BÖLÜM 6

139 28 24
                                    

Hayır olamaz! Kolyem yok!
O an gözlerimden akan yaşa engel olamadan eve hızlı adımlarla ilerlerken tek isteğim kolyemi yatağımda düşürmüş olmamdı. Deli uyuduğumdan büyük ihtimalle orada düşürmüşümdür. Yani umarım öyledir. Kapının önüne kadar ağlaya ağlaya geldim. Telaşlı ve sesli bir biçimde " Allah'ım ne olur orada olsun. Ne olur."
Hızlı bir şekilde kendimi eve atıp, odama doğru koştum. Telaşla hala dağınık olan yatağımda kolyemi aramaya koyuldum. Kolyemi ne kadar aradıysamda bulamadım, yoktu.
Bir an ayaklarımı hissedemedim ve yere çöküp dizlerimin üzerinde ağlamaya başladım.
Gözüm yatağın karşısındaki duvarın boş görünmesini engelleyen  saate takıldı. İşe geç kaldığımın farkına vardım. Kolyeyi bir anlığına unutup iş yerine doğru yol aldım. Yol boyunca aklımda annemden kalan son ve tek şey olan kolyem vardı. İş yerinin önüne gelince hızla Toprak Bey'in odasına doğru koştum ve hızımı alamayınca kapıyı çalmadan pat diye yalpalayarak içeri girdim. Toprak Bey şaşkın bir şekilde bakarak:
" Ne oluyor? Yavaş olsana."

Nefes nefese:

" Çok pardon. Geç kaldım"

" Onu biliyorum. Bir daha asla olmasın ve hatanı telafi etmek için de beş dakika içinde kahvemi getir."

" Tamam"

Tekrar kapıya doğru gittim ve ben tam kapıyı açacakken mavi, düğmeleri kahverengi olan bir gömlek ve kahverenginin çok açık tonunda bir pantolon giyen Oğuzhan Beyle karşılaştım. Toprak Bey' in masasına baktıktan sonra bana dönüp:
"Kahve mi getiriyorsun?"
Başımı evet anlamında sallayarak cevap verdim ona.
"İyi, kahveler iki olsun."
Bende fırsattan istifade Toprak Bey'e dönüp:
"Toprak Bey süre on dakika olsun mu?"

"Kahveleri aynı cezvede yapacaksın"canım". Ayrı cezvelerde değil. Ha bu arada kahveler bol şekerli olsun."

"Cezvede mi? Makineye ne olmuş?"

"Makine gezmeye gitmiş. Sen bize cezvede yap. Bu arada acele et istersen dört dakika elli sekiz saniyen kaldı."

"Ama bu haksızlık. Ben daha çıkmadım bile."

Oda sol kolundaki spor ve pahalı görünen saatine bakarak:

"Hala konuşuyor musun sen?"

"Tamam tamam gittim."
Dedim ve hızlıca mutfağa doğru ilerledim. Mutfağa geldiğimde gri tezgahın sol köşesinde duran Türk Kahvesi'ni alıp ocakta duran orta boy cezvenin içine silme iki kaşık kahve ve şeker koydum. Sonunda müthiş kahvelerim hazırdı. Kahveler soğumasın diye hızla odaya gittim. Kapını önüne geldiğimde kapıyı çalmak için iki elimle tuttuğum tepsiyi tek elime alarak kapıyı çaldım ve içeri girdim. O sırada Oğuzhan Bey Toprak Bey'e birşeyler söylüyordu. Duyduğum şeyle şok oldum. Çünkü Oğuzhan Bey toplantının iptal olduğunu söylüyordu. Gecenin o saatine kadar boşuna mı çalıştık şimdi?
O anda bir sesle kendime geldim. Bu ses Toprak Bey'in sesiydi:

"Ne bekliyorsun orada, kahveleri almaya biz mi gelelim?"
Gözlerimi devirip bıkkın bir sesle: "Geldim" deyip Toprak Bey'e ve Oğuzhan Bey'e doğru yürüdüm. Tepsiyi önce Toprak Bey' e uzattım. Kahveyi tepkisiz ve sessiz bir şekilde aldı. Ardından Oğuzhan Bey'e uzattım. Kahveyi alırken:

"Köpüğü iyi görünüyor da tadını bilemeyeceğim."
Keyifsiz bir şekilde:
"Umarım beğenirsiniz. Bu arada toplantı..."
Cümlemi tamamlayamadan Oğuzhan Bey cevap verdi:
"Ahh evet toplantı iptal oldu. Boşuna çalışmış oldunuz."
"Evet ya." Derken Toprak Bey atladı:
"Bu arada senin bu kadar iyi kahve yapabileceğini sanmıyordum" derken kahveyi yudumladığını anladım ve yapmacık bir sırıtmayla başımı sallayarak:
"Afiyet olsun Toprak Bey.
Tam Toprak Bey birşey daha söyleyecekken Oğuzhan Bey:
"Sohbetinize doyum olmaz gençler. Bana müsade." Dedikten sonra Toprak Bey Oğuzhan Bey'in çıkmasını bekledi. Oğuzhan Bey çıktıktan sonra Toprak Bey:
"Aslında annenin eline sağlık. İyi öğretmiş.

İSİMSİZ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin