Genç adam otele vardığında akrep gece yarısını bir hayli geride bırakmıştı. Hava soğuktu. Yağmur damlaları yavaş yavaş kendini yer yüzünün kollarına bırakmaya başlamıştı.
Kapıdan içeri girer girmez kendisini karşılayan hengame garipti. Genelde bu saatte lobide temizlik personelleri dışında kimse bulunmazdı. Oysa şimdi her yer elinde sekreterlikle birilerine bir şeyler anlatmaya çalışan siyah üniformalı insanlarla doluydu. Bir an aklına yine o geldi. Sevdiği, her şeyi. Doğrusu zaten aklından hiç çıkmıyordu ki. Gerek kalbinde gerek beyninde ve hatta vücudunun her zerresinde sağlam bir yer edinmişti. Yüzünü büyük bir gülümseme kapladı. Kurumuş dudaklarının iki tarafında her zaman olduğu gibi yine derin çizgiler boy gösterdi.
Yavaş adımlarla kapının tam yanında gözlerini üzerine sabitlemiş bir şekilde krem rengi üçlü koltuğa oturan İremin yanına yöneldi. Gözlerini hafifçe devirip önündeki masadan kurabiye tabağını alarak koltuğa kuruldu. Ardından alaycı bir şekilde konuşmaya başladı. "Ne iş? Yoksa düğününüzü burada mı yapmaya karar verdiniz?" Ağzına attığı kakaolu kurabiye yüzünden sesi biraz boğuk çıkmıştı. "Çok komiksin gerçekten. Sen onu bunu bırak da yardımına ihtiyacım var. Yiğit derginin 20. yıldönümü için burayla anlaşmış. Ne yapacağım ben şimdi. Herkes beni İrem olarak biliyor." genç adam ayağa kalkarak asansöre doğru yürümeye başladı. İremse kısa bir afallamanın ardından peşinden koşuşturuyordu. "Nereye gidiyorsun? Tuna bak bu çok önemli. Bir kişi bak yalnızca bir kişi bana adımla hitap ederse her şey biter anlıyor musun? Hey kime diyorum." Tunanın durmayacağı aşikardı. Asansöre binerken bıkkın bir bakış atmayı ihmal etmedi. Genç kadının aradaki mesafeyi yok etmesi kolay olmamıştı. Tam kapının kapanacağı sırada İrem ayağını eşiğe koyarak fısıldamaya başladı. "Eğer Yiğit her şeyi öğrenirse Denizi tamamen kaybedeceksin biliyorsun değil mi?" Genç adam bir an afalladı. O kadar belli oluyor muydu gerçekten Denize köpek gibi aşık olduğu, onsuz yapamadığı? Kendisini İreme anlatabileceği ihtimalini düşünmemeye çalışıyordu. Kaşlarını çatarak bir adım öne çıktı. Genç kadının gerilemesini fırsat bilerek düğmeye bastı. Pişkince fısıldadı. "Biliyorum. Ama bugüne kadar ne yaptıysam onun için yaptım. Devamını getirmemin lüzumu yok değil mi?" İrem yalnızca ardından bakmakla yetinebilmişti.
***
Genç adam gördüklerinden dolayı bir hayli şaşkındı. Önüne düşen kıvırcık saçları onu rahatsız etmeye başlasa da gerçeği kavramasına engel değildi. Nitekim bunun olacağını çok önceden tahmin etmişti. Sevdiği kadın gözlerinin önünde bir başkasıyla öpüşüyord- "Malsın oğlum sen. Ağır malsın hem de. Kayışı kopardın iyice. Bir insan kendine anca bu kadar eziyet edebilir zaten." Genç adam derin bir of çekerek önündeki bilgisayarın ekranını kapattı. Masanın üzerindeki kahvesini eline alarak oturduğu sandalyeden kalkıp camın önüne geçti. Yağmur iyice geceyi esir tutmuştu. Kuvvetle esen rüzgar camı inceden titretiyordu. Ne uzun geceymiş arkadaş diye düşünmeden edemedi.
Adamın içinde ağır bir yük vardı. Son bir kaç günde yaşadığı şeyler ona fazla gelmişti. Gözlerini sımsıkı kapatarak kafasını cama vurmaya başladı. Neyine gidip aşık olmuştu ki? İyiydi eskiden. Dert tasa yoktu, rahattı, hatta mutlu denebilecek kadar iyi hissediyordu. Ama tüm bunlara rağmen pişman değildi. Orada yaşadığı şey, nefesinin nefesine değmesi... Değerdi ama hepsine, tüm acılarına.
Bu böyle olmayacak diye iç geçirdi. Üzerindeki krem rengi kazaktan bir çırpıda kurtulup boks eldivenlerini giymeden odanın ortasındaki kum torbasında hünerlerini sergilemeye başladı. Her bir vuruşunda bedenine yayılan acı keskindi. Yaklaşık bir saat sonra vücudu ve saçları ter içinde kalmış ve ellerinin üst kısımları kan toplamıştı. Buzdolabından aldığı soğuk su şişesinin tek bir seferde dibini görmüştü. Ilık bir duşa ihtiyacı olduğu aşikardı.
***
Genç adam kahve tonlarındaki bornozu ve elindeki havluyla kurulamaya çalıştığı ıslak kıvırcık saçlarıyla kusursuz görünüyordu. Saat sabahın altısına yaklaşıyordu. Tam biraz kestirmek için yatağına uzanacakken ısrarla çalmaya başlayan kapı kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu. Seri bir şekilde neredeyse kırılacak olan kapıya doğru yürümeye başladı. Kim bilir hangi gereksiz neden yüzünden İrem kapısına dayanmıştı. Tabi ya. Yine aynı meseleydi elbet. Bir hışımla kapıyı açtı. Tabi karşısında ağlamaktan göz kapakları şişmiş bir Deniz Aslan beklemiyordu.