Bölüm:1 İlah beyimize selamlar

54 2 0
                                    

Sabah sabah yine en olmadık tarafından kalkmıştım yatağın, ama olsundu bugün güzel bir gündü ve ben yatağın sağ sol davalarına aldırış edemeyecek kadar mutluydum. Birazdan kahvaltımı bitirip sonra da huzurun kollarına bırakacaktım kendimi.

Evden çıkmam ve güneşle buluşmam tamı tamına 3. 52 saniyemi almıştı ve ben geciktiğimi düşünerek özürler diliyordum kendi kendime.

Çok geçmeden Naz'la karşılaştım ( Naz, liseden uçarı kızın tekiydi ve benim şu an görmek isteyeceğim son kişi olma ihtimali çok yüksekti.) Kısa bir selamlaşmanın ardından günün bütün dedikodusunu saniyeler içinde beynime kazımıştı, resmen nöronlarım iflas bayrağıyla birlikte beynimden göç ediyorlardı. Ucuz atlatmış olduğuma şükrederek hemen uzaklaştım oradan, bütün mesele bugüne güzel başlamayı hayal etmiş olmamdı. Bir dakika ! O da neydi ? Neyin neseydi ?

Karşımdaydı. Siyah saçları, zeytinden nasiplenmiş gözleri, minnacık burnu ve yanında kendimi pire gibi hissettiğim o duruşuyla oradaydı. Şu an  kitlendiğim için hesaplayamadığım mesafe tahmini 50-60 metre falandı. Ama bana burun hizamda soluk soluğa kalmışlığıma sıradan tepkilerle gülümseyen kişi baş belam Eylül'dü. Bakmak istediğim kişiyle görmek zorunda kaldığım kişi kesinlikle aynı kişiler değildi.

" Sana da günaydın Eylül. Yine manzaramın üzerine kıçınla oturdun tebrik ederim."

"Boşver kızım ya bundan sana Mecnun olmaz, biraz saf mı ne ? Sanki alık alık bakıyo ama pek göremiyo gibi."
Kıkırdamalarına ara verince soluklandı ve tekrar başladı konuşmaya.
" Ahmet abi çay var mı? Varsa iki yanık göndersene bize, malum Leyla'mıza ağrı kesici bişeyler lazım ki senin çayın bu konuda Nirvana . "

Aklım hala ondaydı, 3 gün 5 saat 23 dakikadır görmemiştim ve Eylül yüzünden de bu vuslat yalnızca saniyeler sürmüştü.

"Sen bakma bu safa Ahmet abi bize 2 açık çay ver de bi uyanalım kendimize gelelim. Bu sabahlar sen olmasan çekilecek dert değil vallahi."

"Tabi Leyla kızım hemen getiriyorum, hoş gelmişsiniz. Gözüm yollarda kaldı."
(Ahmet abi bizim kantinin mucidi. Öyle mucit dediysem elektronik donanımlı aletler yaptığından değil tabi ama yeni yeni icatlarla mutlu eder bizi, bazen kürdanlardan araba yapar, bazen kır çiçeklerinden barbie bebek kıyafetleri, tuhaf adam vesselam. "

Eylül yine başladı beynimi yakmaya, dur be kızım hiç ayarın yok seninde diyorum ama duyduğundan emin değilim belki de sessiz düşünmüşümdür bu konuda da fikrim yok. Durun durun şu an NASA yetkilileri açıklama yapıyor, göz sağlığınız açısından saat 2 yönünde yaklaşan tehlikeli varlığa lütfen bakmayınız. NASA kimdi? Göz ? Peki sağlık ?

Oydu işte yine tam karşımda beliriverdi. Elim heyecandan Eylül'ün bardağına mı çarpıyordu? Hayır bir saniye bu ıslaklık?  bu sıcaklık ? Saniyeler sonra Eylül'ün bahsettiği yanık çaylar pantolonumdan buharlaşıyordu. O an yer yarılsaydı ve içine ışık hızında dalabilseydim ya da Ahmet abi henüz ışınlanmayı bulamamış mıydı? Kendime olan kızgınlığım, utancımla birlikte domatese dönmüş yüzümü saklamama yetmedi, oracıkta küçülüyordum.

"Ah be kızım sakin. Altı üstü 4 aydır girmediği kantine adım attı çocuk." ( yalnız böyle bir kahkaha yok )

Yüreğim dayanabilir miydi bilmiyorum, bedenen çoktan yenilgiyi kabul etmiştim ama bir ihtimal bu kadar aptal olmama imkan vermeyerek kendime gelmeyi dilemiştim. Hayır  yine başlıyoruz arkamız da fazladan bir masa daha mı vardı yoksa ? Neden bu tarafa doğru geliyordu ki?

O an ciğerlerimin soluk almak için yetersiz kaldığına mı üzülmeliydim yoksa bu tahribatı önleyici başka bir solunum organımın olmamasına mı bilmiyorum. İşte yine burun- yutak- soluk borusu- bronş- bronşçuk yok hayır ciğerime girdiyse bile o oksijen artık çıkamayacaktı.

Ne oluyor böyle 18 yaşında ilk kez aşık olan liseli bir ergen gibi hissediyorum ve böyle hissetmemek o an nasıl mümkün olabilirdi hiç bir fikre sahip değildim.

" Selam, matematik 3. Sınıftan Nazım ben.  Ufak bir ricam olacak. Müsait miydiniz acaba?"

"Ben de Eylül. Matematik 2 den :) evet müsaitiz söyle bakalım Mecnun ne istiyorsun?"

"Mecnun derken yanlış oldu sanırım Nazım ben."

" ha pardon Nazım ya söyle tabi dinliyoruz"

Selam mı dedi? Bize mi dedi ? Adı Nazım mıymış ? Acaba hikmetli mi ? Bir saniye ya Ne Mecnunu Eylül, ne dedin sen ? Neyse hemen masanın en dibine yanaştım biraz önce devirdiğim bardağın kalıntılarını silerken o arada Eylül benim ilahımla konuşuyor bense yüzüne dahi henüz bakamıyorum.

Acaba hala görme yetim sağlıklı mıydı? Peki göremesem artık umrumda mıydı ? Sesi bile yeterdi belki daha da azı, devamını duymamıştım konuşmanın , malum o sürede evlenmiş 2. Çocuğumuza hatta 3 bile olabilir isim seçme aşamasına gelmiştim bile . Henüz haberi yoktu benimle evleneceğinden, olmasına gerek de yoktu. Ben biliyordum ve bu şuan için yeterliydi.

İlk bölüm için biraz kısa oldu ama umarım beğenirsiniz :)

Gün IşığımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin