GÖKYÜZÜNE SIÇRAYAN MÜREKKEP

237 23 14
                                    

Gökyüzünün bağrından kopan bir şimşek daha yeryüzünde yankılanırken, sessiz ama çevik adımlarla, karanlığa gömülen ara sokakta yürüyen kız, düşünceler içinde boğuşuyor, boğuluyordu.

Bir yılan beynine kuyruğunu sarmaşık gibi dolamış, zehrini düşüncelerine yaymış, katlediyordu.

Katliamı hissediyordu. Zehir yavaşça her yere sıçrıyordu.

Yağmurun git gide hızını arttırdığı, şimşeğin, zincirinden kurtulmaya çalışan azgın bir köpek gibi hırlayışı gökyüzünü daha da dehşete boyarken, endişe hormonlu korkuyla ilerleyen ve tek gayesi eve varmak olan genç kızın umurunda değildi.

"Lanet olsun," diye tısladı, dişlerinin arasından öfkeyle. Sırt çantasının kulpunu daha sıkı kavradı endişeyle. Kafayı yiyecekti, şaka gibiydi. Şaka olmalıydı ama lanet olsun ki değildi. İçten içe bunu biliyor ama reddediyordu.

Ayağındaki topuklular yüzünden yerdeki küçük çıkıntılara takılıyor ama umursamıyordu. Ayak tabanını hissedemiyordu bile. Nefes nefeseydi. Bir adım daha atacak enerjiyi bulamadığı halde ayaklarına daha fazla yüklenerek koşmaya başladı.

Gözleri durmadan sağı solu kontrol ediyor, tehlikeyi gözlüyordu. Lanet olası yol sanki tükenmiyor, tüketiyordu.

Sessiz sokakta topuklularının tıkırtılı sesine karışan tanıdık olan tiz bir ses duydu. Telefonu çalıyordu. Duracak vakti yoktu. Çevik bir hareketle çantayı sağ eline alarak fermuarını çekti. Telefonu almak için elini çantanın içine daldırdı. Aradan geçen bir iki dakika sonra telefonu olduğunu düşündüğü cismi avucuna aldı ve çantanın içinden çıkardı. Buğulu gözleri telefonunun yanan ekranına devrildi.

Annesi. Annesi arıyordu.

Zaman kaybetmeden çalan telefonunu açarak kulağına dayadı. Hemen sonraysa annesinin endişeli sesi çarptı kulağına.

"Efsa, kızım. Mutfaktaydım, aradığını görmedim. Telefon sessizdeydi. Bir şey mi oldu kuzum?"

Ah anne, inan ne olduğunu ben de bilmiyorum.

Biraz daha koşmaya devam ederse, boğazı yırtılacak, göğüs kafesini yumruklayan et parçası ağzından fırlayacaktı. Ama durmadı. Derin bir alarak kendini toparladı ve telefonu kulağına biraz daha yapıştırarak,"Anne, acele et," dedi, nefes nefese. Kendine biraz zaman tanıdıktan sonra devam etti ,"kitap, yazdığım kitabı hemen yok et, anne." dedi, koşmaktan içine kaçan cılız sesiyle.

Annesinin şaşkınlığını soluyabiliyordu telefonun ucundan ama şuan ona açıklayabilecek zamanı yoktu.

Sustu. Sanırım anlam vermeye çalışıyordu. Zaten bir süre sonra telefondan kulağına dolan hışırtılardan annesinin hareketlendiğini anladı.

Bir kapı açıldı, kapandı. Sonra durdu,"Efsa, kızım, odandayım," dedi sakin ama huzursuz çıkan bir sesle. Dolabların açılma, kapanma sesleri doldurdu kulağını. Bi zaman sonra sesler kesildi ve,"kitap nerede kızım, bulamıyorum. Hem birden bire ne oldu böyle?..Bak korkmaya başladım. Hadi söyle annem benim, ne oldu?" dedi annesi. Sesi endişeliydi ama maalesef ona verebilecek bir cevabı yoktu. Şimdilik yoktu.

Sanırım koşmaktan yüzüne kırbaç gibi inen rüzgardan mimikleri donmuştu. Deli gibi üşüyordu ve üstelik sırılsıklam olmuştu. Öksürmeye başladı.

Hasta olacaktı, böyle bir hava da olmamak mümkün değildi.

Öksürmeye devam ederken, zorla çıkarmaya çalıştığı sesle,"Anne," dedi ama boğazı yanıyor, ses telleri soğuk hava şiddetiyle acıyordu. Bir kez daha deneyerek,"söylediğim gibi onu al ve yok et ya da ne bileyim yırt, yak. Ama ne olursa olsun, yok et. Çok geç olmadan. Ben yoldayım, geliyorum."

Telefonu titredi. Lanet olsun, kapanacaktı.

Kader, bugün işini gücünü bırakmış, alayı yüzüne takınmış, onunla eğleniyordu. Zira başarıyordu da.

Annesi bir kez daha seslendi telefonun ucundan,"Efsa," dedi korkuyla, sonra devam etti,"kitap, kitap nerde? Bulamıyorum. "

Tavan, tavan arasında gizli bir bölmede saklıydı, kitap.

Ağzını açmış cevap vereceğim sırada, olan oldu.

Sakardı. Ama bugün daha bir sakardı, olmaması gereken bir zaman da hem de. Ayağındaki ayakkabının topuğu, yerde bulunan küçük çukurun içine takıldı ve genç kız yerde yağmurun hiddetinden birikmiş olan şu birikintisine doğru amansızca yüzüstü yuvarlanırken, sarsıntının hiddetiyle elinde tuttuğu telefon avuçlarından kaydı ve yeri boyladı.

Telefon yerle buluşurken ve genç kız kendini karanlığa teslim ederken telefondan annesinin gürültülü sesi yankılandı sokakta.

Annesi dedi ki; Efsa'm, kızım, neler oluyor, korkuyorum annem.

Annem, bilmiyorum ama korkuyorum.

Gerisi karanlıktı.

Kaderine giden yolda, bir su birikintisi tarafından yutulup, lanetine mahkum edildiğini, gözlerini karanlığa kapatıp, düşüşünü beklerken yanıldığını farkettiğinde anlamıştı, ne olduğunu. Ama geçti. Yazdığı satırlara karışıp, boyanırken, çok geçti.

Ş.B.

Umarım beğenirsiniz.

GÖKYÜZÜNE SIÇRAYAN MÜREKKEPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin