Tek kişilik yatağına çöreklenen, iki misafirden biri beynini uçuk pembe pamuk şekerle sıvıyor,diğeri kalbini paslı çivisinin ucuyla habire dürtüklüyordu.
Sağ yana dönük bedenini tavana çeviriyor,içini sarmalayan hüzünlü filmin görüntülerini oraya yansıtıp bir tutam izledikten sonra soluk papatya yaprakları döküyordu nefesinden geceye.
Derken görünmez bir elle saçlarından kavrayıp bedenini sola asılıyordu diğeri.
Bu sefer de mutlu bir heyecanla kucaklaşıyor yine sırt üstü dönüp geleceğe dair hayaller asıyordu sokak lambasının duvara yansıttığı garip gölgelerin sırtına.
Tam da mest olmuş ruhu yarı ölüme geçiverecekken, sağdan kalbini çekiştiriyordu yine hüzün ve bir saatten fazladır süren kısır döngü başa sarıyordu.
Başını yastığa bıkkınlıkla vurup yorganı ayak uçlarıyla itekleyerek yarı doğruldu.
Uyumaya ihtiyacı vardı
oysa, ne çok yorulmuştu şu son bir kaç gün.Vedalaşmaya gelecek olan akrabalar için evi boydan aşağı temizlemişler,çeşit çeşit yemek ve hamur işleri yapmışlardı.
Bugün hepsini ağırladıktan sonra,değer verdiği komşularına kendi rızasıyla,vermediklerine ise annesinin zoruyla tek tek giderek helalleşmiş,valizlerini hazırlamış,koşturmuş da koşturmuştu.
Onu uzaklara göndermeye gönlü olmayan annesini de anlayamıyordu bir türlü.İsteksiz olduğu bir durum için bunca bayram telaşına ne lüzum vardı?
Zaten ezeldendi ona zulmü de,haydi neyse idi.
Bileğindeki tokayla saçlarını toplamak için ellerini kaldırırken, bir anda durup kulak kesildi.
Ebeveynlerinin odasının kapı gıcırtısıydı kulağına çalınan ve akabindeki ayak seslerinin ritminden birazdan odasına gelecek kişiyi tahmin ederek kendini hızla yatağa atıp uyku pozuna büründü.
Üç kemerli bordo ev terliklerinin tabanları, odasının zeminini,az önce salonda olduğundan daha nazikçe döverek yatağının yanı başında durdular.
Hey gidinin terlikleri, sanki duruma göre bando marşı çalması için yapılmıştılar...
"Uyudun mu."
Aşina olduğu fısıltıyla yatağın yanını çökertti annesi.Tesbih kokulu soluğunun yüzüne yaklaşışını hissettikçe gözlerini kapalı kalmaya zorlayarak tepkisiz kalmaya devam etti.
Saçlarını okşayan parmaklar bir süre öylece gezindikten sonra alnında dudak dokuşlarını hissetti.
Pürüzlü,eski dudaklar kaşlarının hemen üzerinde duraksadı ve kokusunu içine çekmek için burnundan nefeslendi. "Kuzum." Son harf alnında şeddelenip buselendi. "Kara ceylanım."
Saçlarındaki parmaklar uzaklaşırken,annesinin nefesinin bir ağıt senfonisine dönüşmesini yüreği burkularak dinledi.
Yine de uyanık olduğuna dair tek bir alamet göstermemeliydi.Başına geleceği biliyordu çünkü.
Uyumama nedenini sorgulayacak,telaşlarını dillendirecek ve vazgeçirme propagandalarına -gitmesine bir gün değil bir saat bile olsa- kaldığı yerden devam edecekti.
Ağır uslu ve tatlı dille açıklasa , 'Bebek mi avutuyorsun,senin yaşadığın kadar unuttuğum var benim diyecekti.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KANADI
Storie d'amoreArsız küfürlerle kuşatıldığından değil, kelimelerin dizilişi bakımından devrik bir düş bu okuyacağınız. Bir düş ki; kimi gurbete uçan iki küçük göçebenin kanadı, kimi gözlerinden döküldü, yüzlerinde kanadı. Ben oradaydım. Kimi, solunan oksi...