Saniyenin onda birini kaplayan düşüncelerimden arınıp duvara tüm dikkatimle baktım.
Ve işte o zaman anladım ki, problem duvarın hareket ediyor olması değildi.
Problem, hareket edenin bir duvar olmamasıydı.
Evet, evet bu kesinlikle duvar değildi. Aklımdan bin bir türlü düşünce geçiyordu. Rüyada olduğum için, karşımda olan şeyin bugüne kadar bilinen ya da bilinmeyen her şey olması muhtemeldi. Bu yüzden kalbim yerinden fırlayacak desem bile, korkumu tarif edemezdim. Neydi karşımdaki? Her yer karanlık olduğundan neredeyse hiçbir şey göremiyordum. Bana zarar mı verecekti? Vahşi miydi?
Belki şuracıkta öldürürdü beni. Ölüm düşüncesiyle bayılacak gibi olsam da, tekrar ve tekrar, rüyadayım dedim kendime. Acaba son bulur muydu ikinci dünyam, ölürsem burada? Bilinmezlik en korkunç şeydi. Şu an bulunduğum durum hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.
Benim bunları düşündüğüm saniyelerde, ne olduğunu çözemediğim yaratık (?) sertçe beni arkamdaki duvara çarptı. Kesinlikle, onunla baş edemezdim. Ama sanırım ilk kez ölümden korkmuyordum. Belki ölüm beni normal rüyalara kavuştururdu. Belki buradan kurtulmanın tek yolu ölümdü. Tabi bunu, gerçekleşmediği sürece asla bilemeyecektim.
O sırada kolunu boğazıma bastırıp hareket etmemem için diğer eliyle om- Ne!?! Nasıl? Karşımdakinin bir insana benzeyen büyüklükte elleri vardı ve hissettiğim nefesinden anladığım kadarıyla benden biraz uzundu. İnsandı! Karşımdaki insandı! Labirentte benden başka bir insan vardı!
Şimdi tek soru, bana ne yapacaktı?
Gözlerim kararmak üzereydi. Son gücümle derince bir nefes aldım ve şunları söyledim.
"Lütfen... Ba- bana zarar verme."
Bir şeyler fısıldadı ama sesi kulağımda dalgalanıyordu.
Galiba labirentten uyanıyordum.
Peki o kimdi? Bir daha uyuduğumda o hala burada olacak mıydı? Onunla ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Karanlıktı. Onu görememiştim. Ne söylediği bir yana, sesini bile algılayamamıştım.
Ne görüntüsü, ne sesi...
Bir şey hariç. O an farkında olmasam da, kokusunu asla unutmayacaktım.
〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰➰〰
Elimde kalan rengarenk yağlı boyaları daha kuvvetli bir şekilde ovdum. Evet çıkması zor oluyordu ama fırça çok sıkıcıydı. Tabloyu tablo yapan en önemli şey, senin ona kendinden ne kattığındı. Picasso, Da Vinci... Tablolarında kendi tükürük izlerine bile rastlanmıştı. Diğer yanımın "Bu bilgiler ne halta yarayacak ?" demesine engel olamadım.
"Kes sesini bu genel kültür aptal." diyerek banyodan çıkıyordum ki babamın tuhaf bakışlarıyla karşılaşınca duymadığını umarak genişçe sırıttım.
Kendime not; kendi kendine konuşmayı bırak.
Acaba Görkem bana zır deli demekle haklı mıydı? Sonuçta fazla tuhaf davranış ve tepkilerim vardı. Kendi kendime konuşuyordum?
Genelde fikirlerimin uyuştuğu yanım harekete geçti:
" Saçmalama deli değilsin. Unutma dahilik ve delilik arasında çok ince bir çizgi vardır."
İyi de ben ne ileride deli olabilecek kadar dahi ne de eskiden bir dahi olma potansiyeline sahip olacak kadar deliydim.
Aslında, ileride deli olacak bile olsam herhalde dahi olmaya değerdi. Veya buna azıcık zeki olan kızın dahi olma hayaliyle poposunun, ardından ayaklarının yerden biraz yükselmesi deniyordu. Belki de sadece egodur. Egonun gözü kör olsun. Neyse.
![](https://img.wattpad.com/cover/9172280-288-k880720.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent.
Novela JuvenilVe en tuhaf olanı da, bunların hiçbiri gerçek değildi. Hepsi yapay korkulardı. Bunlar benim rüyalarımdı. Kimse benim rüyalarımla oynayamazdı. Yani bu... Bütün bunlar... Bütün bunlar sadece beynimin bana oynadığı oyunlardı. Oyunlar. Beyin oyunla...