Siyah bölüm 8. Gerçekler

168 24 0
                                    

Gençlikkk selam :D Çooook beklettim biliyorum ama geldi işte :P Çok kızmayın hastaydım okulda gidemedim onun için oturdum yazdım. Nese bebekler öpüyorum vote ve yorum plss :*

**********************

HATIRLATMA 

"Taylor bak bu biraz tuhaf gelebilir ama biz sizin gibi değiliz. Biz... Biz aslında lanetlenmiş bir soy gibiyiz. Sizden üstün yeteneklerimiz olsa da bizim sizinle iletişim içinde olmamız doğru değil. Hatta bu sizin için çok tehlikeli anlıyor musun? Çünkü sizin üzerinizde olumlu  etkiler yaratmıyoruz. Bugün Paul'un eline yaptığı lekede bunlardan biri. Bu bizim isteğimiz dışında oluyor.Her zaman değil ama ne zaman geleceğini de kestiremiyoruz. Kaçırılma olayları hakkında bir şeyler duymuşsundur. Hepsi bizim yüzümüzden. O insanların her biri bizden birileriyle iletişim içerisindeydi. Hepsinin sonları aynı oldu. Hepsi sana olduğu gibi lekelendi ve sonunda öldüler."

****************** 

Bazen kendinizi sonu bilinmez bir kuyunun içinde düşerken hissedersininiz. Ne zaman yere çarpacağınızı, acının şiddetinin ne olacağını kestiremezsiniz. Karanlık vardır. Bir de keskin bir ölüm.

 Deacon'dan bunları işttikten sonra kurtuluşumun olmadığını anlamıştım. Ölecektim.Bu gerçeği kendime kabul ettirmiştim ama ya ailem? Ben ölünce kaçırıldığım yalanı uydurulacaktı. Babam buraya gelmemizden sorumlu olduğu için asla kendini affetmeyecekti. Annem sürekli ağlayacak, babamı suçlayacaktı. Adam... O bensiz anne ve babama nasıl katlanırdı bilemiyordum.

 Düşüncelerimden Deacon'a bakarak ayrıldım. Yüzündeki acı hala yerini koruyordu.Gözlerini ateşten bana doğru çevirdi. 

"Ne düşünüyorsun?"

  Ne mi düşünüyordum? Bunu ona anlatmayacaktım. Şu anda ona olan nefretim hat safadaydı. Beni öldürecek bir soydan geleceği için değildi. Beni öldürdükten sonra ailemi yıkacak bir soydan geldiği içindi.

 "Ben yatsam iyi olacak. Yarın Paul ile konuşurum."

  Yerimden kalktım.Deacon da kalktı. Eve doğru yürümeye başladık. Birden burada ne yaptığını söylemediği aklıma geldi.

"Deacon buraya neden geldiğini söylemedin."

Yürümeye devam ettik. Eve yaklaşmıştık ki Deacon cevap verdi.

"Ölümlerin ne zaman gerçekleşeceği belli olmuyor. Bir ay içinde gerçekleşiyor ama kesin bir gün söylenemez. Bugün ölme ihtimalinden dolayı cesedini götürmek için nöbet tutuyordum.Lekelenler ölünce sadece bizim görebileceğimiz bir sinyal oluşturuyorlar. Böylece biz onların öldüğünü anlayabiliyoruz ve cesetlerini göz önünden kaldırabiliyoruz."

Gözlerini bana çevirdi.Gözlerindeki acının yerini anlayamdığım bir ifade almıştı. Bense dehşete düşmüş bir şekilde gözlerimi ona kenetledim. Bir insanın ölümünü bekliyorlardı. Sırf kendi ırklarının keşfedilmemesi için, ölü bir lekelinin cesedini götürmek için bekliyorlardı.

 Eve varmıştık.Bahçeye açılan mutfak kapısını açtım. Yavaşça içeri süzüldüm. Kapıyı kapatırken Deacon'a baktım. Özür diler gibi bakıyordu. Karşılık vermeden kapıyı kapattım ve merdivenlere yöneldim.Adımlarımı yavaş yavaş hızlandırdım.Odanın kapısına geldiğimde durdum. Adam'ı görmeye dayanabilecek miydim? Gözlerinin önünde yok olabilecek miydim?

 Kapının kolunu çevirip kapıyı açtım. Adam'ın yanına uzandım. Kollarımı küçük bedenine sardım.Başımı saçlarına gömdüm.Gözyaşlarımı serbest bıraktım ve uyumaya çalıştım.

  Uyandığımda Adam yanımda değildi. Telaşla yataktan kalktım ve onu aramaya başladım. Merdivenlerden aşağı indim. Mutfağa girdim. Adam masada oturmuş kahvaltı ediyordu. Derin bir nefes aldım.

" Günaydın Taylor.Gece yanıma gelmişsin. Yoksa korkup bana mı sığındın?"

Yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmıştı. Yanına gidip başına bir öpücük kondurdum.

"Evet. Sen olmasaydın korkudan ölürdüm herhalde."

Kahkaha attı. Onu böyle görmek beni sevindiri.Yanından ayrılıp odama çıktım. Bugün Paul'e ne diyeceğimi düşünürken üstüme siyah bir pantolon geçirdim. Üstüme de siyah t-shirt giydim. Yas mı tutuyordum ben de bilmiyordum. Saçlarımı doğal bıraktım çantama kitaplarımı koydum. Aşağı indim ve Adam ile birlikte kahvaltı ettik. Okula gitmek için evden ayrıldım. Her geçen saniye endişem de artıyordu.

 Okulun kapısına vardığımda korkulu gözlerle Paul'u aradım. Arka bahçeye baktım. Orada da birkaç kişiden başka kimse yoktu. Okula girdim. Onu sınıfımda beklemeye karar verdim.İspanyolca dersi için üst kattaki sınıfa gittim, sırama oturdum ve beklemeye başladım. O beni bulurdu herhalde.

 Zil çalmıştı ama Paul ortalarda gözükmüyordu.Onu tenefüste aramaya karar verdim. Öğretmen ders anlatmaya başlamıştı ama onu dinleyemeyecek kadar kafam doluydu. Ne yapacağımı düşünmeye koyuldum. Lucy beni uyarmıştı ama onu dinlememiştim. Şimdi bir arkadaşı daha kaçırılınca ne kadar üzüleceğini tahmin bile edemiyordum. 

  Sonunda ders bitmişti ve ben Paul'u bulmak için dışarı çıkmıştım. Sınıfları tek tek geziyordum. Kimya sınıfındaydı.Başını sırasına gömmüştü. Yanına gidip kısık sesle konuştum.

"Paul biraz konuşabilir miyiz?"

Paul kafasını sırasından kaldırdı.Bana üzgün bir bakış attı. Yerinden yavaşça kalktı.Yanımdan geçip koridorda ilerlemeye başladı. Sakin bir yer bulduğumuzda bana döndü.

"Deacon bana olacakları anlattı.Lekelendiğimi biliyorum. Öleceğimi de biliyorum. Ama ailem bunu kaldıramaz. Biliyorum kaçış yok ama kaçırılmaktan farklı bir şeyler bulamaz mıyız?"

Bana bakmıyordu. Gözleri başka yerdeydi ve cevap da vermiyordu. Oysa umursamaz bakmıyordu. Sinirlendim.

"Paul bir şeyler söyle."

Paul bana sarıldı ve ağlamaya başladı. Şaşırmıştım. Ellerim iki yanımda sarkarken karşılık vermeye çalıştım. Tek elimi sırtına götürüp konuşmaya başladım.

"Paul ağlanacak bir şey yok. Ağlama lütfen. Şu soruna çözüm bulursak hiçbir sorun kalmayacak."

Paul benden ayrıldı ve bağırmaya başladı.

"Hiçbir sorun kalmayacak mı? Ölüyorsun Taylor. Gözlerim önünde. Ve buna sebep olan benim anlıyor musun?Hiç sevdiğin biri senin yüzünden öldü mü? Ona bir şey olacağını bile bile yaşadın mı? Birçok sorun var. Telafisi olmayan sorunlar!"

Cevap vermedim. Veremezdim de.Haklıydı, birçok sorun vardı. Ama kendini bu kadar üzmemeliydi. Bana destek olamalıydı.

"Çok üzgünüm Taylor. Böyle olsun istememiştim.Merak etme.Ailenin güvenliğini her zaman sağlayacağım, söz veriyorum. Üzgünüm."

Bunları söyledikten sonra yanımdan ayrıldı. Bir yandan gözyaşlarını siliyor bir yandan da hızlı adımlarla yürüyordu. O gözden kaybolduktan sonra sınıfıma doğru ilerledim. Sıraya oturdum kaçırılmadan başka bir yol aramaya başladım.Deacon ile de konuşmam gerekiyordu. Dersin geçmesini bekledim. Sonunda bittiğinde bu sefer Deacon'ı aramaya başladım. Onu koridorda gördüm. Dolabının yanındaydı. Yanına gittim.

"Konuşabilir miyiz?

Yüzünde meraklı bir ifadeyle bana döndü ve başını evet anlamında salladı.

"Deacon, benim kaçırılmadan daha farklı bir yola ihtiyacım var. Buraya gelme sebebimiz babam ve eğer kaçırıldığımı öğrenirse kendisini asla affetmez. Başka bir çözüm bulmam lazım.Yardım eder misin?"

Deacon gözlerime bakıp düşündü. Bir iki dakikadan sonra konuşmaya başladı.

"Ailene onlardan çok sıkıldığın yalanını söyle. Evden kaç, böylece senden haber alamazlar. Süre dolana kadar beraber başka yerlerde oluruz. Sonrası zaten..."

Sonrasında zaten ölmüş olacaktım.

*************************** 

Bebişlerrrr :D umarım beğenmişsinizdir. Uğraştım bayağı bi. Uzuuun da yazdım artık fazlaca vote ve yorum gelir diye düşünüyorum. Neyse aşkolar görüşürüz :P

SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin