, kendime geldiğimde yavaşça oturduğum yerden kalktım. Ve o anda terasa girdiğim andan beri kaçırdığım o ayrıntı kafamda bas bas bağırmaya başladı. Verdikleri açık ile sanki az önce ağlayan ben değilmişim gibi kahkaha atmaya başladım.
Hemen çatının kenarına geldim ve belime kadar gelen duvar şeklindeki korkuluğun üstüne çıktım. Ayağa kalkıp dengemi sağladığımda yaptıkları aptallık ile keyiflenmiştim.
Onlar oyunlarına başlamadan ben kendimi oyun dışı bırakabilirim.
"Yapamazsın."
Duyduğum ses ile hemen arkama döndüm ve sesin kaynağını aradım. Çatının diğer ucunda bir siluet görüyordum ama ay ışığı yetersiz kaldığından yüzünü seçemiyordum. Yavaş yavaş bana yaklaştı ve yine aramızda fazlaca mesafe olacak ama birbirimizle rahatça iletişim kurabileceğimiz bir uzaklıkta durdu.
Yine de yüzünü net olarak göremiyordum. Bunca zamandır yaptıklarımı izleyen ve tüm acizliğime tanık olan o yüzün kime ait olduğunu göremiyordum.
"Kimsin?" Yeterince sert çıktığından emin olduğum bir ton ile sormuştum.
"Önemli olan benim kim olduğum değil, senin yapmaya çalıştığın şey. Yapamazsın."
Beni tanımadan bu kadar net konuşması sinirlerimi harekete geçmişti. Ne sanıyordu beni, bir korkak mı?
"Ben yapamayacağım bir şeye kalkışmam," dedim sertçe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Zihinler
Science FictionBedenimizi değiştirdiler. Boyumuzu, saçımızı, göz ve ten rengimizi... Bizi mükemmelleştirdiklerini söylüyorlar. Ama onlar kim? Hiçbir şey bilmiyoruz. Geçmişimizi hatırlamıyoruz, eski hallerimizi bile. Hayatımızın geri kalanını etkileyecek bir oyunu...