8 bölüm

12.9K 644 14
                                    



Kal dedinde kalmadı mı? Gitme dedinde gitti mi? Sev dediğinde sevmedi mi?  Peki ya Ahmet'in yaptığı neydi kafa karıştırmaktan başka hiçbir şey. Adlandırmadı genç kız algılamadı. Üstünde uzanan gözlerinin içine bakan adamı tanımasa onu kıskandığını sanacaktı ama. Bu yaptığı... Biranda kafasına doluşan gerçekle istemeden gözleri dolmuştu ve gözyaşlarını Şükrü'nün yanında hele  onun gözlerinin gözlerinde olduğunu bilerek hiç yapmazdı.

Sinirleri o kadar gerilmişti ki kendinden beklenemeyecek şekilde adama çemkirmiş. Ellerini o vücutlu bedene koyarak iteklemişti. Nitekim adam kalkmıştıda üstünden. Ama bu sadece kendisi istediği içindi çünkü Güneş ne kadar denesede bu yapılı kocaman gövdeye gücü yetmezdi.

- Kalk üstümden hemen.

Hemen kendisini toparlayarak sıyrılan geceliğinede çeki düzen vermiş kapıya doğru adımlamaya başlamıştı. Ama bir kaç kelime etmeden de gitmeyecekti.

- Bana abilik taslamaya kalkma. Beni abi edasıylada kıskanma. Çünkü ne ben senin kardeşin nede sen benim abimsin.

Diyerek genç adamın konuşmasına izin vermeden kapıyı çarparak dışarı çıkmış, koşarak odasına gidip kendini yatağa atmış ve sonrası malum acı dolu yakarışlar, gözyaşları. Düştüğü duruma, kalbindeki sevgisine engel olamadığına, kendini aciz his edişine sövdü o gece. Ve kendisine tutamayacağı çok sözler verdi. Kendi söyledi, kendi ağladı. Ve o gece sevdiği adam tarafından dinlediğini bilmeden.

Evet arkasından çıkmış yetişmeye çalışmıştı Ahmet küçüğünü ama olmamıştı. Onun yerine gözyaşlarına, sövmelerine, isyanına şahit olmuştu. Ama elden hiçbir şeyin gelmeyişi tüketti adamı. Ellerini sadece yumruk yaptı. Kendisine acı verene kadar sıktı. Oda böyle kendinden çıktı hırsını. Bir insanın kendisini dövmesi mümkün olsaydı ilk yapan kişi şüphesiz Ahmet olurdu.

- Üzgünüm sarı civcivim, böyle olmak zorunda.

Demişti adam ama zorlamıydı sahi bu olanlar? Onu sevmemesi zorunlumuydu? Bir insanı sevmek nasıl zorunlu olurdu ki? İşte kafa karıştıran cümleydi bu ama hiçkimsenin duymadığı, bilmediği. Bilemeyeceği bir cümle.

Gülru ve Eren her zaman yaptığı gibi güne kendilerine bahşettikleri gülümsemeler ve güzel bir sohbetle kahvaltıyı sürdürürken 3 delikanlıda kendi aralarında bir konu hakta tartışıyordular. Tek kişi hariç Güneş... evet sabahı sabah etmiş. Güneşin ilk ışıklarında Ahmet Şükrü'lerden kaçarcasına çıkıp evine gelmişti. Evdekiler konuyu az çok tahmin ettikleri için genç kızın üstüne gitmemiş, doğal davranmıştılar.

Güneş için bu durum zor olacaktı ama ailesi inanıyordu. Kendilerince inanmaya çalışıyordu. Kızları bu durumu atlatacak sevgisi zamanla solup gidecekti. Ama bilmiyordular ki, her doğan güne Güneş'in kalbinde beslediği sevdası biraz daha büyüyor kalbine sığamayacak duruma yaklaşıyordu. 19 yıldır bıkmadan usanmadan yüreğinde taşıdığı sevgiyi nasıl yok olurdu? Hem Güneş ister miydi?

Kahvaltının sonuna gelinmiş herkes kendi işiyle ilgilenmeğe başlamıştı. Sessiz sakin masadan en son kalkan genç kız adımlarını odasına doğru yönlendirmişti. Soner abisinin odasının önünden geçerken istemeden kendi ismini duymasıyla ayakları olduğu yerde çivilenmiş, başkalarında görüpte kınadığı şeyi kendisi yapmıştı. Kapı dinlemişti.

- Merak etme sen. Atlatacak bu durumu zor olacak ama olacak.

- ......

- Evet dediğin gibi Güneş'in zamana ihtiyacı var. Sen asıl konuya gel.

-.......

- Tanışalım bakalım müstakbel yengemizle.

Duydukları doğrumuydu?  Yani öz abisi o kadınla görüşecekti. Zaten neyin tartışmasını yapıyordu ki ailesi bile o kızı sahiplenmişken abisinin yenge sıfatı takınması çok normaldı. Ayağına sürtünen yumuşaklığı hissettiği an kafasını aşağı eymiş ve dünden beri ilk defa yüzü gülmüştü. Yere çökerek Günah'a sarılmış o yumuşacık tüylerini sevmişti. Odasına geçerek Günah'ıda yanına almıştı.

Kalbine beni alHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin