Bölüm 1 - FALCI

507 32 6
                                    

Arkadaşlar, bu bizim daha ilk hikayemiz. O yüzden size saçma gelen bir şey varsa göz ardı ederseniz seviniriz. Okumaya devam edin, bölümler ilerledikçe hikaye daha heyecanlı bir hal alacak; söz veriyoruz. Ayrıca "MSSEDD'den..." adında bir bölüm paylaştık, akıllarınızdaki soru işaretlerini telafi edebilmek için. Okumayı unutmayın! Keyifli okumalar!

Sinem tarafından falcıya doğru zorla sürüklenirken, ayağımın taşa takılmasıyla kendimi yere yapışmış olarak buldum.

"Adam kaçırıyorlar!" diye şakacıktan bağırırken, Sinem kalkmama yardım etti.

"Seni kim kaçırsın?"

"21. yüzyılda hala fallara inanmakta ısrar eden bir kız?" Sinem bozulmuş olsa da belli etmedi.

"Fala inanma falsız kalma demişler. Hem benim arkadaşımın Facebook şifresini bile bilmiş. "

"Facebook şifremi ben de biliyorum, bilmesinin ne faydası olacak ki?"

Sinem beni zorla karanlık bir odaya soktu. Ortamı beğensem de hala burada olmaktan mutlu değildim. Duvarlara eski meşaleler asılmıştı ve kapılar da ahşaptı. Etrafta beklediğim gibi sihirli küre falan yoktu. Odanın sonunda garip giyinimli bir kadın oturuyordu. Kahvesinden bir yudum alırken ona doğru gelmemi işaret etti.

"Rahatla, Derin. "

İsmimi bilmiş olmasının verdiği rahatsızlıkla kadına doğru ilerlerken arkadan Sinem'in heyecanlı sesini duydum.

"Oha ismini bile bildi! İnanılmaz! Sana söylemiştim!"

Sinem'e cevap vermeye tenezzül bile etmeden kadının önüne otururken, elimi kadına uzattım.

Kadın elimi saçma sapan bir şekilde okşarken Sinem'i dinlediğim için kendime kızmadan edemedim.

"Kaderindeki adamı görüyorum. "

"Nedense o adamı bir tek ben göremiyorum."

Kadın dalga geçtiğimi duymamış gibi söyleyeceklerine devam etti.

"Siyah bir araba orada seni bekliyor. Ama o sana gelmeyecek. Sen ona gideceksin. Mümkünse gitme. "

"Kaderim olduğunu söylemiştin. "

"Kaç bu kaderden!"

"Ama neden?"

"Bir taş var. Bir de rüya kapanı. " Gözlerini kapatıp elimi iyice sıktı.

"Kaderindeki adam aynı zamanda seni bitirecek olan adam. "

"Nasıl yani?"

"Gerisini söyleyemem. Kaderini o arabayı gördüğünde sen çizeceksin. "

Sinem parayı öderken ben de yerden kalktım. Arkamı dönmüş giderken omzuma çarpan cisim durmama neden oldu. Küçük tiz bir çığlıktan sonra hızla kadına döndüm.

"Ne yapıyorsun?"

Eliyle yeri işaret etti. Yerdeki mavi taşı alırken kadına ters ters baktım.

"İşte bu kalsedon taşı. "

"Bununla ne yapacağım?"

"Onu da mı ben söyleyeyim?"

Kocası teyzeden çok çekiyordu herhalde. Teyze baya atarlıdı.

"Evli değilim. " Kadının sesiyle irkildim. Düşüncelerimi okumasının imkanı yoktu. Ama bana evli olup olmadığını söylemesi için bir neden de yoktu. Taşı tekrar yere bırakıp hızla dışarı çıktım. Onun verdiği bir şeyi almamaya kararlıydım. Sinem dışarıda ağzı bir karış açık bir şekilde beni bekliyordu.

"Eğer söyledikleri çıkarsa beyaz atlı prensini bulursun. "

"Eğer söyledikleri çıkarsa öleceğim!"

"Nasıl olsa öleceksin, önemli olan nasıl öldüğün. "

"Ya Sinem bir sus!"

Sinem'den ayrılıp bizim evin sokağına girdim. Kadın sadece saçmalıyor muydu? Yoksa babamın çetesinden mi bahsediyordu?

Babamın çetesi... Hayatımı bu hale getiren, annemi ve beni sürekli kaçmak zorunda bırakan tek neden. Babamın uyuşturucu çetesi vardı. Lideri olduğu bu çete gerçekten çok korkutucuydu. Çünkü ölebilirdiniz. Eğer bu çeteye borcunuz varsa hiç kaçarınız yoktu. Hatta ben küçükken babamın birisini vurduğunu kendi gözlerimle görmüştüm. O günden beri babamdan nefret ediyorum. Uyuşturucu satışından birkaç kere gözaltına alınsa da kurtulmanın yolunu buluyordu. Aslında kurtulmasını değil; yaptıklarının cezasını çekmesini isterdim.

Babam ne kadar zengin olsa da annem ve ben bu zenginliği, uyuşturucuyla gelen parayı elimizin tersiyle itip; gecekonduda düzenli bir hayat yaşamayı tercih etmiştik ve babamdan kaçalı yedi ay olmuştu.

Tüm bunlar kafamı meşgul ederken eve geldiğimi fark edememiştim. Kapıyı çaldım. Ama açılmadı. Birkaç kez daha çaldım. Annem normalde kapıyı hemen açar, beni bekletmez. Çünkü beklemekten hoşlanmadığımı bilir.

Çantamın içinde anahtarımı bulmaya çalışırken kapı yavaşça açıldı. Annemin kahverengi gözleri endişe içinde bana bakıyordu.

"Anne ne oldu?"

Annem cevap vermedi. Ama titriyordu. İçeri atılmak için harekete geçtiğimde annemin hırkasının altından annemin beline dayanmış tabancayı gördüğümde kaskatı kesildim. Kapının arkasından annemin beline uzanan el annemin bu halde olmasının nedeniydi.

Adamın kolunun görünen küçük bir kısmıma doğru güçlü bir tekme atmamla adamın kapının arkasından fırlaması bir oldu.

Siyah takım elbisesinin içine giydiği açık mavi gömleğin üzerindeki amblemi hemen tanıdım. Babamın şirketinin -polisleri kandırdığı şirketin- amblemiydi.

"Derin, kaç!"

Annemin çığlığı kulağımda yankılanırken geri geri adım atmaya başladım. Adam bana doğru yaklaşırken arkamı dönüp hızla koşmaya başladım. Ankara'nın iç içe girmiş binaları arasında bir çıkış bulmaya çalıştım. Ben koşarken arkadan inleme sesi geldi. Arkama baktığımda adam yere düşmüştü. Ama duramazdım. Durursam yakalardı. Caddeye yaklaştığımı korna seslerinden anlamıştım. Artık nefesim kesilmeye, bacaklarım ağrımaya başlamıştı. Köşeyi dönerken o adamın bir arabaya bindiğini gördüm. Ve önüme çıkan ilk arabaya atladım. Gördüğüm şey ise bana şaşkın şaşkın bakan mavi gözlerdi.

KALSEDONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin