17 bölüm

11K 546 22
                                    



Kalp kırıklıklarıyla yaşamadık mı. Aşk kırıklıklarıylada pekala yaşaya bilirdik. İlk aşk acısı çeken nede sonuncu kişi olacaktı. Herkes yaşayamam değipte yaşadıysa bu acıyla yaşayabilirdi o da. Geriye baktığında pişmanlıkları var mıydı? Tek saniye yaşadığı an dahi bile olsa hiçbir pişmanlığı yoktu. Evet artık imkansızdı onlarınkisi. Bu imkansızlığı da onlar için yaratan sevdiği değil miydi? Öyleydi.

Tek yumruğuyla yere serdiği Şükrü'ye ne tek kelime etti ne de ayırmak için çaba sarfetti. Yanan ateşi daha da kızıştırmak amaçlı yerde sere serpe uzanan adama bakarak

- Şükrü'nün yumruklarından kurtulursan görüşürüz Cesur'cum. Şimdilik gidip nişanlımla görüşmem gerekiyor. Hadi size iyi işler. Ah pardon iyi kavgalar mı demeliydim yoksa?

Diyerek gerisinde üç şaşkın kişiyi bırakarak umursamazca odadan dışarı kendini atmıştı. İşittiği sözlerden kan beynine sıçrayan Şükrü'yse Cesur'a en sonuncu yumruğu indirerek giden kızın peşinden koşmuştu. Odasından dışarı çıktığında etrafta aradığı kişiyi bulamamasından dolayı homurdanmadan edememişti. Büyük adımlarla asansöre yaklaşıp çağırdığında birkaç dakika sonra gelmeyen asansörle gerilen sinirlerinden dolayı bağırarak yumruklarından birini asansöre indirmişti.

- Ahhhh. Allah kahretsin.

Etrafta olan şirket çakışanlarının anlamsız ve bazılarının yüzündeki korkuyla ona bakmalarını ne gördü, ne de düşündü. Sonunda açılan asansör kapılarıyla kendisini asansöre hızlıca atmış otopark düğmesine hızlıca basmıştı. Bu saatten sonra genç kızı şirkette yakalayamayacağını gayet iyi bildiğinden bunun için fazla zaman harcamayacaktı.

Beynine üşüşen birbirinden anlamsız düşüncelerle arabaya inip ne zaman yola koyulduğunu bile hatırlamayacak durumdaydı. Sahi ona ne olmuştu da bu duruma düşmüştü? Neyin sinirini taşıyordu üzerinde? Ya da kime ve neye kızmıştı? Ad koymak istemiyordu ama kalbinin usul usul ona Güneş'i fısıldadığını duyuyordu. Bunu yapamazdı. Yapmamalıydı. Arabayı sağa çekerek elini direksiyona beynini işgal eden düşünceleri, sinirini, hırsını çıkarırcasına vuruyor

- Hayır hayır hayır. Yapamazsın yapmayacaksın. Kendine gel. Senin bunlara ayıracak zamanın yok.

Kendi kendini adeta yatıştırmaya çabalıyordu. Derince bir nefes alıp dışarı verdiğinde. Az öncekinden sinirlerinin yatıştığını hissediyordu.

Bu dünyada en yırtıcı canlı insandır şüphesiz. En korkulması gereken canlı da insandı. İnsanoğlu kendi kanına canına zarar veriyorsa, kendisini bile hiç acımadan ruhen öldürebiliyorsa kime ne yapmaz.

Zaman merhemdir bazı yaralara. Çoğu zaman öyledir de ama peki ya merhem olmazsa? Daha da yaralarsa? En son ölüm olur değil mi bu acıdan kaçmanın sonu. Ölümde korkakların işiyse bu acı geçmezse bile paşa paşa nasıl ki sevdasını taşıyacaktı kalbinde ölene kadar bu acıyada yer açardı kalbinde.

Salonda karşısında oturmuş cevap beklercesine bakan aile bireylerine neyi nerden anlatacağını bilemiyordu. Aptaldı. Hemde koca bir aptal. Hayatı dört bir taraftan bataklıkla çevrelenmişti ve genç kız çırpındıkça biraz daha ilerliyordu o bataklığın kıyısına. Ayağının ne zaman batıp o bataklığın ise onu çekeceği gün meçhuldü.

- Ne öğrenmek istiyorsunuz?

- Abinin bize söylediklerini yalanlamanı duymak istiyoruz öğrenmekten çok.

- Hangi abim?

- Yiğit'in.

Diyerek tek sözle kendisini ifade eden babasına yutkunarak bakmıştı. Abisine bakmaya cesareti bile yoktu. Yiğit'in sinirinden herkes korkardı. Sinirlendiğinde öyle bir adama dönüşüyordu ki ne zaptetmek mümkündü ne de durdurmak. Şükrü'ye bile kafa tutan adamdı o nasıl korkmasın?

Kalbine beni alHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin