Bölüm 3

52 7 0
                                    

Uzun süre sonra Amca Bey geldi. Kıyafet yığınlarının arasına usulca elini daldırdı ve beni çıkardı. İkimiz de konuşmuyorduk. Elimde sıkıca tuttuğum hırkaya baktı. Beni buradan götürmeye gelmişti lakin bunu dile getirse kalmak için elimden geleni yapacağımı biliyordu. Bu yüzden büyük bir poşete kanepenin üzerindeki kıyafetleri ve anneme ait evdeki diğer eşyaları doldurdu. Ardından dış kapıdan çıktı.

Bir süre orada bekledim ve etrafa göz gezdirdim. Amca Bey hepsini olmasa da anneme ait bir sürü eşyayı yanına almıştı. Kalanları toplayıp doğruca mutfağa girdim ve nicedir aklımda olan pastayı da yüklenip evden dışarı çıktım.

Fahri amcam arabada beni bekliyordu. Dış kapıyı kapattım, anahtarı cebime koydum ve onun yanına gitmeden önce komşunun zilini çaldım. Kısa bir süre içinde Mualla Teyze kapıyı açtı. Elimdeki yaş pastayı uzattım:

"Mualla Teyze kusura bakma seni de uğraştırdım."

"Aman Batu, o nasıl laf yavrum, ne kusuru? Bu pasta da nerden çıktı?"

"Bu benim doğum günü pastam. Bunu ailecek yerseniz..."

Gözlerim dolmuştu lakin ne kadar zor zaman yaşarsanız yaşayın fazlaca akıtılan gözyaşı diğer insanları daima rahatsız edip usandıracağından güç bela yutkundum ve kendimi toparladım.

"Çok mutlu olurum."

Mualla Teyze bir şeyler diyecek oldu ancak pastayı kucağına tutuşturup hızla arabaya bindim. Amca Bey komşumuza teşekkür mahiyetinde kornaya bastı ve gaza yüklendi. Uzun İstanbul trafiği boyunca kimse sessizliği bozmadı. Arabanın camına vuran yaşam telaşı zihnimizi oyalayan bir terapi gibiydi.

Kasvet yüklü yolculuğumuz sürüp giderken aklımda hep Amca Bey vardı. İyi yahut gaddar bi adamıydı, anlayamamıştım. İçimde ona dair çalkantılı hisler taşıyordum. Kimi zaman gözlerinde merhamet emareleri yakalarken kimi zaman da katılaşmak üzere olan bir kalp görüyordum.

Böyle düşlerle oyalanırken eski püskü muhitler ufukta belirdi ve çaresizce Türkan Abla'nın yanına geri gönderildim. Kapının önünde Fahri amcam bakıcıma akşam döneceğini söyleyerek istediği yemekleri izah ederken sıkıla sıkıla koridordan odama doğru ilerledim. O sırada aklıma koridorun sonundaki oda geldi. Babamın kaldığı oda...

Birden içimde tuhaf bir merak oluştu. Bunca yıldır beynimde çeşit çeşit canlandırdığım baba siluetinin aslı neydi acaba? Yakışıklı mıydı, çirkin miydi? Uzun ya da kısa?

Ansızın içimde peyda olan bin bir merakla rotamı değiştirdim ve koridorun sonuna varıp kapıyı tıklattım. Duymayı beklediğim ses dahi kalbimin atışlarını hızlandırıyordu. Lakin içerden herhangi bir ses yankılanmadı.

Kapıyı bir kez daha tıklattım. Adeta bir ölüm sessizliği... Bunun üzerine kolu indirerek kapıyı açmak istedim ancak kilitliydi. Birkaç kez kolu zorladım fakat sonuç değişmedi. Bu durum merakımı iyice körüklemişti

Neden onu kilitli kapılar ardında tutuyorlardı? Acaba tehlikeli biri miydi? Yoksa bulaşıcı bir hastalığı mı vardı?

Bu soruları düşünürken Türkan Abla içeri girdi. Elim hâlâ kapının kolundaydı bu hâlimi gören şefkatli bakıcım kızar gibi olmuştu:

"Batu, bırak kapının kolunu!"

"Türkan Abla babam neden kilitli?"

Zavallı kadın ne diyeceğini bilemedi. Açıklama yapmak istediği aşikârdı fakat bir sebeple susuyordu. Dış kapıyı kapatıp yanıma geldi:

"Bak Batu, zamanı geldiğinde söz sana babanı göstereceğim ve her şeyi anlatacağım ama şu an Amca Bey buna hazır olmadığını söylüyor. O ne zaman derse o zaman açacağım kapıyı. Tamam mı?

Söylediği son cümle aslında bir cevap beklemiyordu. Her ne kadar, "Ama Türkan Abla..." ile başlayan cümleler kursam da onu ikna edemedim.

Bu tuhaf durum kalbimi merak duygusuyla kaplamıştı. Derinlerde yatan acı hislere bir alternatif eklenmişti. Kilitli kapıların ardında yaşamaya mahkûm edilen ve bizzat benden gizlenen bir adam... Varlığımı bir sarmaşık misali dolayabileceğim tek gerçek. Babam.

Kutup KelebeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin