1. BÖLÜM: "İBLİS"

111 14 6
                                    

Bölüm Playlist;

Cem adrian- yakamoz

Enya- only time

Westlife - I wanna grow old with you

1. BÖLÜM: "İBLİS. "

Adım Efsa.

Efsa Şafak Karaca.

Anlamı, sihirbaz.

Kurduğu hayallere meftun, gerçeklerine görmeyen âmâ bir kızdım. Soyut dünyayı, somut dünyasının sırtına bindirmiş, kendini gerçek dünyadan dışlamış, içine kapanık, tek dünyası kitaplar olan ve satırlar arasında kendine yuva kurmuş kız, bendim.

İsminin anlamını parmak uçlarımda hissettiğim kağıda, parmaklarımın arasına aldığım kalemle dans ederken ve ettirirken hissediyordum.

Ben bir sihirbaz, kalemimse sihirli değneğimdi. Ve ben elimdeki kalemle, kağıdı kendimle boyayıp, sayfalarca beyaz kâğıdın bekaretini kirli düşüncelerimle katlederken, ruhumu parmaklarımın arasında hissediyordum.

Ben binlerce düşüncemin katliamını yapan, yanık kokulu bir ruha sahiptim.

Çürüktüm. Hayallerim gibi.

On dokuz yaşında, öğrenimini bitirmiş fakat sayısal ile anlaşmazlığı, edebiyata olan düşkünlüğü yüzünden gittiği her yerden kızarmış bir surat ile çıkan ve annesinin deyimi yerindeyse evde turşusunu kurmakta olan bir kızdım.

Evin ilkgözağrı olduğum gibi, diğer bir kızkardeşim ile iki erkek kardeşimin en büyüğüydüm. Üstelik evin yüz karası, okuduğum okuldaki öğrencilerin duygusuz kızı, çevremdeki insanların da yabani tabiriyle adlandırdıkları kızdım.

Sanırım umursamaz kişiliğim, çileden çıkarıcıydı.

"Abla," diye seslendi küçük erkek kardeşim, tatlı sesiyle. Yaklaşık bir saatten fazla yazmak için oturduğum masamda, hayatımın uğultulu sesinde kaybolmuş ve zamanımı heba etmiştim. Üstelik tek bir kelime bile dökememiştim satırlara.

Bana seslenen kardeşime döndüm. Evin en küçüğü olan altı yaşındaki erkek kardeşim Ebubekir, odamın kapısının kulpunu tutmuş, çikolatalı büyük parçacıklara sahip gözlerini kocaman açmış, bana bakıyordu.

Hayatımın en tatlı esintisiydi, küçük ufaklığım.

"Efendim, benim çikolata parçacıklı bebeğim," dedim, boş boş oturduğum masamdan uyuşuk bir şekilde kalkarken. Boynum tutulmuş gibiydi. Boynumu ovarak, derin bir nefes aldım ve bedenimle ona doğru döndüm. Aklıma gelen düşünceyle kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatarak,"Amcam mi gönderdi, seni buraya?" diye sordum, çıplak ve üşümüş olan ayaklarımla ona doğru adım atarak.

Oda, içeri devrilen ayın gölgesi hariç karanlıktı. Ayakta, gözlerini bana dikmekte olan kardeşim, içeride ki karanlıktan muzdarip olmuş, ayın gölgesinden mahrum kalmış bir şekilde yüz hatları gölgede kalmıştı. Salondan da ışık gelmiyordu. Ses yoktu. Etraf ölüm sessizliğine gömülmüş gibi sakin ve karanlıktı. Eh haliyle korkmuş olmalıydı, çocuk.

Tombul elini kapının kulpundan çekerek, boşluğa teslim etti. Gözlerim boşlukta sallanan ellerinden, ayaklarına kaydı. Çıplak ve kıpkırmızıydı. Topukları pembeleşmiş, parmakları içeri doğru yuvarlanmıştı. Huzursuzluğun verdiği o his enseme bir yılan gibi sarılırken, derin bir nefes aldım. Almaya çalıştım.

GÖKYÜZÜNE SIÇRAYAN MÜREKKEPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin