Hava kararmıştı. Aaron saati tahmin etmeye çalışıyor ama ona bile enerjisi kalmadığını fark ediyordu. Tulga sürüsünü avladıklarından beri 1 mil yürüdüklerini düşünüyordu fakat o kadarcık yolda bile iki üç tane hortlak ve bir dev akrep avlamışlardı. Enerjisi biten tek Aaron değildi, bu yüzden tüm grup zombi gibi yürüyordu. Aaron tam da zombilerin gerçek olup olmadığını düşünmeye başlamıştı. Bu kadar şey gerçek olduysa, eskiden filmlerde gördükleri zombiler de gerçekleşmiş olabilir miydi? Can sıkıntısından üfleyip boynunu kütletti. Durmadan arkasını dönüp "Mike, nerede kamp kurabiliriz?" diye yalvarırcasına sordu. "Aaah, hiçbir fikrim yok!" cevabını duyarken teğmenin keskin gözleri bir şey görmüştü: Bir golf sahasının kırık dökük büyükçe tabelasıydı bu. Teğmen gözlerini kısıp "AS-PEN LA-KES G-OLF" diye okumuştu kendince. Gördüğünü teyit ettikten sonra neşesinden bir parça kazanıp "İleride bir golf klübü var, oraya gidelim." diye haber verdi grubun geri kalanına. Diğer adamlar da bundan dolayı biraz umut yüklenip golf sahasına doğru yöneldiler.
İki adam boyundaki tel örgülere koca bir zincir ve ona orantılı olan kilidi vurulmuştu. Teğmen tel örgüleri sarsarken "Tırmanabilir miyiz?" diye soruyordu. Aaron yanlarındaki erzaklarla bunun mümkün olmadığını söylediğinde o sinirli Hawkins tekrar belirip tel örgüden kapıya bir tekme atmıştı. "Peki şimdi ne yapacağız?" derken Thomas'ın çantasıyla boğuştuğunu gördü. "Bende bir- bir- nerede bu şey?!" diye sayıklıyordu. Kendi çapında uzun bir uğraş göstermesinin sonucunda çantasındaki küçük demir kesme makasını çıkarabilmişti. "Küçük bir delik açıp içinden geçebiliriz." diye planını anlatırken tel örgülere yaklaşmış, birkaç teli kesmişti bile. Kimsenin onu engellemediğini gördüğünde kesmeye devam etmiş, sonunda da gruptaki herkesin eğilip geçebileceği bir delik açmıştı. Başta Thomas olmak üzere, tüm grup önce içeri çantasını atıp sonra kendisi girmişti. Burasının bir golf sahası olması, dolayısıyla her yerin yemyeşil olması gerekirdi. Zaten yeşildi fakat "olağandışı" bir yeşillikti bu. Çimenler parlıyor, çiçeklerin olması gerektiği yerde mantarımsı parlak bitkiler yeşeriyordu. Herkes bu farklı dünyaya bakakalmıştı. Hayalgücünün oluşturamayacağı bu yer... büyüleyiciydi. Etrafın tadını çıkararak lobiye ilerliyorlardı. Lobi girişini kaplayan sarmaşıkları kestiklerinde Aaron cılız bi' ciyaklama duyduysa da aldırış etmemişti. Kapıyı zorla açıp içeri girdiklerinde, bitkilerin dışarıdaki kadar olmasa da içeri yayıldıklarını görmüşlerdi. Yerdeki fayansları kırıp büyümüşler; koltuklara, tezgahlara, hatta duvarlara tırmanmışlardı. Buranın yeni ev sahipleri gibi gözüküyorlardı. Bitkiler az olmasına rağmen güçlü parlıyor, böylece el fenerine ihtiyaç duyulmuyordu. Öne geçen teğmen "Luther, benimlesin. Aaron ve Chiko, siz kuzey-batı kanadını araştırın. Biz de kuzey-doğu kanadına bakacağız. Geri kalanlar burada kamp kursun." diye emretti. Herkes birlikte başıyla onayladıktan sonra dağıldılar. Teğmen ve Luther loş ışıkta gözden kaybolurken Aaron ve Chiko da karanlığa dalmıştı.
"Gerçekten çok konuşkansın Chiko." diye homurdandı Aaron. Neyden laf etse Chiko'dan tek kelimelik karşılıklar alıyordu. Bunun karşısında Chiko pis pis sırıtmıştı. Düz koridorda bitkiler azaldığından el fenerlerini yakma ihtiyacı duymuşlardı. Yavaş ve temkinli adımlarla yürürken odalara giriyor, işlerine yarar bir şey bulmayı umuyorlardı -ki pek bir şey bulmuş değillerdi. Ellerine geçenler sadece birkaç kutu ilaç ve biraz temiz suydu. Yaklaştıkları beyaz ikili kapının üzerinde rengi soluklaşmış ve üstündeki yazı yarı silinmiş bir yıldız asılıydı. Aaron "V.I.P" diye okudu. Tecrübelerine dayanarak bir yerde V.I.P odasının olması, genelde oranın son güvenli yer olduğu ve erzakla doldurulduğunu temsil ediyordu. Yüzündeki umut tebessümü ile kapıya daha hızlı adımlarla ilerledi ve hızla kulbu çevirdi. Açılmamıştı ama bu kilitli olduğundan değil, arkasında ağır bir şey olduğundan dolayıydı. Chiko'ya dönüp yardım istedi ve iki adam birlikte kapıyı itmeyi denediler. Zorla da olsa arkasındaki devasa sarmaşığı hareket ettirebilmişlerdi ve aralanmış kapıdan içeri kaymışlardı. Odada hiç parıldayan bitki yoktu, tek bir nokta haricinde. Işıklı bölüm biraz ilerideydi ve önüne koyulan engeller duvarı sadece ışığını görmelerine izin veriyordu. Silahlarını kaldırıp diklatlice etrafa bakıyorlardı. Odadaki eşyalar dağılmış,sandalyeler fırlatılmış,masalar devrilmişti; büyük bir kapışma olmuş olmalıydı. Sessizlik içindeyken birden bi' kırılma sesi duyulmuştu. Nişan alıp her an ateş edebilecek şekilde etraflarına bakarken Aaron ayağının altındaki kemiği anca hissetmişti. Kemiğe baktığında kötülüğü sezebiliyordu çünkü bu herhangi bir kemik değildi. Bu bir insan kemiğiydi. Kemiğin çevresine daha dikkatli baktığında başka kemiklerde görmüştü. Kemikleri izlerken son noktayı koyan şeyi gördü, kafatasını. Burada bir şeyler dönüyordu, şeytani bir şeyler. Aaron kendi kendine bir lanet fısıldadı ve önüne döndü. Işıklı yere gitmeli, neler olduğuna bakmaları lazımdı. Yaklaşıp engeli incelediklerinde, üst üste yığılmış masa, dolap ve sandalyelerden oluşan bir duvar olduğunu görmüşlerdi. Silahını arkasına atıp tırmanma düşüncesiyle duvara tutunduğunda, duvar üstlerine devrilircesine sallandı fakat sonunda dağılmadan durdu. Bi' sandalyenin ayağına tutunan Aaron, diğer elini yukarıdaki çalışma masasına atıp kendini yukarı doğru çekti. Azimle ve dikkatle çıka çıka sonunda arka tarafı görebilecek kadar tırmanmıştı. Direkt baktığında masmavi keskin ışık gözlerini kör edebilirdi. Göz ucuyla,yavaşça arka tarafa yöneldi. Adrenalini tavan yapmış, kalbi delicesine hızlanmıştı. Tek bir köşeden yayılan çok sık çimenler ve bitkiler, tavana kadar tırmanmıştı. Dikkatlice bakılınca tam köşede çömelmiş, bir kemik parçasını çok kısık, garip seslerle kemiren bir şey vardı. Bu yaratık bitkilerle aynı renkteydi ve derisindeki pullar aynı şekilde parlıyordu. Kemiğinden sıkılmış olmalıydı ki homurdanarak üst üste yığılmış eşyalara doğru fırlatmıştı. Duvarın hafif sarsıntısıyla dengesini kaybeden Aaron tekrar dik durmaya çalışırken refleks olarak lanet okumuştu. Gözlerini köşeye çevirdiğinde o simsiyah, kocaman gözlerle karşılaştı. Yaratık başını yaa eğip ona bakıyor, durumu değerlendirmeye çalışıyor gibi görünüyordu. Sonunda gülümsediğinde, kötülük gün yüzüne çıkmıştı. Deriyi ve eti parçalayan, kemiği kıran o sivri dişler görülmüştü. Yaratık en tizinden bir savaş çığlığı atarak duvara doğru atılırken Aaron da sırt üstü yere düşmüş, kulaklarının derdindeydi. Sesten dolayı başı döner halde yerde yatarken, hayal meyal Chiko'yu ateş ederken görüyordu ve birden yaratık saldırıya geçti. Duvarları, tavanı ve yeri yaran kalın sarmaşıklar Cgiko'yu hızla sarıyor ve suyunu çıkarırcasına sıkıyordu. Chiko'ya doğru atılan yaratık sarmaşıklara tutunup adamcağızı çıkardığı pençeleriyle parçalıyordu. Chiko'nun çığlıkları arasında kendine gelen Aaron yerden destek alıp ayağa kalktı ve ardına bakmadan koşmaya başladı. Uzun koridorların sonundaki grubun öfke çığlıklarını ve ateş eden silahlarını duyabiliyordu. Hızla koşarken önden gelen büyük bir kuvvet etrafı toza bürürken Aaron'ı da geriye fırlatmıştı. Tozlar dağılırken Aaron öksürüyor ve neler olup bittiğini anlamaya başlıyordu. Amazon ağacı boyundaki bir sarmaşık binanın üstüne düşmüş ve koridoru ikiue yarmıştı. Dışarıdaki bitkilerin hareketliliğinden dolayı parıltıları daha çok artmıştı. Yaratığın şeytani hırıltılarını ardında duyan Aaron yerden kalkıp sarmaşığın üstünden karşıya geçmeye çalışmıştı. Sonunda karşı tarafa indiğinde yaratık da büyük sarmaşığın üzerine varmış, öfkeli bir şekilde hırlıyor ve kükrüyordu. Sırtından çıkan dört kolumsu şey Aaron'a hızla geliyor, onu yakalamak için çabalıyordu. Adrenalinin ve heyecanın verdiği doğaüstülükle Aaron kollardan kaçıp koşmaya devam etmişti. Her yerde hızla bitkiler, sarmaşıklar çıkıyor ve canlanıyordu. Lobiye vardığında Teğmen ve Luther de lobiye gelmiş, 4 adam onlara saldıran bitkilerle savaşıyordu. Teğmenin elinde bir sprey vardı ve çakmağını önüne koymuş, koca alevleri bitkilere doğru püskürüyordu. Thomas ve Mike palalarıyla kendini kolluyor, Luther ise tüfeğinin dipçiği ve komando bıçağıyla bir şeyler becerebilmeyi umuyordu. Tavandan sarkan bir şey vardı. Odadaki tek cansız şey o gibiydi ve o dediğimiz, bir insandı. Bu diğer asker David'ti ve sarmaşığın teki onu tavanda asmıştı. Lanet okuyup arkasına döndüğünde hayvan dört ayak Aaron'ın üstüne koşuyordu. Aaron M1'ini kavrayıp yaratığın üstüne kurşun yağdırmaya başladı. Ara sıra kurşunlardan biri isabet ediyor, yaratığı sarsıyordu ama koşmasına engel olmuyordu. Gerileyerek adamlara yaklaştığında grup kapının önünü açabilmiş, dışarı çıkıyordu. Luther'ın elindeki küçük bir kovan Aaron'ın dikkatini çekmişti. Eğer bu düşündüğü şeyse, buradan kurtulmalarının tek yoluydu. Luther'ın eline atılıp kolayca aldığı kovan bir yangın bombasıydı. Tanrıya şükretti ve hızla pimini çekip tüm kuvvetiyle ona yaklaşan yaratığa fırlattı. Havada uçan bomba o şeyin kafasına sertçe çarpıp önüne düşmüştü ve grup tam dışarıya çıktığında büyük bir sıcaklıkla patladı. Adamlar patlamanın kuvvetiyle dışarı doğru savrulurken tüm bitkiler bozuk birer ampul gibi tekleyip sönüyordu. Sönüp kuruyorlardı. Sanki yaşam enerjileri tükenmiş gibi küle dönüşüyorlardı ve hafif esintiyle çoğu havaya karışıyordu. Bir anlığına da olsa Aaron kalkmak istemedi. Ayağa kalkmayıp bir süre olduğu yerde yattı.
İkiye ayrılan koridordan V.I.P odasına gitmiş, her şeyin başladığı yerde kamp kurmuşlardı. Ortada küçük bir ateş çıtırdayarak yanıyordu. Adamlar uyku tulumlarında, bütün günün yorgunluğuyla uykuya dalmıştı; biri hariç. Aaron hala ateşi izleyip düşünüyordu. Çocukken gördükleri, hatta görmeye hayalgücü yetmediği kabuslar gerçekti. Hepsi. David ve Chiko gitmişti, o lanet şeye yem olmuşlardı. Derin bir nefes alıp uyku tulumuna girdi ve "Tanrım, sen bizi koru." diyerek gözlerini kapattı.
![](https://img.wattpad.com/cover/11029537-288-k223751.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Hikayeleri
Science FictionDünya savaşta,hem de düşmanı tanıdığı biri değil.. Düşmanını tanımak gerekir savaşlarda fakat düşman bu dünyadan değil.. Uzaylılar 2025'te Dünya'ya saldırmış ve bildiğimiz hayatı yok etmiştir. İnsanoğlu canını dişine takarak hayatta kalmaya çalışıyo...