YAPARIZ!
Üzerimize serpilen gaflet demeye içim el vermese de dilim söyleyecek sanırım bir toz var. Rengini bilemiyorum ama kokusunu, duruşunu sevdik sanki. Yada bu toz bulutu bize sevdirildi. Ama her iki durum da da bu toz bize zarar. Sevmişsek de sevdirilmişse de.
Nedir bu toz bulutu?
" Abi biz bunu yapamayız be" , " bunu bize yaptırmazlar ki!" , " bunu yaptık ya bedeli ağır olur "....
Uzar gider bu minvaldeki tümceler ve sonunda hep bükülen boyunlar. En yalın ifadesi kendimize güvenimiz yok. En iyisi olsun bir kenara biz yaparızı unuttuk. Oysa yaparız. Hem en iyisini hemde en güzelini. Buna engel sahip olduğumuz koşullardan değil, sahip olmayı bıraktığımız güvenden.
Güven demişken akıllara hodbin ve kibirin büründüğü elbisenin naif adı gelmesin. Zira güvenden kasıt önce O'nadır. Meselenin önemli boyutu bu noktada düğümlenir . Biz önce O'na güvenmeyi unuttuk. Ağır mı oldu? Tamam şöyle diyelim tevekkül etmekten mi vazgeçtik.
Nedenler sorgusunda kalmanın alemi yok. İlk bilinen soru belki bahane, " madem biz inanıyoruz neden hep inanmayanlar güçlü?" yada ecdadın son dönemine düşülen din üzerine şerh vari sözler " batı dinden uzaklaştı şimdi nerde, biz dine bağlandık halimiz nice" yahut bizim inanmış kesimin soğukluğu şu ki " bu dünyaya ne gerek var"?
Öncelikle bilmek gerekir ki tevekkül önce beşeri şartlar için çaba harcamak ve gerisini O'na havale etmektir. Yan gelip yatıp sonra da " Şunu ver Rabbim, Bunu ver Rabbim, Sen cömertsin ver" . Elbet cömert ama dua önce hal ile değil midir? Biz çalışma kısmını aksatıp meseleyi direk yukardan bitirme derdinde, rahatsızlığa gelmeyelim isteğindeyiz. Oysa batı yada inanmayanlar çalışıyor durmadan. Biz bunları yazarken, siz okurkende.
İkincisi dini engel görenler. Bunun akılla açıklamak mümkün mü? Hele kıyas batı ise. Onları inandığı ve orta çağın karanlığında cennetten boğaz manzaralı arsa satıyorlardı. Ve onlara göre dünya öküzün boynundaydı. Sizce bu hali ile inandıkları din bilimin ne kadar yanında. Ama bizim dinimiz ilmi teşvik eden , ilk emri dahi oku olan bir din. Son bahane bu dünyaya ne gerek var? Bu sorunun abesliği kendi içinde düğüm. Gereksiz idiyse herşeyi Yaradan neden yarattı.
Bunlar dile kolay, gönüle hoş bahaneler. Yaparız yeterki çalışalım. Yaparız yeter ki tevekkül edelim.
Fatih: " Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul'u " derken elinden gelen herşeyi yaptı. O sefere vazifeliydi zafere değil. Ama zafer içinde gemileri karadan bile yürüttü. Koca mimar Sinan Paşa , eserlerini nakış nakış ördü. Bu millet değilmiydi Kurtuluş Mücadelesinde düşmana etten duvar ördü. Örnek çoğalır gider, ama tarihin gücünden hamaset değil bunlar. Yaptık yine yaparıza getirmek niyetimiz sözü.
Biz ne yaparsak en iyisini yaparız biiznillah.
Kitap mı yazacağız en iyisi olsun bizim olduğu belli olsun. Yahu demesinler filanca Fransız, bilmem hangi Rus ne yazmış diye. Ali öyle bir kitap yazmış ki kurgusuyla, hikayesiyle hem bizden hemde özgün desinler.
İnandıktan sonrası kolay iş, güvenelim. Onlar ne deri bırakıp biz kendi sözümüzü söyleyelim. Önce şu tozdan bir kurtulalım mı?
Bir nefeslik canı var sahi. Hadi nefesimize kuvvet.
"YA BİSMİLLAH"...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Kutup (Dergi)
Acakbizim olan hasletlerin, bize düşen kelimelerinde. noktası konmayan bir istikametin yeni kutbu...