nineteen

6.3K 591 115
                                    

Jimin, konum atmak yerine yazdığı bir adresi Jungkook'a mesaj olarak gönderdi. Elbette bu adres kendi evinin adresi falan değildi. Evinin bulunduğu sokağın köşesindeki soju dükkanının adresiydi. Her ne kadar bu saatte evden çıkmaya üşense de, daha ilk buluşmalarında Jungkook'u evine çağırmanın kendisi için iyi olmayacağını biliyordu.

Şimdi ise odasında pijamalarını değiştirmekle meşguldü. Ne giyeceğini bile bilmiyordu. Zaten deli gibi uykusu vardı, film izlerken mayışmıştı.

Altına dar bir kot geçirdikten sonra üstüne de bir tişörtle deri ceket giyip saçlarını elleriyle yatıştırdı. Kendine çeki düzen vermek için fazla üşengeçti.
Üstelik neredeyse herkesin sarhoş olduğu soju dükkanında kimsenin onun tipiyle ilgileneceğini düşünmüyordu.
Bu saatte açık olan tek yer orası olduğu için oranın adresini göndermişti. Ama Jungkook, gideceği yerin bir sojucu olduğundan habersizdi. Jimin'in evine gideceğini düşünüyordu.

Jimin, evden çıkıp yürümeye başladı. Buluşma yeri zaten evine uzak olmadığı için oyalana oyalana gidiyordu. Jungkook'un evinden buralara kadar gelmesinin uzun süreceğini bildiği için acele etmesine gerek yoktu.
Yerde bulduğu ufak taşı ayağıyla itekleyerek yürümeye devam etti. Her defasında daha ileri tepiyordu. Böyle yapa yapa ilerlerken önüne bakmıyordu, sadece ayaklarına ve taşa odaklanmıştı. Taşa güçlü bir tekme savurduktan sonra gittiği yeri gözüyle takip etti ve taşın siyah botlara çarpıp durmasını izledi. Aşağıdan yukarıya doğru gözlerini birkaç saniyede yukarı çıkardıktan sonra gördüğü beden, ağzının açılmasına neden olmuştu.

Kesinlikle bunu beklemiyordu.

"Hyung."

Uzun sokak lambasının altında dikilerek gülümseyen çocuğun gözlerinde takılı kaldı gözleri bir süre. Ondan erken gelip kendini onunla yüz yüze görüşmeye hazırlamayı düşünüyordu. Fakat çocuğun buraya nasıl bu kadar hızlı geldiğini anlayamamıştı. Önceden her ne kadar Jungkook'u takip edip onu biraz da olsa yakından görse de şu an her şey daha farklıydı. Jungkook, Jimin'in tam karşısındaydı. Kollarını açmış, Jimin'in kendi kolları arasında yerini bulmasını bekliyordu.

Siyah beresinin altından alnına dökülen saçları gözlerinin bir kısmını kapatsa dahi yine de parlak siyah gözleri seçilebiliyordu. Baştan aşağı siyahtı. Altına giydiği eşofman, kazağı, montu...

"Donmuş gibi bakma ve buraya gel." Jimin'e gelmesini söylemesine rağmen lafını bitirir bitirmez kendisi ona doğru ilerledi ve Jimin'in kısa bedenini kollarıyla çevreledi.

Ayrı kaldıkları bu kadar süreden sonra tekrar ona sarılmak farklı hissettirmişti Jungkook'a. Senelerdir bunu düşlemişti. Abisine tekrar kavuşmayı dört gözle bekliyordu ve şimdi, Jimin kolları arasındaydı.

"Üşüdün mü?"

Kafasını iki yana salladı Jimin. Cidden şu an ne diyeceğini bilmiyordu.

"Evine gelseydim böyle olmazdı ama soju dükkanı da olur, seni görsem yeter." Buz gibi havada bile içini ısıtabilecek bir gülümseme sundu Jungkook.

Jimin ise daha fazla hareketsiz kalamayacağını anlayıp kıpırdanmaya başlamıştı. "İçeri girelim mi?"

"Olur."

Aslında Jimin ilk diyaloglarının böyle olmasını beklemiyordu, çok daha farklı şeyler düşünmüştü. Ama onlar sanki her gün görüşüyorlarmış gibi birbirlerine sıradan birkaç cümle söylemişlerdi.

Küçük soju dükkanına girdikten sonra ilk olarak kapının yaklaşık 3m ilerisindeki elektrikli ısıtıcıdan yayılan sıcak, yüzlerine vurmuştu. Üşüyen bedenleri şimdi sıcacık bir yere girmenin rahatlığını yaşıyordu.

arsonphobia •  jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin