Son hızla koşuyorduk. Onlar daha ne olduğunu, neden bunu yaptığımı bile soramamışlardı. Kısaca, can havliyle kaçıyorduk. İyi ki hava bizi göremeyecekleri kadar karanlık sayılırdı. Tamam, o kadar da değildi ama, lunaparkın girişinde olan adamlar arabanın yanına varıncaya kadar, biz çoktan kaçmıştık.
Planım basitti. Hava karanlık. Aşırı lüks bir arabanın yanındayız. Arabanın alarmı var. Bu lüks arabanın ilerisinde de geçen yazdan beri burada olduğunu bildiğim bir külüstür var. Ve kapıdaki adamlar, o lüks araba her kiminse arabadan sorumlu. Taşı külüstürün camına at, arabanın ötmesi için hafifçe vur, kaç! Evet, tam düşündüğüm gibi arabaya koşuyorlar. Telsizini çıkardı. Yoo bunu riske atamam. Ayrıl oradan artık dostum!
Aniden durdum ve arkadaşlarım da benimle beraber çöp konteynerinin arkasına saklandılar.
"N'aptın sen!" dedi Görkem kısık bir sesle, bir yandan hızlı hızlı soluklanarak. Evet kapıdaki ikinci adam telsizle heyecanlı ve endişeli bir şekilde bir şeyler söyledi ve oradan ayrıldı. Hızlı hızlı konuşmaya başladım. "Vakit yok. Sorun da yok. Sadece bana güvenin. Şimdiyse içeri sızıyoruz."
LABİRENT.LABİRENT.LABİRENT.LABİRENT.LABİRENT.LABİRENT.LABİRENT.
"Sonrasını da biliyorsunuz işte. Ana kapıdaki adam arka kapıdakileri yerlerini alması için çağırdı. Arka kapıdaki adamlar öne gelirken de sızdık işte. Tabi o makinist biraz daha erken gelseydi..."
İçerdeydik ve şimdi korku tüneline dalmış, raylar boyunca yürüyerek devre ve kabloların bulunduğu -karanlık olduğundan, bu iki metre boylarında tahta kasanın içinde kablolar olmasa da çok kullanılmayan bir şey olduğunu düşünüyorum- rayların solunda kalan bir girintiye tünemiştik. Partinin başlamasını kıyafet ve maskelerimizi düzelterek, fazladan parlatıcı sürerek ve uçamayıp borulara çarpan botokslu kuşlarla bekliyorduk.
Sonunda Hande dayanamamış olacak, "Pardon borunun yanına düşebiliyorsa boruların yanından geçip gidemiyor mu!" diye patladı. İstemsizce kıkırdadık. Partinin başlamasına, daha doğrusu lunaparkın açılmasına yaklaşık 10 dakika vardı.
"Heyecanlıyım."
Bunu dememle artarak gelen bir müzik sesi duyulmaya başladı.
Görkem bana bakıp sırıttı, "İlk partimiz bacımlar."
Tutku oturduğumuz yerden kalktı "Gidelim o zaman bacımlar?"
Hande hariç hepimiz kalktık.
"Bacımlar? Bacımları yalnızca ben size söylerim!"
Tutku elindeki maskesini yüzüne geçirdi, "UZA."
"Hahahah"
Hande hala telefonundan kuş uçurmaya çalışıyordu. Hafifçe dürttüm, "Hande hadi?"
"Beş dakika dahaa..."
"Bu kızın bu kadar isteksiz olması normal mi?"
"Hande gitmemiz gerek artık" diyerek kolundan tutup karanlık tünelin raylarına çektim.
"Bekle, zaman geldi mi? Oyuna dalmışım, parti, inanmıyorum, parti başlıyo!"
O sırada Hande'nin arkasındaki kabloların bulunduğu kutudan dumanlar çıkmaya başladı. Ancak "Sanırım kablolar yan-" diyebildim. Sonra zayıf bir ışığın altında, tahta kutunun kapağı yavaşça kalktı..
Sonra ben korkudan çığlık atmaya çalışıp atamazken, Hande arkasını dönüp çığlık çığlığa geriye, benim üzerime atıldı; Görkem refleks olarak hızla geriye çekilmeye çalışırken tökezleyip raylara düştü. İlginç bir manzara. Tutku olayın şokunu hızlı atmış olacak ki raylar boyunca kaçmaya başladı. Bizi bırakıp gidecekti. Bizi işe yaramaz tahta bir kutu sandığımız tabutla, içinden çıkanla baş başa... Birkaç adım olmuştu ki bizi bıraktığını anlamış olacak, durdu ve yanımıza geldi.
![](https://img.wattpad.com/cover/9172280-288-k880720.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Labirent.
Teen FictionVe en tuhaf olanı da, bunların hiçbiri gerçek değildi. Hepsi yapay korkulardı. Bunlar benim rüyalarımdı. Kimse benim rüyalarımla oynayamazdı. Yani bu... Bütün bunlar... Bütün bunlar sadece beynimin bana oynadığı oyunlardı. Oyunlar. Beyin oyunla...