3 - "Fetih"

125 11 0
                                    

"Hazırlan, Konstantinopolis'e gidiyorsun"

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken aynı zamanda kaşlarım çatılmış, sinir küçük küçük damarlarımda dolaşmaya başlamıştı.

"Ne?"

"Dediğimi duydun, hemen şimdi Konstantinopolis'e gidiyorsun"

"Neden?!" Ani çıkışıma herkes şaşırırken patron, normal bir şekilde koltuğunda, sanki günlük şeylerden bahsediyormuşuz gibi oturmaya devam ediyordu.

"Artık kaybedecek vakit yok"

Sandalyesinden kalktı ve yavaş adımlarla çıkışa doğru yürümeye başladı.

"Hazırlanmak için akşam 8'e kadar vaktin var"

Ve arkasında şaşkınlıkla bakan kişileri bırakarak gitti.

Sinirim, beynim uyuşmasını sağlarken aklımı biraz zorlayarak neler olduğunu anlamaya çalıştım. Nerden çıkmıştı ki bu yolculuk? Neden bu kadar erkendi ki?

İçimden bir ses 'seni postalamaya çalışıyor' derken daha sonra düşünmem gerektiği kararına vardım.

"Bu çok saçma, bu kadar sık yolculuk yapamayız"

Arda'nın lafa atlamasıyla tüm bakışlar ona döndü. Burada yeni olmasına rağmen herkesten daha bilgili ve zekiydi.

"Daha araştırmalar tamamlanmadı" Bakışlar bu sefer Deniz'e yönelirken hızlıca ayağa kalktım. Sert adımlarım çıkışa yönelmişti bile.

"Kendi kafasına göre hareket edemez. Öyle bi dünya yok"

Toplantı odasını terk ederken garaja ilerlemeye başladım.

****

Geçidin önünde dururken arkama son bir bakış attım. Tüm ekip yorgun bakışlarla bana bakarken patron ise onların zıttı bir şekilde bana sırıtıyordu. Ona kötü bir bakış atmakla yetindim.

Kendi kontrolünün bir başkasında olması o kadar kötü bir histi ki kelimeler yetmezdi anlatmaya. Ve maalesef buradaki herkesin, bende dahil kontrolü elinde değildi. Ne yazık ki biz, birer kukladan başka bir şey değildik. Çünkü bu dünyada, parayı veren düdüğü çalardı.

Saat tam 8:00 olurken düşüncelerimi beynimin en uç noktasına gönderdim ve saat şeklindeki geçidin içine adımımı attım. Bir kuvvet beni içine çekerken ayaklarım yerden kesilmiş, geçit bana muazzam renklerle bir gösteri sunmuştu. Bir kez daha hayran olduğum renklere baktım, bana yıllarca gelen ama aslında saniyeler süren yolculukta.

Sonunda canlı renkler kayboldu. Yerini ay ve yıldızlar alırken karanlığın hakim olduğu yer sanki terk edilmiş bir sokaktı. Sessizlik tohumlarının filizlendiği yer, sarsıldı. Bir savaşın ortasında, gece vakti yalnız olmak ne kadar akıl karıydı ki?

Adımlarım sokağın çıkışı olduğunu düşündüğüm yere yönlendirirken çok geçmeden bir köprüye ulaşmıştım.

Buralar genel olarak gittiğim yerlere benziyordu. At arabalarının ve insanların geçtiği yer, küçük bir kalabalığa ev sahipliği yapıyordu.

İşgal altında olan bir milletin, sokağının boş olmasına şaşırmamıştım.

İşgal altında olan bir milletin, sokağının boş olmasına şaşırmamıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Zaman YolcusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin