twenty five

5.9K 578 112
                                    

Birkaç dakikadır önünde beklediği küçük pastacının duvarında asılı olan dijital saatte gözlerini gezdirdi Jungkook. Buluşma saatinin gelmiş olmasına rağmen ne Jimin'i görebilmiş ne de ondan çağrı alabilmişti. Gelmeyeceği düşüncesi her saniye daha da artarken çoktan kendini yiyip bitirmeye başlamıştı.

Derin bir nefes aldı ve gözlerini aydınlık gökyüzüne çevirdi. Son birkaç günün aksine hava oldukça açık ve ferahtı. Evden çıkmadan önce duş aldığı için gözenekleri açılmıştı ve bu taze havayı teninin derinliklerinde hissedebiliyordu.

Önünde durduğu kafeden eğlenceli melodiler gelirken kendini rahatlattı ve kasılan vücudu bu sayede gevşedi. Gözlerini kapatıp müziğin ritmini dinlemeye başladı. Şarkı sözlerini boşvermiş, o an sadece notalara bırakmıştı kendini. Hafifçe gülümsedi. Bu şarkıyı severdi. Eğlenceli tınısının aksine sözlerinde fazlasıyla anlam barındırıyordu.

"Hey." İçine işleyen şarkının arasında duyduğu yumuşak ses, onun için hiçbir şarkının yerini tutamayacağı kadar mükemmeldi. Hızla gözlerini araladı ve ona seslenen kişiyle gözlerini buluşturdu. Güneş ışınlarının üzerine vurduğu bedeni ince gri bir kazak ve kot ceket tarafından sarmalanmıştı. Saçları fönlenerek düzeltilmişti. Kalın dudaklarının rengine uyacak tondaki nemlendirici sayesinde dudakları fazlasıyla dikkat çekiyordu.

"Hoş geldin." dedi Jungkook.

Ona kırgındı, Jimin de bunu biliyordu. Fakat Jungkook'un gitmeden önce her şeyi unutup güzel bir gün geçirmek istediği kesindi. Jimin'in söylediği yalanları ve diğer tüm şeyleri bir günlüğüne unutmaya çalışacaktı. Yalnızca, tam anlamıyla hasret giderip güzel saatler geçirmek istiyordu.

Jimin çekingence gülümsedi. Nasıl davranacağını veya nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Üstüne bir de Jungkook ona birkaç gün önce açılmıştı. Bu durum onun işini daha da zorlaştırıyordu.

Gözlerine gelen güneş ışınlarından korunmak amacıyla ellerini gözlerine siper etti. Jungkook'a bakabilmek için kafasını biraz kaldırması gerekiyordu, bu da güneş yüzünden zordu.

"Biraz ilerleyelim mi?"

Jungkook, Jimin'in durumunu fark ettiği için yürümeyi teklif etmişti. Jimin'in baş sallamasıyla iki tarafı geniş ve uzun ağaçlarla çevrelenmiş parkta yürümeye başladılar.

"İyi misin?"

Jungkook göğüs geçirdi. Gerçekten iyi olup olmadığını kendisi bile bilmiyordu. Bu yüzden ona net bir cevap veremeyecekti.

"Sanırım." Gözlerini yoldan ayırıp Jimin'e sabitledi. "Sen?"

"Bilmiyorum. Gitmen konusunda-"

"Kesin gidiyorum. Yarın."

"Ö-Öyle mi?"

Kafasını aşağı eğdi ve parmaklarıyla oynamaya başladı Jimin. Kalbinde oluşan boşluğa anlam veremiyordu. Dudaklarını tedirginlikle ısırırken soğuktan dolayı kızaran ellerini ısıtmak için hızlıca birbirine sürttü. Havanın güneşli olması, soğuk olmasını engelleyemiyordu maalesef. Her güzel şeyin yanında mutlaka kötü bir şeyler de olmasından bıkmıştı ikisi de.

arsonphobia •  jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin