6.''Koku.''

222 24 7
                                    


Mutfaktan çıktıktan sonra direk lavaboya yöneldim. Şu yanan yanaklarıma bir su serpmem gerekiyordu. Hayatımda hiç bu kadar utanmamıştım. Evet, utanacak bir şey yoktu ama... Mert'in her hareketi saçma sapan tepkiler vermeme neden oluyordu. Tıpkı az önceki gibi. Çeşmeyi açıp yüzüme soğuk suyu çarptım. Az da olsa serinlemiştim. Yine de etkisi hala üstümdeydi. Havlu aradım. Her yere bakmama rağmen yoktu. Sadece dün Mert'in banyodan sonra saçını durulamak için kullandığı havlu vardı köşede. Hani şu içeri daldığım ve o anda elinde olan...

Alın işte! Bu yanakların da suçu yok. Gel de kızarma! Başımı iki yana sallayarak havluyu elime aldım. Yavaşça yüzümü sildim ki bu koku nedir? Erkek dediğin az bir çirkin kokar. Ter kokar o kokar bu kokar. Ama bu... Allah'ım! Sanki ciğerelerime denizin o g-ferah kokusunu çekiyordum. Bir de azıcık gelen vanilya kokusu. Sanırım deliriyordum. İstemeye istemeye (!) kokladım havluyu. Gözlerim istemsizce kapanırken aptalca gülümsüyordum. O sırada kulağımın hemen arkasında bir kahkaha sesi duydum. Ardından ise o beni yerin dibine sokan sözcükleri işittim.

''Hayırdır? Artık gizli gizli eşyalarımı mı kokluyorsun? Ah, bana bu kadar hayran olma güzelim!''

Sinirle arkamı döndüm ve Mert'e gözlerimden ateş çıkartarak baktım.

''Senin nerene hayran olacağım ben be! Daha omletin yumurtadan yapıldığını bile bilmiyorsun!''

Kendime hakim olamayıp tam kasığına bir tekme savurdum. Vay! Ben neymişim!

''Al sana hayranlık!'' deyip başımı yukarıya kaldırdım ve içimden mırıldandım. ''Allah'ım sen affet! Şuan hayatımdaki en büyük yalanı söyleyeceğim.''

''Şu kokuşmuş havlunu da al! Yıka birşey yap! Geziyor etrafta! Oksijenimi kirletiyor.'' dedikten sonra kendime baktım şöyle bir. Çarpıldım mı? Yok, hayır iyiydim. Dakikalardır kokladığım ve övgüler yağdırdığım havluya ve Mert'e hakaret etmiştim çünkü. Ama birşey olmamıştı. Bir kerecik yalandan kim ölmüş!?

Lavaboda Mert'i iki büklüm bırakıp mutfağa Gece'nin yanında gittim. Kız bizim yüüzmüzden kahvaltıyı tek başına hazırlamak zorunda kalmıştı.

''Yardım etmek istiyorum. Ne yapayım?'' dedim Gece ile göz göze gelince. Elindeki domatesleri dilimliyordu.

''Sende dolaptaki peyniri tabağa koyabilirsin,'' dedi kibarca. Başımı sallayıp dediğini yapmak için buzdolabını açtım.

''Annen nerede? Yani annen ve baban... Beni yanlış anlama ne olur. Sadece senin hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorum.'' dediğinde yanlış anlamadığımı belli edercesine omzuna dokundum. Peyniri tabağa koyup dilimlerken anlatmaya başladım.

''Annem, ben çok küçükken ölmüş. Babam büyüttü beni. Ha bir de üvey annem var tabii. Oniki yaşıma kadar üvey annesizdim. Daha sonra babam biriyle evlendi. Nefise anne. Biraz otoriter. Hatta fazla otoriter. Elinden çok çektim. Aslında babamla aramızda hiçbir problem yoktu. Ama Nefise anne saysinde kocaman bir sorun oluştu. Benim annemi bir kez olsun görme isteğim. Yani fotoğraflarda. Babamın sakladığı bir albüm varmış... Fakat göremedim. Nefise annemle kavga ettim. Babamla da. Daha sonra ipler iyice koptu. En son geçen gece,'' dedim ve sustum. Boğazımda koca bir düğüm oluşmuştu. Bıçağı elimden bırakıp tezgaha yaslandım.

''Geçen gece babam bana vurdu. Düşünebiliyor musun? Gözünden sakınan adam bana vurdu. Hemde yoktan bir sepepten!'' dedikten sonra Mert mutfağa girdi. Hemen başımı eğip göz yaşlarımı sildim. Yanıma iyice yaklaştı ve çenemden tutup yüzüme bakmamı sağladı.

''Bana bak, Lara! Eğer bir daha seni ağlarken görürsem çok fena yaparım! Duydun mu beni?''

Çocuk gibi başımı salladım ve dudak büktüm. Çarpık bir gülüş yollayıp başımı göğsüne bastırdı. İçime dolan huzurla gülümsedim. Ağlarken beni bir anda güldürmüştü. Deliriyor muydum yoksa?! Onu hafifçe itip haince gülümsedim.

''Neyse... Gece, şu karpuz kabuğundan yaptığımız omleti getir de yiyelim!''

Özgür kendini tutamayarak gülmeye başladı ve Gece de ona eşlik etti. Mert ise siz kimin tarafındasınız bakışları atıyordu ikisine.

''Ulan! İki günlük kıza kardeşinizi mı satıyorsunuz?''

Gece, benim bir suçum yok dercesine ellerini havaya kaldırıp Özgür'ü gösterdi.

''Hepsi onun suçu! Satıcının başı o!''

Özgür ise sırıtarak beni işaret etti.

''Ben her zaman dişi aslanın yanındayım!''

Özgür'e göz kırpıp yanına giderek elimi omzuna attım.

''Pençeler aşkına! İşte tam kafa dengi bir dost! Mertciğim sen de egonla kankalık bağlarını geliştirin anca! Bak ben ne güzel arkadaşlıklar kuruyorum.''

Mert'in sinir olduğu her halinden belli oluyordu. 

''Gece, getir de yiyelim artık şu meymeneti! Senin de bana işin düşecek Özgür efendi!'' deyip sofraya oturdu. Mert'e kötü bir bakış attım ve Özgür'ün yanağından bir makas aldım. ''Ben senin yanındayım, kardeşim!''

Acıktığımın farkına varınca daha fazla konuşmadan sofradaki yerimi aldım. Sessizce kahvaltı ederken herkes ciddiyete bürünmüştü.

''Özgür, ben bizim mekana gideceğim bugün. Borcun bir kısmını vereceğim. Sen evde, kızların yanında kal.'' dedi net bir şekilde.

''Abi hayır! O boktan yere tek başına gitmene izin veremem. Muhsin'in adamlarına güven olmaz. Silahlıdırlar.''

Silah kelimesini duyunca bakışlarım hemen Mert'i buldu. Ama o çok sakindi.

''Mert, Özgür haklı. Tek başına ne yapacaksın orada? Yanında biri olsun. İstersen ben de geleyim?''

Özgür ve Gece kıkır kıkır gülerken anlam veremedim.

''Yanında beni bile götürmek istemiyor. Bir de seni mi götürecek?'' dedi Özgür. Sıkıntıyla iç çektim.

''O zaman sen de gitme, Mert! Canından önemli mi?''

''Lara, sen bu işlere karışma!''

''Ama ben senin içi-''

''Lara! Son kez söylüyorum. Sen bu işlere burnunu sokma!'' diye bağırdığında. Mert'e incinmişlikle baktım.

''Peki. Kusura bakma! Seni düşünerek hata ettim! Senden banane ki? Değil mi?'' deyip sofradan kalktım. Bir sözü ile bulutların üzerine çıkarıp bir sözü ile yerle bir ediyordu. Odaya girer girmez bir yaş boşaldı gözlerimden. Babamla her kavga ettiğimizde yaptığım gibi köşeye sindim ve dizlerimi göğsüme çektim. Mert ile bu kadar samimi olmamalıydım. En iyisi biraz mesafeydi. Burada olduğum günler bile sayılıydı zaten...

-BÖLÜM SONU-

SARHOŞ ALEVLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin