I hope that you catch me, 'cause I'm already falling.
You put your arms around me and I'm home.Umarım beni yakalarsın çünkü ben çoktan düşmeye başladım.
Sen kollarını etrafıma sar ve evimdeyim.Arms- Christina Peri
***
Cealus masasında oturmuş, kahvaltımı yapıyordum. Yanımda Drake, Noah ve ikisinin tanıştırdığı arkadaşları vardı. Yanımdakiler, bu salona ilk girdiğimde bana laf atan gruptu. Şimdiyse onlarla birlikte aynı masada oturuyordum.
Noah'ın düello sırasında yaşadığı bir anıyı anlattığında tüm masayla birlikte kahkahalara boğulurken içeceğimden bir yudum alarak Drake ile göz göze geldim. Bana gülümsediğinde ona karşılık verdim ve gözlerimi iki santim yana kaydırarak biraz uzakta, arkasındaki masada oturan Deniz ve Melisa'ya baktım. Biri benim geçmişteki en yakın arkadaşımdı, en azından duyduğum şey bu yöndeydi, diğeri ise hala bir gizemdi.
Teşekkür ederim, demişti en son karşılaşmamızda. Neden, diye sormuştum.
"Bir kaç saniye de olsa senin beni tanıdığını sanmama izin verdiğin için. Seni hareketlerim ile rahatsız ettiğimin farkındayım ama emin olabilirsin, artık sadece takım arkadaşımsın."
Önceden neydim?, demek istemiştim koridorda kaybolurken. Ama diyememiştim. Çünkü ikimiz de biliyorduk ki artık geçmişte ne olduğumuzun hiçbir anlamı yoktu.
O günkü konuşmamızın arasından bir gün geçmişti ve bir sonraki günün kahvaltısını yapıyorduk ve bu bir günlük sürede sadece bir kere konuşmuştık. Sıradışı bir şey de olmamıştı daha fazla konuşmamızı gerektirecek kadar. Yine zihin simülasyonu ve dövüş derslerimiz vardı. Fiziksel dövüş bitmiş, yerine silah dersleri girmişti. Bıçaklar konusunda zaten oldukça iyiydim, şu anlık Lucas bana yayı nasıl kullanmam gerektiğini anlatıyordu. Bu derslik fena değildim ama okçuluk ile yıldızımızın önceden de pek barışık olmadığını hissedebiliyordum. Kötü değildim ama bir bıçağı kullandığım kadar da iyi değildim.
Zihin dersinde ise bir öncekiyle aynı simülasyona girmiştik ama bu derste herkes simülasyona girdiği halde ben girdirilmemiştim. Girmemem bir yandan içime su serpmişti ama diğer yandan beni diğerlerinden farklı muameleye sokmaları canımı sıkıyordu. Benle ilgili şeyler dönüyordu ortalıkta ama onlar da dahil kimsenin ne olduğuna dair bir fikri olduğunu sanmıyordum.
İçime su serpmesinin nedeni ise fotoğraf meselesiydi. Her an Deniz ve Melisa ile girdigimiz odadaki anılarımız yansıtılabilirdi. Bunu onlara söylediğimde cevapları ile onların benden sakladıkları daha fazla sır olduğunu anlamıştım. "Bunu dert etmesi gereken sen değilsin."
Onlarla bir şekilde ittifak içerisindeydim ama bu, onlarsız bir harekette bulunamayacağım demek değildi. İki gün önce onlara kendi yöntemime başlayacağım dediğimde bir bakıma blöf yapıyordum ama şimdi bir şekilde plan kurup onların sakladıkları her ne ise daha fazlasıyla öğrenmem gerekiyordu.
Onların gizli bir yandaşları ve destekleyicileri vardı, ben de bir şekilde edinmeliydim.
Kafamı yemeğinden kaldırdığımda salona giriş yapan Lucas'ı gördüm. Hızlı adımlarla buraya doğru yöneldiğinde bir sorun olduğunu anlamıştım bile. Ama geldiği yer tam olarak benim yanım olduğunda sorunun benimle ilgili olması başıma daha fazla sorun açılacağının habercisiydi.
"Benimle gelmen gerek," diyerek sadece bir baş işaretiyle kapıyı gösterdi ve geldiği gibi yeniden dönmeye başladı. Oturduğum yerde hızla kalktım. "Görüşürüz," diyerek masadakilere veda ederken onlar da aynı şekilde karşılık verdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Zihinler
Science FictionBedenimizi değiştirdiler. Boyumuzu, saçımızı, göz ve ten rengimizi... Bizi mükemmelleştirdiklerini söylüyorlar. Ama onlar kim? Hiçbir şey bilmiyoruz. Geçmişimizi hatırlamıyoruz, eski hallerimizi bile. Hayatımızın geri kalanını etkileyecek bir oyunu...