Güneş tepeden gülümsüyordu. Bu gülümcük şu sevimli olanlardan değil, kötülüğün gülüşüydü. Hava çok sıcaktı ve etrafta harabelerden başka bir şey yoktu. 6 adam ve birkaç mozon -çift başlı inek-bizon kırması hayvana böyle derlerdi- belki bir yere,yaşamın ve suyun olduğu bir yere ulaşırız diye yürüyordu. Yapabilecekleri başka bir şey olduğu da söylenemezdi. Joseph Carter ve kafilesi sessizlik eşliğinde böyle yola devam ediyorlardı. Ne konuşacak bir şeyleri, ne de sohbet edecek moralleri vardı.
Hava her zamanki gibi yeşil-sarı karışımı bir renkteydi. Bulutlar artıyordu. Asit yağmuru bu hiçlikte yağarsa kafilenin lehine hiç iyi şeyler olmazdı. Hedefleri Vegas'tı ama ne hangi yönde olduğunu, ne de ne kadar kaldığını biliyorlardı. Böyle devam ederse mozonlardan birini kesmek zorunda bile kalabilirlerdi. Peki keserlerse onca yükü kim taşıyacaktı? İşte Joseph'ın aklından geçenler bunlardı ve onun yerinde olmadığına şükrediyorum.
Joseph olduğu yerde durdu. Anlarsınız ya, sürü aklıyla tüm kafile de durdu. B'rodok Joseph'in yanına gelip omzuna dokundu. Kendinden neredeyse yarım metre olan bir süper mutantın -yeşil dev adam demeyi tercih ederdi- gölgesi bir anlık serinlemesine neden oldu. B'rodok "Şimdi ne yapacağız J' ?" dedi o kalın sesiyle. Ağzı o kadar büyük, dişleri o kadar eziciydi ki Joseph'in aklına B'rodok'un kendisini yediği traji-komik bir sahne geliyordu. Korksa mıydı,yoksa gülse miydi bilemedi. B'rodok hala ona yukarıdan bakarken Joseph şöyle bi' etrafına baktı. Ufukta binalar gözüküyordu ama sadece harebe miydi bilemiyordu. Eğer harabeyse ve oraya giderlerse boşa vakit ve enerji harcarlardı. Yakında bir otel harabesi vardı ve sığınabilecekleri kapalı bir yer iyi olurdu çünkü ciddi ciddi asit yağacağını düşünmeye başlamıştı. B'rodok'a dönüp "Şu otele gidip bir baksak iyi olur." dedi. Yeşil dev adam başıyla onaylayıp diğerkilerin yanına döndü ve kafile tekrar o eski yavaşlığı ile hareket etti.
Pencereler tahtalarla kapatılmıştı ama kapı aralıktı. Çok da büyük bir yer değildi,sanki bir moteldi. Joseph diğerkilere tetikte durmasını söyledi ve omzuna astığı Winchester'ını alıp yavaşça kapıya yöneldi. Tüfeğin namlusuyla kapıyı ittirdi ve içeriye göz gezdirdi. Tavandaki bir delikten ve pencerelerin aralarından gelen ışık odayı loş aydınlatıyordu. Sağda resepsiyonun tezgahı vardı ve önünde bir koridor uzanıyordu. Yerde uyku tulumları, boş konserveler ve dökülmüş sıvılar vardı. Daha iyi bakınca Joseph bunun herhangi bir sıvı veya su olmadığını anladı. Bu kandı. Bildiğimiz kırmızı insan kanı. Tazeydi. Taze olmasaydı kuruyacağını biliyordu Joseph. Tüfeğine daha sıkı sarıldı ve içeri doğru bir adım daha attı. Koridorun sonunda bir gürültü duydu. Sanki bir şeyler yere devrilmişti. Joseph tüfeğin namlusuna baktı. Titriyordu. Kendisine inanamıyordu. Cidden eli mi titriyordu?! Derin bir nefes alıp yavaşça bıraktı. "Hey!" diye bağırdı ve tek duyduğu kendi sesinin yankısıydı. Tavandaki deliğin altına gelip yukarı baktı. Üst katı görüyordu ve belliydi ki üst katın bir yerlerinde tavan yine çökmüştü. Kafasını yavaşça yere indirdi ve gördüğü manzara onun daha da titremesi için yeterliydi. Yerde pençe izleri vardı. Bunlar norman pençeler gibi değildi,neredeyse Joseph'in boyundaydılar. Titreyen genç liderimiz başını yavaşça kaldırıp koridorun sonundaki aralık kapıya baktı. Bir hırıltı duyduğuna yemin edebilirdi. Hızla Winchester'ını kapıya yöneltip 3 el ateş etti. Sonarında birkaç saniye sessizlik oldu. Fırtına öncesi sessizlikti bu. Kapı birden yerinden sökülüp Joseph'e fırladı,Joseph'in adrenalini de fırladı ve ardına dönüp son hızla dışarı koştu. Güneş ve kafile ile buluştuğunda nefes nefese kalmış ve son gücüyle "PENÇELİ!" diye bağırabilmişti. Hemem sonrasında arkasındaki duvar büyük bir şiddetle patlamış ve onu yere yapıştırmıştı. Bulanık görüyor ve duyuyordu. Ard arda silah sesleri geliyor ve bir şeyler kesiliyordu. Havada kırmızılıklar vardı. Bunlar fışkıran insan kanıydı.. Üzerindeki taşı iterek kaldırdı ve oturdu. Hızla sağına düşürdüğü Winchester'ını kaptı ve arkasına döndü. O "şey" B'rodok'u,yeşil dev adamı boğazından yakalamış,karnını deşiyordu. O güçlü B'rodok şimdi adeta ayı pençesindeki balık gibi çırpınıyordu. B'rodok'un hareketleri bir süre sonra durdu ve pençelinin elinde sallanmaya başladı. Oyuncak bir bebek gibi fırlattı ve Joseph'e yöneldi,oradaki tek canlı kişiye. Joseph hala yerdeydi ve ne yapacağından bi' haber,korku içinde ölümünün ona gelişini izliyordu.
Ölümünüz yaklaşınca zaman yavaşlarmış derler. Joseph'a da öyle oldu ve bir salisede milyon şey düşünüyordu. Bu sadece bir efsane olmalıydı. Demek ki Dünya'nın çivisi çıkmaya başlamıştı. Pençeli elini havaya kaldırdı ve indirdiğinde görüntü karardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Hikayeleri
Science FictionDünya savaşta,hem de düşmanı tanıdığı biri değil.. Düşmanını tanımak gerekir savaşlarda fakat düşman bu dünyadan değil.. Uzaylılar 2025'te Dünya'ya saldırmış ve bildiğimiz hayatı yok etmiştir. İnsanoğlu canını dişine takarak hayatta kalmaya çalışıyo...