Gözlerini tekrar açıp kapadı. İnanamamıştı. Ellerinin gözlerine götürüp kırpıştırdı ve son kez gözlerini tekrardan açtığında karşısında duran adamın o olduğuna inanmıştı artık.
Çok değil birkaç yıl önce kısa bir süre için tanıştığı adam karşısında oturuyordu. "Dünya gerçekten küçükmüş" diye düşündü.
Geçen süre zarfında dış görünüşünde oldukça belirgin değişiklikler vardı. Zaten şaşkınlığının büyük bir kısmıda bu yüzdendi. Pahalı ve özel dikim olduğu her bir dikişinden belli olan takım elbisesi ile yıllar önceki halinden eser yoktu. Hafif beyazlamış bir kaç tel saçı ile yaşının ilerlediğinin tek belirtisiydi. Ama yakışıklılığından hiç bir şey eksilmemiş üstüne olgunluğu karizmasına karizma katmıştı.
Değişmeyen tek şey bakışlarıydı. Sert kendinden emin ve mimiksiz durgun bakışları...
Heybetli vücudu oturduğu sandalyenin tamamını kaplamış bir şekilde karşısında oturuyordu. Ona bakarken ilk tanıştıkları günü hatırladı.
Birinci sınıfı bitirip tatil için eve gelmişti. Kapıda onu tatlı oğlu Tina karşılamıştı. Evet!köpekleri oğlandı ama adı Tina'ydı. Köpeğin erkek olduğunu fark ettiklerinde çok geçti. Bütün aile ve Tina adına alışmıştı bile.
Tina kapının önünde bütün miskinliği ile yatıyordu. Zamanla yaşlılık belirtileri göstermeye başlamış ve artık hareket bile edemeyecek kadar miskinleşmişti. Bu yüzden kapıda Serra'yı görünce önce merak ile kafasının kaldırmış ve daha sonra tanıdık küçük bir hırıltı çıkarttıktan sonra uykusuna kaldığı yerden devam etmişti.
Serra sevecenlikle başını biraz okşadıktan sonra kapıya yöneldi. Tam kapıyı açmak için elini kaldırdığında birinin ondan önce davranım kapıyı açtığını fark ettiğinde çok geçti. Karşısındaki yüzü evin içine dönük bir şekilde içerdekilere heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatarak dışarı çıktığı için Serra'ı görmedi ve ona çarptı.
Beklemediği bir anda gelen bu darbe ile yere düştü ve sinirle bağırmaya başladı. Karşısında duran adamın kim olduğunu bilmiyordu ve o da yerdeki duran kadını yani kendini kaldırmak için hiç bir girişimde bulunmamıştı.
Arada Tina'ın kafasının kaldırıp olanları izlediğini ama kalkıp yanlarına gelmek gibi bir niyeti olmadığı için tekrar yatıp ordan izlemeye devam ettiğini gördü.
Bir süre sonra biraz olsada sakinleşmiş ve evin içine bakmayı akıl etmişti. İçerden küçük kardeşi Mert'in onlara doğru geldiğini gördü. 16 yaşındaki kardeşi Ergenlik sivilceleriyle dolu yüzündeki gülümseme ifadesi ile masumca bakıyordu. Yeni nesil gençlerin yaptığı gibi önleri uzun yanları kısa bol jölelenmiş saçları ise kendi deyimi ile son modaydı. Bir yılda ne kadar da büyümüştü. Ailesinde ki Türk geleneklerine en uzak aile bireyiydi Mert. Türkçeyi fark bir dil bidiği için sırf arkadaşlarına hava atmayı sağladığı için birazcık biliyordu. Bu yüzden hikayenin kahramanı adam ile türkçe konuştuğu zaman şaşırmıştı Serra. Sonra da biraz rahatladı. Türkçe konuştuğuna göre biraz önce büyük bir kriz geçirip sinirle sıraladığı küfürleri büyük ihtimal anlamamıştı bile.
Bu sevinci abisi Adam'ın merdivenlerden inip adama ingilizce olarak
"Adamım sorununuz ne koşturup durmasanıza" demesiyle kursağında kalmıştı.
Utanıp kızarmıştı. Neler olduğunu anlamak için etrafına bakıyordu tıpkı şuan daki gibi.
O zaman ilk şaşkınlığı geçtiğinde abisi karşısında duran kahverengi saçlı, kapkara gözlü 1.90 boylarında düzgün fizikli adamı tanıtmıştı. Arkadaşları olsa "yakışıklı sevgili" kategorisinde en üst sıraya bu adam için kocaman bir yer açarlardı. Ama Serra için bu geçerli değildi. Adam yakışıklıydı yakışıklı olmasına ama asla sevgilisi olamazdı. Çünkü Serra ya bakmazdı havalı bi tip olduğu her hareketinden belliydi. Daha çok okulu havalı ve mankenlik ajansına kayıtlı Rachel için uygun bir adaydı.
Bu yakışıklının kimin sevgili adayı olabileceğini düşünürken abisinin;
" hey küçük eve hoş geldin. Bak bu Savaş okuldan arkadaşım. Tatilde bizimle" demesi ile kendine geldi ve böylece abisinin arkadaşına aşık küçük kardeş kervanına katıldı.
Bütün yaz havalı görünmek için onlarla ilgilenmiyormuş gibi yapıp bir yandan da peşlerinden ayrılmamıştı. Ama tatil bitip Serra NewYork'a, Adam ve Savaş'ta istanbul'a döndüklerinde büyük bir hayal kırıklığı ile Serra'ın platonik yaz aşkı sona ermişti.
O yazdan beri ile Savaş'ı hiç görmemişti. Arada bir abisinin ağızından adını duyunca haycanlanırdı ama belli etmemeye çalışırdı. Şuan karşısında duran adamın o olduğuna inanmak istemiyordu. Ama oydu işte.
Heyecanı biraz yatışır gibi oldu. Sonuçta tanıdık biriydi ve projeye kabul edilmesi yüksek bir ihtimaldi. Bu düşünce ile sevinçle kapını önünde adama doğru ilerledi. Artık rahatlamıştı taki adam sert bir ses tonuyla ona oturmasını söyleyinceye kadar ki onu tanıdığı kısa bir süre içinde hiç böyle bir sertlikle konuştuğunu duymamıştı. Henüz ilk aşkınlığını atlatamamışken bir de bu sert bakışlar ve sert konuşma Serra'yı alt üst etmişti ki bu yüzden ilk başta ne dediğini anlayamadı. Biraz kekeledi ve neden geldiğini açıkladı.
"Ah Savaş ne güzel bi tesadüf uzun süre oldu görüşmeyeli ve seninle çalışacağım için çok mutluyum" sözleri ile tamamlayım oturmakta olduğu toprak rengi tekli koltuğa sırtını yaşlayarak rahat bir pozisyon aldı."Sizi tanımam mı gerek?"
"Bu nedenek dalgamı geçiyorsun?" Serra bu sözlerle allak bullak olmuş ve oturduğu yerden şaşkın bir şekilde doğrulmuştu.
Savaş ise sinirlenmişti
"Bu ne samimiyet? İş görüşmesi için geldiğinizi sanıyordum. Başlangıç olarak hiç te iyi gitmiyorsunuz hanımefendi." Dedi.
Arkasına yaşlandı ve aşaladığı her bir noktasından belli olan gıcık bir gülümseme ile kızı baştan aşağıya süzdü. Giydiği beyaz gömleğin altında her an fırlıcakmış gibi duran ama çokta büyük olmayan göğüslerinde bir süre takılı kaldı ve bakışlarını kızın dudaklarına doğru yöneltti.
Adamın bakışlarının dudaklarına geldiğinde değiştiğini fark etmemiş gibi yaptı Serra ve morali bozulduğu için hayal kırıklığını belli eden ses tonunu gizlemeye bile gerek duymadan konuşmaya devam etti.
" özür dilerim benim hatam çok uzun süre oldu hatırlamanız normal" dedi ve içinde CV sinin ve projenin bulunduğu dosyayı masaya bıraktı.
Değişmeyen otoriter ses tonunu bozmadan devam etti adam;
" teşekkürler bu dosyalar yeterli biz sizi ararız çıkabilirsiniz iyi günler"
" peki iyi günler"
Yüzü yerde umutsuz üzgün bir şekilde odadan çıkarken kendi kendine söylendi " seni boş boğaz patavatsız Serra adam nerden tanısın seni. Böyle konuşursan tabi bu işte yatar. Şimdi Amerika'daki ajansa ne diceksin acaba?"
"Bir saniye bekleyin lütfen" sesi ile kendine geldi ve adama doğru döndü.
Gene o ilgisiz ve gıcık bakışları ile
" sizi nerden tanımam gerekiyor?" Dedi. Son kelimeyi manalı bir şekilde vurgulamıştı.
Bu soru karşısında hazırlıksız yakalanan Serra kekeleyerek sorulan soruya yanıt vermeye çalıştı.
"Abim ile sınıf arkadaşıydınız üniversiteden. Bi yaz Amerika'ya yanımıza gelmiştiniz "
" adınız neydi?"
Ne yani hatırlamayı bırak dosyasına adına bile bakmamış mıydı adam? Bu davranışına bozulmuş olsada cevap verdi
"Adım Serra Elizabeth Clarkson" dedi ve dışarı çıktı.
##########
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karga ile...
RandomOnunla aynı havayı solumak bile yeterince zorken şuan da bu küçücük oda da baş başaydık.bu tanrının bana küçük bir şakası olamalıydı. Bu aralar o küçük şakalar çok fazla tekrarlanmaya başlamıştı ve bu da canımı sıkıyordu.