Telefonun alarmı ile uykusu yarıda kesildi. Yüz üstü yatarken yastığın altına koyduğu ellerini çıkardı ve küfürler savurarak alarmı kapattı." Beş dakika daha" diye söyledi telefonuna. Ardından alarm ile bölünen uykusunUna devam etti.
Bu mutluluğu çok uzun sürmedi, maroon5'ın "this love" melodisi ile telefonun bütün evi inletmeye başlamıştı.
Evet 25 yaşına gelmesine rağmen telefon melodisi kullanıyor ve Maron5 dan vazgeçemiyordu. Ergenlikten kalma bir hayranlığı vardı. Adam Levine ilk aşkı, ilk hayali sevgilisiydi. Hatta erotik Rüyalarını süsleyen kahramanıydı. İlk evden kaçıp konserine gittiği kişiydi. Bu yıl evlendiği haberini okuyunca ergenler gibi üzülmüş ve o sarışın manken yerinde olmadığı için kıskanmıştı. Gruba ve özellikle Adam Levine'ye olan hayranlığı bu kadar fazla ve ergenceyken Arkadaşlarının bütün alaylarına karşı ısrarla telefon melodisini değiştirmiyordu.
Hoş artık onunla dalga geçen bir arkadaşı kalmamıştı tabiki Emma dışında. Hepsini geride Amerika da bırakmıştı. Öyle geniş bir çevresi hiç bi zaman olmamıştı. Genelde insanlardan soyutlardı kendini. Arkadaşlarının çoğu da zaten Emma'ın arkadaşıydı. Serra bir nevi yancıydı.
Emma'ın cana yakın, güzel hatta seksi olması onu popüler yapmıştı. Böylece erkeklerin kapısında sıraya girdiği ve aşk ilanları ile durmadan rahatsız ettiği; kzların ise popüleri olmasından yararlanıp arkadaş Olmak istedikleri, hayran oldukları yada güzelliğinden dolayı kıskançlık krizlerine girip düşman oldukları bir kızdı.
Lisede okulun ilk günü Emma ile öğle arası yemek sırasında tanışmışlardı. bundan bir ay sonra Serra, Emma'nın popülerliği yanında kendinin ezik inek öğrenci modunda takıldığı için niye arkadaş olduğunu sormuŞtu;
" niyesi var mı kızım? Ben senin ruhunu doğallığını ve arkadaşlığını seviyorUm" demişti. Ogünden beride hiç ayrılmamışlardı.
Güzelim uykusundan uyandıran this love çalmaYa devam ediyordu. Ekrana tek bir açık gözüyle baktı. Arayan tabiki tek kalan arkadaşı Emma idi.
"Ne var?"
" günaydın şekerparem. İş görüşmen yok muydu senin? Geç kalacaksın. "
" gitmicem işe mişe." Bunu demesi ile telefonun diğer ucundan Bir bağırış duydu.
"Bella Serra Clarkson. Çabuk o koca kıcını kaldır ve kahrolası iş görüşmesine git" dedi kızgınlıkla arkadaşı.
Yaklaşık Çeyrek saat sonra Serra duştan çıkmış giyinmeye başlamıştı.
"Kahrolası Türkiye, senden nefret ediyorum Amerika ve sen hayat bırak yakamı artık" diye kendi kendine konuşurken kapıdan çıktı.
" kızım düzgünce kahvaltı yap. Gel çay koydum içelim"
Zaten yeterince geç kalmamış gibi birde merdivenlerde Mualla teyze ile karşılaşması süper olmuştu. İlk defa Serra 3 ay önce buraya taşındığı zaman tanışmışlardı Mualla hanım ile. Serra'nın yabancı olduğunu öğrenmesi ile Türk misafirperverliğini göstermek için elinden geleni yapmıştı. Sevecen kadındı aslında. 60lı yaşların sonunda 2 kedisi ile yaşıyordu. Asker olan kocası Muzaffer amcanın ölümü ile kedilerine daha sıkı bağlanmıştı. Ne zaman Serra'yı yakalasa kıskaç altına alır ve eski zamanlardan bahsederdi. Muzaffer bey ile olan büyük aşklarını bilmeyen yoktu. Onun ölümü ile bu aşkı bilmeyenlere anlatmayı görev edinmişti adeta. Kedi değil de kaplan olduğundan şüphelendiği 2 kedisi ise en kıymetlileriydi. Ayrıca ilk andan beri Narin ve Sakin -evet isimleri buydu ama hiçte isimlerine yakışır bir kişilikleri yoktu.- Sera'yı hiç sevmemişlerdi ve bunu her fırsatta göstermekten çekinmiyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karga ile...
RandomOnunla aynı havayı solumak bile yeterince zorken şuan da bu küçücük oda da baş başaydık.bu tanrının bana küçük bir şakası olamalıydı. Bu aralar o küçük şakalar çok fazla tekrarlanmaya başlamıştı ve bu da canımı sıkıyordu.