Yeni bir bölüm daha! Bu kadar kısa zamanda 1K'ya çok yaklaştık. Hikayemizi takip eden, vote layan, yorum yapan herkese çok teşekkürler. İyi ki varsınız. Neyse uzatmaya gerek yok hepinize iyi okumalar... Bu bölüm için de vote ları ve yorumları bekliyoruz .
Arda çok garip bakıyordu. Suratındaki ifadeden hiçbir anlam çıkaramıyordum. Şaşkın,üzgün ve aynı zamanda da mutlu bir ifadesi vardı suratının. Nedense bir anda yüzünde sadece gülümsemesi kalarak '' Peki, yeni bir başlangıç.... Kulağa kötü gelmiyor.'' dedi. Nedense duygularını saklamıştı ve bunu bütün yapmacıklığıyla söylemişti. Aman kimin umrunda ? Sonuçta yeni bir başlangıcı kabul etmişti ve planım işleyecekti. O anda Emel yanımızda bitmişti. Arday'ı kendine çekip ellerini Arda'nın boynunda birleştirdi sonrada öptü. Öpmedi hatta yaladı ! Yiyişmelerinden sonra kolundan çekip yanımdan ayrıldılar. Zavallı ! '' Şu an canım çok yanıyor ah Arda neden ben değil de Emel kuzum? '' falan dememi bekliyordu herhalde. Onlar ayrılınca Alara'nın yanına gidip sınıfa Poyraz'la Rüzgarı bulmaya çıktık.
Lanet olsun ! İlk ders İngilizceydi. Normalde İngilizceyi severim ama bu kadın sadece İngilizceden değil hayattan da soğutuyor. Soğutmakla kalmıyor arada yaptığı esprilerle de işkence etmeyi ihmal etmiyor. Ama bazen derslerinde gülmüyor değiliz. Tabii ki esprilerine değil hareketlerine. Eliyle suratını kapatıp yaptığı kedi taklidi diyip susuyorum. Öyle ciddi bir kadın bir anda bir eliyle suratının yarısını kapatıp diğer eliyle de kedi kulağı yapıp kedisini taklit ederse gülmemek elde değil. İlk iki ders bitmişti. Allah'ım ! Sanki cezaevindeymişim de tahliyem gelmiş gibiydi. Poyraz'la kantine inip birer karamelli sıcak çikolata aldık. Fazladan karamel döken amca adamsın, canımsın, kanımsın.Sıcak çikolata sayesinde günümü hiçbir şey bozamadı. Kalan dersler de bittikten sonra eve gidip yumuşak koltuğuma yayılıp televizyon izleyebilirdim. Okul kapısında Arda'yı görmüştüm. Emel, öpücüğünüde verdikten sonra Arda'yı bırakıp servisine binmişti. Artık avım serbestti. Bir avcı gibi sessizce yanına yaklaştım. Ellerimle gözlerini kapatarak şu saçma sapan ''Ben kimim?'' oyunundan yaptım. Şu an tam yavşak kızlardan olmuştum. Arda sanki hiç anlamamış gibi '' Emel, git artık. Eve gitmem lazım. Özle beni biraz.'' dedi. Bir anda ellerimi tutup gözlerinden çekti ve ;
- Su, nasılsın?
- İyiyim ama seni görünce çok daha iyi oldum.
- Hmm. Bugün demiştin ya yeni bir başlangıç falan diye. Sana bu konuda gerçekten güvenebilirmiyim. Yani yaşananları kimseye anlatmayacağına dair.
- Tabii ki evet de bir şüphen mi var ?
- Ya bu okulda benim gerçek yüzümü bilen bir tek sen ve senin şu hep dolaştığın arkadaşların var. Sana olmasa bile arkadaşlarına güvenmiyorum. Sizin de bunu öğrenmenizi istemezdim ama yapabilecek bir şeyim yok. Biliyorsunuz işte.(Sesi ağlamaklıydı) Dışarıdan havalı, zengin bir piç, içerden ise onca parasına rağmen inşaatlarda kızlarla öpüşen, yiyişen hatta bazen de saldıran gerçek bir piç.
(Bu konuştuğum kişi gerçekten inşaattaki kişi miydi? )
- Tamam olabilir ama yeni bir başlangıç için bunları unutmamız lazım ve sende hala gerçekte de dışarıdan gözüktüğün kişi olabilirsin.
- Deneyeceğim. Ama yine bir yanlışını göürsem... Neyse zaten daha önce konuşmuştuk.
(''Tam bu çocuk acaba iyi birimidir, gerçekten de duygusal bir tarafı varmı ?'' derken her şeyin içine bu sözleriyle sıçmıştı.)
- Ne dedik? Unutacağız ! İkimiz de unutacağız!
Cevap vermeden hızlı adımlarla arkadaşlarının yanına gitti. Ben de hemen eve doğru yol aldım. Yaşasın! Yumuşak koltuk, televizyon ve çilekli Milka. Vücudum koltukla bütünleşmişken aklıma İngilizce hocasının verdiği lanet ödev geldi. Yapmazsam neler olacağını bildiğim ve hocayı hiç çekemeyeceğim için sevgili koltuğumdan ayrılıp ıssız ve soğuk çalışma masamın başına geçtim. Ödev bitmek bilmiyordu. Biraz ara vermem lazımdı bu yüzden çok az yatağıma uzanabilirdim.
Everyday I wake up, everyday I wake up alone... Alarmımı değiştirme vaktim gelmişti artık. Ne alarm mı? Hayır! Ödev, ödev yarım kalmıştı. Hemen masanın başına geçtim ve saçma sapan cümlelerle ödevimi tamamladım. Okula geç kalacaktım. Geç kalma olayını hiç sevmem. Sınıfa geç girince bütün sınıf sana bakıyor. Özgüven eksikliğim olmasa da bu çok rahatsız edici. Zaman kaybetmemek için mısır gevreğimi kaşıkla yemek yerine direk kaseyi ağzıma dayıyarak yemeyi tercih ettim. Converse lerimi de giydikten sonra koşarak okula geldim. Geç kalmıştım ve bütün o lanet gözler bana dönüktü. Daha da kötüsü ders İngilizce'ydi. Ben olmasam da bütün sınıf içten içe seviniyordu çünkü ders sayemde kaynıyordu. Hocanın kulağımı taciz eden eleştirilerinden sonra nihayet ders bitmişti. İngilizce dersinden sonra kantine ve bahçeye gidip gelmekle, Rüzgar ve Poyraz'ın basket maçlarını izlemekle - Poyraz her ne kadar oynayamasada- günü bitirdim. Okul sonrasının da dünden pek bi farkı yoktu. Sadece bugün Arda'yı hiç görmemiştim.
Yastığımla buluşma vaktim gelmişti. Kulaklığımı telefona takıp Arctic Monkeys açtım. Son zamanlarda bu gruba takmıştım. Neredeyse bütün müzik listem önce The Pretty Reckless sonra Arctic Monkeys olmuştu. Why do you only call me when you're high eşliğiyle kendimi uykunun huzurlu kollarına bıraktım. Güneş ışığı göz kapaklarımı delip gözlerime ulaşıyordu. Alarm çalmamıştı. Demek ki daha uyuyabilirdim ama güneş buna izin vermiyordu. Daha fazla direnemeyerek yatağımdan kalkmtım. Dolabımdan kıyafet seçerken aklıma planım geldi. Çok yavaş ilerliyordu. Biraz hızlandırmak lazımdı. Bu yüzden erken uyanmamdan kazandığım bütün zamanı kıyafet seçimime harcadım. Kendimce diğer günlerden farklı ve güzel olmaya çalıştım. Galiba olmuştu. Bunu evden çıkarken babamın arkamdan güzel kızlara yapılan ıslıktan çalmasıyla anlamıştım. Bunu babam bana ilk kez yapıyordu. Yanıma gelip saçlarımı okşadı ve beni yolcu etti. Babamı bugün daha çok seviyordum.
Okulda ilk teneffüs olmuştu. Alara'yı Rüzgar ve Poyraz'la bırakıp yalnız başıma Arda'yı aramaya başladım. Sınfının kapısından çıkarken yakalamıştım onu. Galiba Emel'in yanına gidiyordu. Çünkü Emel de Ardalar'ın sınıfının karşısındaki merdivenlerde oturuyordu. Bu daha da çok işime geliyordu. Yine Arda'nın arkasından gözlerini kapadım ve ''Ben kimim?'' sorusunu yönelttim.
- Tamam bu sefer sen..... Hmmm..... Su? Evet, evet Su.
- Tebrikler, doğru cevap!
- (Gülümsedi) Dün seni hiç göremedim. Yanına gelecektim ama dünkü konuşmamızdan sonra bunu istemezsin diye düşünmüştüm.
Ne yapmaya çalışıyordu. Dünki konuşma gayet iyiydi. Bahaneler, bahaneler...
- Bippp, yanlış cevap! Gelmeni isterdim. Hem de çok isterdim.
Emel sinirli bir şekilde ayağa kalkıyordu. Ortalığı kızıştırmak için kolumu Arda'nın beline doladım ve bahçeye sürüklemeye başladım. Gelmesini bekliyordum ama Cansu'yu da alıp bizim gittiğimiz yönün tersine gitmeye başladı. Su'ya artı on puan! Arda'yla bahçedeki çimlere oturduk. Yaknımızda Poyraz, Rüzgar, Alara, Beril, Begüm ve Mert (Beril ve Begüm sınıfımdan Mert, Arda'nın sınıfından arkadaşlarımdı) vardı. Yarım kalan konuşmamızı tekrardan Arda başlattı:
- Fark ettim de bugün çok güzelsin.
- Hmm. Yani önceden çirkinmiydim.
- Hayır, hayır. Öyle demek istemedim. Hep güzelsin ama bugün ayrı bir özenmişsin. Biri için mi bütün bunlar?
- Nereden çıkardın? Her zamanki halim. ( Gülümsüyordum. )
- Peki öyle olsun .
Arda oturduğu yerden kıpırdayıp iyice yanıma yaklaştı. Evet planım işliyordu. Galiba Arda benden hoşlanmaya başlamıştı. Ama biraz ulaşılmazı oynamam lazımdı.
- Arda benim şimdi kalkmam lazım sonra tekrar görüşürüz. ( İmalı bir şekilde ) Sen de sevgilinin yanıa git artık. Aranızı bozmayayım.( İşte kilit nokta bu cümlemdeydi. )
- Hmm. (Bozulmuş bir ses tonuyla) Tabii ya sevgilimin yanına gitmeliyim. Aramızın bozulmasını istemem.
- Tamam o zaman görüşürüz. (Göz kırparak gülümsedim)
Saçlarımı savurarak yanından uzaklaştım. Sınıfıma girdiğimde pencereden dışarı baktım Arda hala aynı yerde çimlerin üstünde oturuyordu.Emel'in yanına gitmemişti. An itibariyle Su'ya artı on puan daha !
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sürtüğün Lise Rehberi
Novela Juvenil''Yalnızlık denizine batmadan önceki son nefesimi de aldıktan sonra yeni bir sayfa açmaya hazırdım...'' Lise hikayesinden daha fazlası... Bölüm 5'i okumayı unutmayın !